Hoca dersi bitirdiğinde eşyalarımı toparlayarak çantama koydum. Omzumda hissettiğim acıyla arkamı döndüm. Karşımda ciddi bir ifadeyle bana bakan Metehan duruyordu.
"Ne dürtüp duruyorsun be?" diye hışımla sordum.
"Bu kız yine bağırıyor bak Mete," diye gürledi Mithat. Onun bağırmasıyla hoca dahil bütün sınıf bize bakmıştı. "Sen neden bağırıp duruyorsun lan?" diye böğürdü devamında.
"Ne oluyor orda?" Özcan hoca Mithat'ın bağırışından dolayı endişelenmiş olmalıydı ki sıramıza doğru yürüdü.
Metehan ellerini sıraya dayayarak ayağa kalktı ve "Bir şey yok hocam," dedi. Sonrasında hocanın kulağına yanaşarak bir şeyler fısıldadı. Ne dediğini duyamamıştım.
"Bu kız bağırıp duruyor hoca," diye gürledi Mithat yine.
Hoca bir Metehan'a bir Mithat'a baktı ve sonrasında kafasını sallayarak sınıfın çıkışına yöneldi.
"Sıkıntı yok Mithat." Metehan, Mithat'ın omzuna dostça vurarak konuşmuştu. "Ve sen sarı saç," dedi bana dönerek. "Sen bizimle geliyorsun."
Melih ayağa kalkmış sinirli bir şekilde Metehan'a bakıyordu. "Bir sıkıntı mı var?" diye sordu.
"Seni ilgilendirmez. Sen yoluna," diye tersledi Metehan onu.
"Ela benim arkadaşım. O yüzden ilgilendirir." Melih'in cesurca Metehan'a cevap vermesi beni şaşırtmıştı. Ben ondan çekindiğini düşünüyordum. Beni düşünmesi ve korumaya çalışması mutlu etmişti beni.
"Gitsene lan. Duymadın mı?" diye bağırdı Mithat. Melih bunun üzerine biraz kendini geri çekmişti.
"Tamam bağırmayın," dedim. "Gelicem." Sonrasında Melih'e dönerek "Yurda geçtiğimde ararım seni. Endişelenme," dedim.
Bir bana bir onlara bakıyordu. Gitmekte tereddüt ediyor gibiydi. "Emin misin?" diye sordu en sonunda. Kafamı sallayarak karşılık verdim.
"Sorun yok. Haber edicem sana."
Kafasını sallayarak ayrıldı sınıftan. Gidiyorken de endişeli görünüyordu. Her şey bittiğinde haber etmeliydim ona. Benim için endişelenen birisi bunu hakediyordu.
Melih'te çıktığında Metehan'a dönerek "Ne söyleyeceksen kalabalık bir yerde söyle. Öyle kimsenin olmadığı yerlere gitmem," dedim. Yarım ağız gülümsemesiyle baktı bana. "Güvenmiyorum sana."
"Üniversite bahçesinden çıkmayacağız dışarıya, merak etme sarı saç," dedi ve sıradan ayrılarak çıkışa doğru yöneldi. Mithat'ta hemen arkasındaydı Metehan'ın.
Ben de çantamı sırtıma alarak peşi sıra takip ettim onları.
•••
Yurda yakın bir yerde sadece ikimiz karşılıklı dikilmiş bekliyorduk. Metehan birisini arayarak Mithat'ı eve götürmelerini emretmişti fakülteden çıktığımızda. Sonrasında da hem o kadar gözlerden uzak değil hem de diğer yerlere göre biraz daha sakin diye buraya getirdi beni.
"Neymiş söyleyeceğin şey?" diye sordum. Bir şey yapmasına karşı hazırlıklıydım. Söyleyeceği şeyleri ise merak ediyordum. Acaba nasıl tehdit edecekti beni?
Ceplerinde ki ellerini çıkararak göğsünde bağladı. Yarım ağız gülümsemesi yoktu alıştığımın aksine. Ciddi bir ifadeyle kahverengi gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Derin bir nefes aldı. Ağzını açtı ama konuşmadı. Biraz konuşmak için debelendikten sonra bir elini tekrar cebine atarak bir şey çıkardı cebinden. Göremiyordum ama ne olduğunu.
"Bu söyleyeceğim şeyde seçme hakkın yok." Otoriter sesini takınmış, emir verir gibi konuşmuştu. "Sana rica etmiyorum. Teklif etmiyorum." Durdu ve elindekini avucunun içine saklayarak kolunu yukarıya kaldırdı. "İstiyorum. Ben istediğim için de olacak."
"Ne saçmalıyorsun?" diye sordum saçmalaması karşısında.
"Konuşma," diye hırladı yüzüme. "Ben sözümü bitirene kadar dinleyeceksin." Derin bir nefes aldı ve bekledi. Aldığı nefesi geri bırakarak dudaklarını konuşmak için araladı. "Benimle evleneceksin," dedi. Avucunu açmış ve içindeki şeyi göstermişti. Küçük bir yüzük kutusu bulunuyordu içinde. Diğer eliyle kutuyu açarak bana doğru çevirdi kutunun ağzını. İçinde tektaş bir yüzük vardı.
"Ne diyorsun sen ya? Kafan mı güzel?" diye çıkıştım söylediği şey üzerine. Beynimden vurulmuşa dönmüştüm resmen. Adamla tanışalı bir hafta olmuştu. Onunda sadece üç gününde görebilmiştim yüzünü. Hakkımda hiçbir bilgiye sahip değildi ve gelmiş bana evlenme teklifi ediyordu. Hayır teklif değildi bu, bir emirdi. Onunla evlenmemi emrediyordu resmen bana. "Sen kim oluyorsun be," dedim. Sesim bir öncekine göre daha yüksek çıkmıştı. "Geldin bir çikolata hediye ettin diye seninle evleneceğimi düşündüysen yanıldın. Bir de teklif değilmiş, beyefendi öyle istediği için onunla evlenecekmişim." Konuşmam bittiğinde bağırıyordum artık. Onunda bana bağırmasını bekledim. Ağzımı kapatmasını ya da vurmasını bile bekledim. Hiç birisini yapmadı ama. Sadece bekledi öylece karşımda. Melih'in bahsettiği kötü adam bu muydu? Gözlerinden geçen duyguya anlam veremiyordum belki ama nefret ya da öfke olmadığı kesindi.
"Bir bakıma zorundasın diyelim," dedi bir müddet sonra. Bağırmamıştı. Otoriter bir şekildede konuşmuyordu. Oldukça sakin ve ılımlı bir tondaydı sesi.
"Tehdit mi ediyorsun beni?" diye çığırdım suratına. Bu sakinliği deli etmişti beni. Söyledikleri ve tavırlarıda öfkemin katlanmasına yeterli bir nedendi o an.
Kafasını sağa sola sallayarak reddetti sorumu. "Zorunluluk bildiren bir cümle kurdum sadece. Mecbursun buna."
"Neye göre? Kime göre? Hani mecburiyetim nerde? Tehdit etmiyorum diyorsun. Mecbursun diyorsun. O zaman ben de reddetiyorum. Ne yapacaksın? Tehdit etmiyorsun ya, öldürecek misin reddettim diye." Sesimin yüksekliği seviyesini koruyordu. Öfkeme hakim olamıyordum.
"Hayır," dedi sakince. "Reddetme gibi bir durumun yok. Bu akşam alacağım seni yurttan. Hazırlansan iyi olur." Yüzüğün kutusunu uzattı bana.
Elini ittirerek reddettim yüzüğü. "Hazır falan olmayacağım. Şimdide polise gideceğim zaten. Şikayet edeceğim seni."
Boğazını öksürerek temizledi. Kutuyu cebine attı ve bana sert bir ifadeyle baktı bu sefer. "Emirlerimi güzelce verince anlamıyorsun bakıyorum da sarı saç. Eğer şikayet etmeye kalkarsan hiçbir şey elde edemezsin. Ettiğin şikayetle kalırsın. Sonrasında ise benim yapacaklarımı görmek istemezsin bile. Asi kızları sevmem. Akşama hazır ol dediysem hazır olacaksın."
Gözlerim şaşkınlık ve korkuyla kocaman açılmıştı. "Hani tehdit etmiyordun," dedim. "B-bu yaptığın ne?"
"Çalıştım ama anlamıyorsun. Bana karşı çekingen ve korkak tavırlarından anladığım kadarıyla duymuşsun kim olduğumu. Umarım görmek zorunda kalmazsın."
Yutkundum. Yapar mıydı gerçekten? Allahım nerden bulaşmıştım ben bu belaya? Ne yapacaktım şimdi? Evlenecek miydim bu herifle? Tehdit ettiği için hem de evlenecektim öyle mi? Sevmiyordum bile onu, nefret ediyordum hatta ondan. Kafamda bu düşüncelerle yurda gittim. Başka bir şey dememiş çekip gitmişti. Ben ise korkularımla ve düşüncelerimle baş başa kalmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Sevgili
JugendliteraturBenim burada ne işim vardı. Neden bu herifi takip ederek buralara gelmiştim ki. Onun derinliğinde kaybolmak üzereydim. Karanlığı gözlerimi kör etmişti. Sadece onu görebiliyordum. Siyahımın içindeki beyaz gibiydi. Tekrar sordum kendime. Benim bu yerd...