· yedinci bölüm ·

685 39 9
                                    

Bugün bir şey oldu. Güneş gökteydi, hiçbir sorun yoktu ve Embry yanımdaydı. Gerçekten büyük bir şeydi. Uzun zamandır öylesine  aksiyon ve dram doluydu ki hayatlarımız, normalde nasıl yaşadığımı unutmaya başlayacaktım biraz daha sürseydi bunlar. 

Embry elini yanağıma uzattı, gözlerime bakıyordu. Öyle güzel bakıyordu ki, buna layık olmadığım düşüncesi yavaş yavaş kanıma karışmaya başlamıştı bile. Dudakları titredi belli belirsiz. "Seni üzmüyorum değil mi?" diye fısıldadı. Bu nasıl sözdü böyle.. nasıl bunun ihtimalini bile düşünebilirdi?

"O nasıl söz?" sanki mümkünmüş gibi daha da incelttim sesimi, küçük bir kız çocuğunki kadar masum geliyordu kulağa. 

"Bilmiyorum.. seni yorduğumu hissediyorum." Gerçekten acı çekiyordu. Elini ellerimin arasına aldım, başımı sağa yatırdım.

"Sadece sen yanımdayken nefes aldığımı hissediyorum." dudaklarımı dudağının kenarına bastırdım. "Ve sen yorulmamdan bahsediyorsun, yapma n'olur."

Ayağa kalktı bir anda. Son zamanlarda fevrileşmişti ve aşırı hızlı hareket ediyordu. "Gidelim." dediğinde ne dediğini anlayamadım önce. Anladığımdaysa bunun için sevinmiştim, gerçekten sevinmiştim. Tüm kalbimle uzaklaşmak istiyordum bu savaşın ortasından. Mümkün müydü? Elbette değildi. Birkaç dakika sonra o huzur veren sesi yeniden kulaklarıma ulaştığında yanlış anladığımı fark ettim. Ne yanlış anlaşılma ama... "Gidelim hadi, anneme."

Aptal bir kız gibi baktım yüzüne. Bir an umutlanmıştım. Küçük bir an. Fakat aslında bahsettiği şey çok daha önemliydi şu anda. Annesiyle tanışmak! "Ciddi misin?" en az onun kadar hızlı kalktım yerimden. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Metrelerce ötedeki eve yöneldim önce, sonra bunun saçmalığını fark ederek Embry'e koşup sarıldım. Ve yeniden aynı şey tekrarlandı. "Embry bunu bana daha önce söylemen gerekirdi." saçlarıma sarıldım "Ne giyeceğim ki? beni.." kıyafetlerime baktım"pis bir kız gibi görecek." üstüm çamur içindeydi, koşarken -görünmeyen- çamura düşmüştüm sonuçta. 

"Sakin ol bebek." bileklerimden yakaladı "Bir saniye sakin olur musun?" gözlerinin içi gülüyordu şimdi "Barack Obama ile tanışmaya gitmiyorsun altı üstü Annem." 

a l t ı ü s t ü a n n e m .. tam şu anda elimin tersiyle vurmak istiyorum ağzına Embry, ama hayır sevgilim öpmeyi tercih ederim. 

"Altı üstü mü?" dedim tiz bir sesle "Annen Barack Obama'dan daha önemli şu anda."

"Ben de öyle düşünüyorum" göğsü kabardı "Ama cidden görünümüne takılmayacak çünkü temiz göründüğün hallerini de gördü."

Başımı göğsüne gömdüm "Kamerayı icat eden adamı.. ve seni.. öldürmek istiyorum." tok bir kahkaha attı. Elimi göğsünden indirdi ve sımsıkı tuttu. Peşinden sürükleniyordum adeta. Pis bir köpek gibiyken üstelik.

**

Koskocaman bir evin önündeydik. Hayır, ev değildi kocaman olan... korkumdu. Ev bile ürkütücü geliyordu şu an gözüme. Şu tatlı evi nasıl canavara dönüştürmeyi başarmıştı bilinçaltım gerçekten hayret ediyordum... ve gıpta! 

Kapı kendiliğinden açılırken -hayır, kendiliğinden açılmıyordu elbette- Embry'nin annesi görüş alanıma girdi. Embry'nin koluna canavar görmüş gibi daha da yapıştım. Beni sakinleştirmek istiyordu, elini belime sardı "Üstümü değiştirmeliydim Embry." annesi adeta titizliğini haykırıyordu dünyaya. Öylesine düzenli görünüyordu ki.. Saçlarını sımsıkı toplamıştı arkasında, lacivert bir etek vardı üzerindeyse bembeyaz bir gömlek. Bunun bir anda ortaya atılmış bir buluşma olmadığını fark ettim o anda, Embry ısırırsam bir şey hissetmesi mümkün olur muydu gerçekten?

"Seni öldüreceğim." dedim tırnaklarımı koluna geçirirken, hissettiğinden bile emin değildim. Hain kurt! 

Kadın büyük bir sevinçle üzerime yürümeye başladı. Gözleri parıldıyordu. Embry'le alakası yoktu fiziksel özelliklerinin. Elbette alakası yoktu, benim sevgilim bir kurtadamdı en nihayetinde... Ama Embry'nin babası... her neyse, bu konu beni gerçekten alakadar etmiyordu. Ahlak polisi falan değildim, olsam da bir şey değişmezdi. Yalnızca belki teşekkür edebilirdim; ömür boyu bana sadık kalacak, aşkla bakacak bir kurtadam dünyaya getirdiğiniz için size minnettarım... Bana sarılmasıyla bölündü düşüncelerim. Embry'nin sıcak eli de tenimde değildi artık. Geriye çekildim özür dilercesine bakıyordum yüzüne "Üzerinizi kirletmek istemiyorum.. ben düştüm de." 

Gözlerime daha da sevecen baktı. Bir anne gibi. Emily gibi fakat Emily'nin yerini kimse tutamazdı. Gülümsedim zoraki. Gerginlikten ölecektim. Uzun parmakları yanağımı okşadı "Ah, Sam'in kardeşinin pek de titiz biri olmadığı bana sürpriz olmadı." kaşlarımı çattım istemsizce. "Şaka yapıyorum, hadi gel senin için birkaç kıyafetim var." 

Eve doğru yürürken buraya ne sıfatla getirildiğim üzerine hummalı bir savaştaydım kendi içimde. Sam'in kardeşi? Elbette Sam'in kardeşiydim ama yalnızca bu da değildim. Embry'nin sevgilisiydim de aynı zamanda... yoksa değil miydim? 

Odaya girdiğimizde kapı Embry'nin yüzüne kapandı. Annesi birkaç şey söylemişti ama bunları algılamadım. Düşüncelerime boğulduğumda çevremdeki tüm sesleri kısıyordum. Kısmıyordum, kapatıyordum adeta.

Bir kat kıyafet uzattı. Gözleri hala sevecen bakıyordu. Ve kuşkulu. Dudakları oynuyordu ama sesi kulaklarıma ulaşmadı. Özür dileyerek sözlerini tekrarlamasını rica ettim. "Embry seninle bir gelecek düşünüyor." oh, sonunda! Sadece Sam'in kardeşi olmaktan kurtulmamla gülümsedim.

"Birlikte düşünüyoruz bunu efendim." bakışları bir anlığına karardı.  

"Embry hassastır." Embry'nin tüm bunları duyduğu düşüncesiyle ellerimi sıktım. Umarım kötü şeyler söylemezdi, annesiyle arasının bozulmasını asla istemiyordum. "Onu yüzüstü bırakacağından korkuyorum." 

"Böyle bir şey olmayacak.. hatta ihtimali bile yok sizi temin ederim." 

"Damla.." yüzüme sertçe baktı "Bu ilişkiyi gerçekten istemiyorum." 

"Neden?" karşımda bir başkası olsa haşlayabilirdim, ama hayır, Embry'nin annesiydi o. Hayatımı geçireceğim adamın, sevdiğim adamın annesiyle arasının bozulmasına izin veremezdim, en azından bu benim yüzümden olmayacaktı. Yatağın üzerine oturdum ve elime tutuşturduğu kıyafetleri bir kenara ittim. Yüzüne en az onunki kadar sert bir bakış atıyordum.

"Sen Sam'in kardeşisin, değil mi?" öksürdü "Gerçekten kardeş misiniz?"

"Anlamıy.." duraksadım. Başıma ağır bir darbe almış gibi sarsılıyordu beynim. "Bir dakika, lütfen bunu sonra konuşalım." ayağa kalktım ve boynumu tuttum. Yanıyordum. Sam ve Embry kardeşti ve Embry bunu böyle öğrenmeyecekti. Hayır. Bir şey yapmam gerekiyordu. Belki de kendimi yere atmalıydım ya da başka bir şey. "Ben.. su" boğazımı tutarak yere çöktüm.

"İyi misin?" dedi titrek bir sesle. Kapı kırılırcasına açıldı, Embry kollarımdan tutup yatağa oturttu ve annesine su  getirmesini söyledi. Yüzü yalnızca telaşlıydı. Derin nefesler alıyordum. Bardaktaki suyun yarısını üzerime boca ederek içtim. 

Normal bir günüm olmayacak mıydı benim gerçekten? 

Embry'nin karanlık ve eşsiz güzellikteki gözlerine baktım. Gidelim mi der gibi bakıyordum gözlerine. Üzerindeki ceketi çıkarıp bana giydirdi özenle. Evden yavaş yavaş çıkarken annesine döndüm "Hayır." dedim yalnızca. Koca bir "Hayır." Gözlerinden ne kadar rahatladığı anlaşılıyordu. Evden çıktığımızda yeniden gelmemi söyledi... ve 'kızı' olduğumu da. 

--

Bu bölümü yazarken musmutlu bir şey hayal ediyordum ama haaaayyyııır ben kötü sonların yazarıyım işlkfsjsşkğkdflç yine de mütüşmel oldu bence. Embry sana aşığım bebeğim!!!!


Twilight | Büyülü KızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin