Jimin:
Istemsizce geldiğim bu ülke'den, kesin kararlar alarak dönüyordum. Bavulumu görevlilere teslim etmiş,v.i.p bölümünde kahvemi yudumlarken, haklı olduğum bu savaştan nasıl galip çıkabileceğimi düşünüyordum hâlâ. Hâlâ diyorum çünkü yaklaşık bir aydır aynı konu da kendim oluşturduğum seçenekleri bir bir eliyordum. Küçük kardeşimin zoruyla geldiğim ülke'de her günüm boş,nedensiz ve gayesiz geçmişti...
Aldığım ani kararla Kore'ye dönmeye karar vermiş, eski pozisyonu mu geri almak için yollara koyulmuştum. YİNE...
Annemi ve babamı deli gibi özlemiştim. Aslında kardeşimi de çok özlemiştim fakat onun beni özlemediği kesin di.
Uçağımın kalkacağına dair anans'u duyarken,telefonumu kapatmış oturduğum cafe'den kalkmıştım aklımda ki düşüncelerle birlikte.
Bir savaşa hazırlanıyor,ne yapacağıma karar veremiyordum bir türlü. ....
*************************
Kore havası....
Başkasına boğucu gelse de nefesti benim için. Incheon havaalanının önünden bindiğim taksi'de, herşey güzel olacak umudu ile bakıyordum geçtiğim tüm yollara.
Taksi şoförü, dikiz aynasından dikkatle beni süzerken,ağzından tahmin ettiğim baklayı çıkartıvermişti yüzünde ki 'seni tanıyorum' bakışı ile.
"Siz Park A.ş'nin büyük oğlu değil misiniz ? "
Soracağını bildiğim soru buydu. Park A.ş 'nin büyük oğlu idim ben. Oteller ve avm zincirleri olan Park ailesinin biricik varisi. Anne' min biricik oğlu. Kız kardeşimin nefret ettiği abisiydim ben. Fakat bana göre sadece Jimin'dim. Kardeşi tarafından yapmadığı birşey ile suçlanıp Amerika'ya gönderilen Jimin.
Taksi şoförüne hafifçe tebessüm ederek başımı sallamıştım sadece. Kibirli gibi görünmek umurumda değildi, ağzımı açtığım an savunma sistemi mi harekete geçirecek şekilde ayarlamıştım çünkü kendimi.
Oturduğum site'nin zengin girişine geldiğimiz de, şoföre durması için işaret yapmış tutan tutarı sormadan bıraktığım paradan sonra kendimi taksiden dışarı atmıştım. Taksi şoförü bavulumu çıkartırken bagajdan, tanıdık yol bir tuhaf gözükmüştü gözüme. 5 ayda bukadar değişir miydi herşey ? Yada görsel hafızam başka bir şekilde mi hatırlıyordu bu yolu zihnimde.
Şoförün bıraktığı valizimi sürüklerken arkamdan,zihnim boğulmak üzere idi düşüncelerden. Kardeşimin bana olan nefretini yok sayarak yaşayabilecek miydim kendi evimde ya da haklı olduğum savaşta kazanabilecek miydim artık ?
Anılarımın yüzüme kapatıldığı kapının önünde,derince çektiğim nefesimi bir süre içimde tutmuş kulaklarımın uğuldamaya başlaması ile bıraktığım nefesimle birlikte hızla çalmıştım kapıyı.
Kapıyı açan kadın önce gördüğüne inanmamış daha sonra dışarıya yanıma gelerek kapıyı arkasından çekmişti. Endişeli hareketeri ve korkuyla fısıldadığı yüz hatları beni bir konuda uyarmaya çalışıyordu.
"Raemin içeride. Neden geldin olduğun yerden ? Ow benim güzel pirinç kekim. " yüzümü ellerinin arasına almış "zayıflamışsın." demişti
Küçüklüğümü bilen evin çalışanı beni kardeşimden korumaya çalışıyordu, biliyordum. Sıcak bir gülümseme sunduğum ellerinin arasında ki yüzüm ile kafamı sallamış "Seni özledim." demiştim.
Karşımda ki kadın ev gibiydi benim için. Ev yemekleri gibi kokuyordu mis gibi. Bana sıkıca sarılan küçük bedenin de kedi gibi gibi mırnaşmıştım. Yaptığım harekete gülerek başımın üstüne bir öpücük kondurmuş "Üzülmeni istemiyorum." demişti, bedenlerimiz ayrılırken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE WARRIOR: NEW WORLD ^Taekook^
FanfictionAfrodit; nefretten çıkmış karşısında duran iki sevimli aşığa dikkatle bakmıştı. Karşısında saygı ile duran gençleri iyice süzdükten sonra heyecanlı bir alkış yaparak, kardeşi Apollo'nun lir'ine oturdu ve parmağı ile iki sevgiliyi işaret etti. "Eğ...