· altıncı bölüm ·

740 45 2
                                    

Günler hızla akıp gidiyordu. Görünürde değişen bir şey yoktu. Yalnızca Sam ve diğerleri daha nadir geliyorlardı buraya. Bazen günlerce sürüyordu bu hatır bilmezlik. Elbette hatır bilmezlik yoktu ortada, ellerinde olan bir şey de yoktu ama birini suçlamam gerekiyordu sinirlerimi yatıştırabilmem için ve tek yolu da buydu.

Emily sessizdi. Çok sessiz. Dalgın görünüyordu ve onu anlayabiliyordum. Ne yapacağımı düşünmeye başladım. Aklımda belli bir şey yoktu. Kafamı dağıtmam gerektiğini düşünüyordum yalnızca. Kelimeler dudaklarımdan dökülürken karar verdim nereye gideceğime. Billy. Evet, onun yanına gitmeliydim. Burada can sıkıntısından ölmekten daha iyi geliyordu kulağa.

"Ben gidiyorum.." dedim Emily'e. Birkaç saniye boş boş baktı gözlerime. "Billy'e" Yanına oturdum. Kötü görünüyordu. Ruh gibiydi. Sam'e bir şey olma ihtimali onu ölesiye korkutuyor olmalıydı büyük ihtimalle. Onu benden daha iyi kim anlayabilirdi ki? İkimizin kaderi de bir noktada aynıydı. "Kalmamı istersen anlarım."

"Gidebilirsin." zoraki gülümsedi "İyiyim ben."

"Emin misin Emily?"

"Git ve selam söyle Billy'e" tırnaklarıyla oynamaya başladı. Yanağından öperek kalktım ayağa. Dışarıda hafiften yağmur çiseliyordu. Üzerimi sıkıca giyinip çıktım dışarıya. Yavaş adımlarla yürümeye başladım. Billy'e ulaşmadan önce biraz daha rahatsız etmek istiyordum kendimi kötü düşüncelerle.

**

"Hey, Billy!" diye bağırdım ama pencere ve kapıların hepsi kapalı görünüyordu. Nereye gitmiş olabilirdi ki? Soğuk toprağın üzerine otururken 1 saat geçen güzel ve rahatlatıcı bir yürüyüş yaptığımı düşündüm, ama geri dönüş yolu kesinlikle o kadar güzel olmayacaktı.

Önce birkaç siluet gördüm. Hayal gördüğümü düşünürken kalktım ayağa. Kollarımı daha da sıktım ve hayal olmadığını algılayacak kadar yakınıma gelmelerini bekledim. Jacob Black Sam'in kollarındaydı ve durumu kötü görünüyordu. Diğerleri de tek tek görüş alanıma girerken Carlisle'ı görmemle geriledim ve küflü duvara yapıştım.

Paul Embry'e dokundu ve bakışlarıyla beni gösterdi. Kesinlikle burada beklenmiyordum. Dahası ben de onları burada beklemiyordum. Embry adımlarını hızlandırdı ve yanıma ulaştığında kolumu kavradı. Hesap sorar gibi bakıyordu ama nazikti de, burada hesap sorması gereken taraf olmadığının farkındaydı.

"N'oldu? Billy nerede?" Billy'i bana mı soruyordu gerçekten?

"Bilmiyorum, burada değil." Carlisle'la bakışlarımız kesişti. Embry durumun farkına vararak elini belime sardı ve evden uzaklaşmaya başladık. Az sonra Edward da görüş alanımdaydı.

"Sen neden buradasın?" başparmağıyla yanağımı okşadı.

"Soru sorması gereken taraf benim, değil mi?" elini tuttum "Jacob'a bakalım."

"Yarın bakarız canım, şimdi gitmen gerekiyor, lütfen." bakışlarım eve kilitlenmişti.

"Jared nerede? Seth? ve Leah?"

Burnumun ucunu öptü, rahatlatmak istiyordu ama içinde bulunduğumuz durumda imkansızdı. Birden durdum ve karanlık gözlerine merakla baktım. "Senin bir şeyin yok değil mi?" gözlerimin dolmasını engellemeye çalışıyordum "Sana bir şey olmadı ya?"

"Herkes iyi birtanem.. Sadece Jacob biraz dikkatsiz davrandı. Ve Leah'la Seth evlerine gitti."

"Ah, Billy." Embry'nin kollarından ileriye atıldım. "Neredeydin?" Charlie'yle göz göze geldik. "Billy, Sam'in evine gidelim mi?"

Billy de bir kurtadamdı ve olanların farkındaydı. Arkasındaki Charlie'ye baktı. Sonrasında yeniden bana. "Adamım teşekkür ederim buraya kadar bıraktın beni, ama görüyorsun.." beni gösterdi "Bu tatlı kızı kıramam."

Embry kolunu omzuma attı. O beni buradan gönderememişti ama anlaşılan ben kendi kendimi göndermeyi başarmıştım.

**

"JACOB! Ağzına bir tane vurmak istemiyorum sus."

Jacob zorlukla gülüyordu. Beni delirttiği için halinden çok memnundu. "Vurabilirsin sonuçta hissetmeyeceğim."

Şeytani bir parıltıyla gözlerimi kırık olan koluna çevirdim. Leah'ın sesini duyduğumda aniden ayağa kalktım. Sonunda Jacob'un hakkından gelebilecek biri gelmişti. Leah odanın kapısını sakince açarken Jacob'u uyuyor olarak bulmayı umuyordu, ama hayır, gün boyunca uyumamıştı ve beni deli etmek için elindeki tüm imkanları kullanıyordu.

"Sonunda Leah." dedim koltuğun üzerindeki yağmurluğu hızla giyinirken "Bir daha 5 ay uğramayacağım buraya."

"İntikamını alırım" dedi ve göz kırptı. Jacob'un onaylanmaz mırıltılarına aldırdığı yoktu Leah'ın. "Evet Jacob Black, birkaç saatini zehir edeceğim izninle."

"Görüşürüz Leah. Çabuk iyileş sen de Jacob. Kurtadam olduğundan şüphe edeceğim yoksa."

"Görüşürüz Emily'e selam söyle."

"Tabii." Leah ve Emily'nin birbirlerinden hoşlanmadıklarını düşünmekle hata etmiştim anlaşılan. Ya da bir şekilde buzlar kendiliğinden eriyordu. Kapıyı kapatırken Jacob'un da hayvani sesini duydum "Benden de selam söyle ve yemeklerini özlediğimi de.."

Kapıdan gülerek çıktım. Yüzümün aniden bozulmasına sebep olan o iki kişiyi beklemiyordum karşımda. Edward ve Bella. Bir şey demeden yanlarından süzülecekken durdurdu Bella. "Selam Damla, nasılsın?"

Mecburen cevap verdim "Sağ ol iyiyim." derin bir nefes çektim içime. "Siz nasılsınız?"

Jacob'un düştüğü durumdan haberi yokmuş gibi tatlılıkla gülümsedi. Elleri Edward'ın kolunu sarmalamıştı "Jacob iyi olursa daha iyi olacağız."

Kaşlarım ukalaca çatıldı. Aptal gibi bir bakış attım yüzüne "Garip." dedim "Haberin var demek."

"Elbette haberim var."

Elimi alnıma götürdüm ve bir şeyleri yanlış hatırlamışım gibi bir tavır takındım "Doğru ya, seni korumaya çalışırken ölüyordu."

"Sen nereden biliyorsun bunu?" dedi, konuşan Edward'dı. Sonunda suskunluğunu bozumuştu.

İşaret parmağımla ağaçların üzerinde keyifle cıvıldayan kuşları gösterdim "Kuşlar... bilmemi düşündükleri her şeyi benimle paylaşmak gibi bir huyları var da." hızla yanlarından ayrılırken parçalamak istediğimi düşündüm şu iki değişik insanı. Ya da canavar mı demeliydim bilmiyorum, ama bundan sonra ne Sam ne de Embry'nin onlar için hayatlarını tehlikeye atmalarını istemiyordum. Asla.

Twilight | Büyülü KızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin