Bu bölümü hangi kafayla yazdım ciddili bilmiyorum ama bu hafta o kadar yoğundum ki Taylor, The Vamps ve Imagine Dragons'ın haberlerini bile geç takip edebildim anca. Diğer bölüm sanırsam 7 sayfa kadar ve daha çok içime sindi. Neyse, iyi okumalar! ^^
Hastane odasında, Can'ın yanında dururken açılan kapı ve " Biz geldik, " diye fısıldayan sesle gözümü daldığı yerden çekip seslenen kişiye baktım. Can'ın üniversitedeki arkadaşları gelmişti. Ellerinde bir buket çiçek ve kolonya vardı. " Sanki görebilecek de, " diye düşünmeden edemedim.
Karşı tarafımdaki koltuğa oturdular. Koltuğun deri olmasından dolayı çıkan ses pek umurlarında değil gibiydi. " Haberi duyar duymaz geldik," dedi Zeki, fısıldayarak. "Senin kadar iyi arkadaş olmasak da, yanında olduğumuzu belirtmek istedik. "
Elindeki çiçeği uzattı. Gülümsedim; hafif tebessüm edip çiçek buketini aldım. Can'ın hemen yanındaki dolabın üstüne koydum. Uyuyan suratını gördüğümde içimi müthiş bir hüzün kapladı. Dudağım titredi, istemsiz olarak derin bir nefes aldım.
" Ne yapmayı planlıyorsun," diye sordu Semih. Sesim titremesin diye derin bir nefes çektim, ellerimi çapraz bir şekilde bağlayıp kollarıma sürttüm. " Bir ev ve bir iş bulduktan sonra ikimizin de kaydını donduracağım."
Anlayışla kafasını salladı. Elbette benim kadar üzülemezlerdi, ama onları bu kadar üzgün görmek bana Can'ın yalnız olmadığını hatırlattı ve bir nebze de olsa içim rahatladı. "Aslında, buraya gelmemizin bir nedeni daha var," dedi Gözde. Bitkin bir şekilde ona baktım. " Senin yanında olduğumuzu bil istedik. Herhangi bir ihtiyacın olduğunda, bizi araman yeterli."
Kafamı salladım. Onlara hala yeteri kadar güvenmiyordum; belki Can ısrar ederse arayabilirdim.
" Aslında..." diye söze başladı Semih. "Benim eniştemin küçük bir kafesi var,elemana ihtiyaçları var ama en son aldıkları eleman kasadaki parayı çaldığından beri kimseye güvenemiyorlar. Ben onunla konuşurum, beni çok sevmez ama, ben kefil olursam seni işe alabilir."
Sevindim, en azından iş için bir seçeneğim olmuştu.
" Ev konusunda da sana yardımcı olabiliriz. Boş zamanlarımızda her birimiz farklı yerlere gider sizin için araştırırız."
Giderek güvenimi kazanıyorlardı. " Teşekkür ederim," dedim kısık bir sesle. Tebessüm etmeyi tercih ettiler.
O anda Can uyandı. Etrafına boş boş bakındı; yerinden doğrulmaya çalışırken tuttum. " Ben buradayım, Can, " dedim şefkatli bir sesle. Rahatladığını belli eden bir ses çıkardı. " Bir an gittin diye çok korktum. Hala hava karanlık mı? "
Sessizce ağlamaya başladım. Anlamasın diye yavaşça geri çekilip derin bir nefes aldım. Yattığı yatağın kenarına oturup saçlarını okşayarak " Evet,hala gece," dedim.
" Beni daha ne kadar burada tutacaklar? Daha da önemlisi, beni neden burada tutuyorlar? "
" Ben de bilmiyorum Can, su ister misin?" Daha fazla cevap vermemek için konuyu değiştirdim. Biliyordum, konuştukça saçmalardım ve Can anlardı.
Kafasını sallayınca, yanındaki sürahiden bardağa su doldurdum; ona en yakın olabileceğim yere geldim, kafasını nazikçe kaldırdım ve su içmesine yardım ettim. Saçlarını okşarken " Hala uykun var mı, uyuyabilirsin. Biliyorsun, hala gece," dedim. Kafasını sallayıp açmakta zorlandığı göz kapaklarını kapattı.
Can uyuyana kadar saçlarını okşamaya devam ettim. Can uyuduğunda kapı yine yavaşça açıldı. Gelenin Zeliha Teyze olduğunu görünce inanılmaz bir sevinç ve rahatlama duydum. Beni o anlayabilirdi. Daha doğrusu, bana gerçek anlamda yardımı bir tek o yapabilirdi.
Kapıyı yavaşça kapatıp yanıma geldi. Çantasını koltuğa astı, beni kendine çekip sımsıkı sarıldı. Sanki ihtiyacım olan buymuş gibi hıçkırarak ağlamaya başladım. Can duymazdı, çünkü uykusu ağırdı.
Zeliha Teyze, kolumu okşarken " Ağla yavrum,ağla çocuğum,rahatlarsın," diyordu. Nerden öğrendiği umurumda değildi. Umurumda olan tek şey yanımda olmasıydı. Sakinleştikten sonra, Semih'in sorduğu gibi, " Ne yapacaksın," diye sordu. " Ev ve iş bulduktan sonra ikimizin de kaydını donduracağım. Sağ olsunlar, Can'ın arkadaşları bana yardım edecekler."
Zeliha Teyze karşımızda oturan üç kişiye baktıktan sonra memnuniyetle gülümseyip başını salladı. "Benim yanımda kalabilirsiniz,nasıl olsa benim yanımda büyüdünüz. Ben size bakarım," dedi Zeliha Teyze. Ondan ayrıldım, gözlerimi sildim ve gözlerim kocaman olmuş bir şekilde " Olur mu öyle şey," dedim. " Ben halledebilirim."
" Asıl öyle şey olur mu," diye kızdı bana Zeliha teyze. " Ben zaten emekli oldum, bütün gün evdeyim. Kaydını dondurmana gerek yok. Sen gelene kadar ben bakarım, sen geldikten sora da sen bakarsın.Yoksa ben buu yapamaz mıyım? " Yine duygu sömürüsü yaparak beni ikna etmeye çalışıyordu. Aslında mantıklıydı; ikimizin de kaydını dondurmaya gerek yoktu. Beraber bakabilirdik. Zaten Zeliha Teyze yalnız yaşıyordu.
" Tamam, yanında yaşayabiliriz. Çok teşekkürler. "
" Teşekküre ne gerek var canım," dedi Zeliha Teyze, şakacı bir tavırla. " Zaten siz benim çocuklarımsınız. Bunları yapmak benim asıl görevim. "
Küçükken yaptığım gibi, bir kez daha Zeliha Teyze yanımda olduğu için Allah'a teşekkür ettim.
/*\/*\
" Tamam, yavşça gel. "
Bir elim Can'ın elinde, diğer elim Can'ın omuzunda, Can'ın kapının pervazından geçmesin yardım ediyordum. Yüzü asıktı; her zaman gülen Can, bugün somurtuyordu. O böyle yaptıkça ben de üzülüyordum.
Koltuğa oturttuktan sonra ben de yanında oturdum, biraz sonra Zeliha Teyze de yanımıza elinde bir tepsiyle geldi. "Yorulmuşsunuzdur diye portakal sıktım, afiyet olsun. "
Kendi bardağımı bacağımın arasına, Can'ınkini de elime aldım. Can'a içirecekken Can, " Hala ellerim var, ben içebilirim, " dedi ve elimdeki bardağı alıp üzerine dökerek içmeye başladı. O an Can'ın ellrini fark ettim.
Can her cuma günü tırnaklarını keserdi. Dişlerinin çürüyeceğinden korktuğu ve hoş görünmediğini düşündüğü için tırnaklarını asla yemezdi. Ama şimdi, tırnaklarını yemekten elleri yara olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MERCAN
General FictionHastane odasının kapısından nefes nefese içeri girdim. Can'a baktığımda kolunda serum vardı. Hasta elbisesi üzerinde çuval gibi duruyordu; kıpırdamıyor, gözleri sonuna kadar açık bir şekilde tavana bakıyordu. Çıkardığım gürültüden dolayı beni duymuş...