Alaylı bir sırıtışla bana bakarken öyle yakışıklı görünüyordu ki sanırım onun büyüsüne kapılıyordum.
"Merhaba"
Samimi tebessümümü beğenmişe benzemiyordu.
"Ne istiyorsun?"
Bayağı kaba oluşu nedense beni kendisine daha da çekiyordu sanki.
"Ne mi istiyorum? Ne isteyebilirim ki?"
'Dalga mı geçiyorsun?' Dercesine baktı. En sonunda bıkkın bir nefes vererek dudaklarını araladı. İnsanlar Min Suga'dan ne istiyor olabilirdi ki?
"Esrar? Bonzai? Ya da daha güçlü birşeyler?"
Ona şaşkınlıkla bakarken yaslandığı duvardan doğrularak bana doğru bir adım attı. Bana kısaca baktıktan sonra yanımdan geçip gidiyordu ki son anda durmasını sağladım. Korkumu sezmesinden korkarak boğazımı temizledim.
"Bekle!"
"Aish cidden,ne söyleyeceksen söyle artık be kızım!"
"B-ben istiyorum"
Yüzünü hafiften buruşturarak anlamadığını fazlasıyla belli eden bir ifade sundu korkakça tenha sokakta gezinen gözlerime.
"Esrar,bonzai en iyisi neyse işte!"
Yüzündeki ifade beni fazlasıyla korkuturken derin bir nefes aldım ve titreyerek geri verdim. Cebinden birkaç poşet sesi gelirken elini cebinden çıkararak yeşil bir tozla dolu ufak poşeti görmemi sağladı. Avucuma bıraktı. Ben hemen cüzdanımı çıkarma çabalarına girerken o beni durdurmuştu.
"Bu seferlik benden ama,hep bana bağlı kal olur mu?"
Başımı hızla sallarken yüzümdeki o çaresiz ifadeyi hissetmişti. Ki o şekilli ince dudaklarını araladı.
"İlk defa deneyeceksin değil mi"
İnce bileğimi saran büyük elleri eşiğinde beni sürüklemeye başladı. Çok geçmeden paslı hir kapının önündeydik. Kapıya birkaç defa hızlıca vurdu. Bunu öyle hızlı ve ritmik yapmıştı ki nasıl yaptığını tam olarak anlayamamıştım.
Kapının kulakları sağır eden o eski olduğunu haykıran gıcırtısı duyulurken beni çekiştire çekiştire bir yere getirmişti. Daha doğrusu bir yere girmiştik. Etrafa fazla göz atmama izin vermeden beni yine çekiştirmeye başlamıştı.
Ancak bu kısa süre zarfında gördüğüm şey etrafta bi yerlere yığılmış yarı ayık insanlar ve ellerinde ki şırınga,şu elimde tuttuğum yeşil tozlardı.
Üst kata çıktığımızda pekte tatlı sayılmayan bir kapının yanındaki ufak ama sevimli olmayan saksının içinden kurumuş bakımsız toprağı biraz eşeleyerek bir anahtar çıkardı.
Kapının deliğine yerleştirerek zor da olsa çevirdi ve kapının açılmasını sağladı. Ve yine ve yine bileğimden tutularak o odaya sokuldum. Bu odanın-Min Suga'nın getirdiği bu evdeki-diğer her yerden daha farklı olduğunu kolayca anlayabilirdiniz.
Pas veya rutubet kokmuyor aksine mayhoş bir hava hakimdi bu odaya. Duvarlar griydi ve üzerinde siyah desenler vardı. Kocaman beyaz bir yatak üzerindeyse birkaç ufak siyah ve gri yastıklar vardı.
Ve tabi bir de gri bir L koltuk vardı. Yatağının yanındaki ufak siyah komidinlerin birisine yaklaşarak arkasına-Jennie'e-ufak bir bakış attı.
"Bu kadar kasmana gerek yok otursana"
Dediğini pek umursamayarak L koltuğa oturdum. Göründüğünden daha rahat oluşu beni birazcık şaşırtırken havadaki koku çok hoşuma gidiyor ve gevşememi sağlıyordu.
Sanki biraz akasya biraz menekşe ve çok ama çok az bir miktar da gül kokuyordu. Tabii buna bir de Min Suga'nın erkeksi kokusu da eklenirken içimde anlamadığım garip bir his oluşmuştu.
Ne endişe denebilirdi buna,ne de mutluluk...
Yatağa oturarak bana baktı. Tam karşımda oturuyor oluşu beni rahatlatmıyordu doğrusu. Ellerini arkaya doğru yasladı ve acele etmeden beni süzdü.
"Bunu istediğinden emin misin?"
Bir an için hayır demek istedim ancak artık iş işten geçmişti. Beni buralara kadar getirmişti şimdi de hayır mı diyecektim. Daha neler.
"Elbette"
Ne zaman eline aldığını bilmediğim şırınganın içerisindeki şeffaf sıvıya baktım. Pek net sayılmazdı. Bulanıktı,fazlasıyla.
"O nedir?"
"Bu yeni yeni kullanmaya başlayanlar için hafif bir doz,yani senin için en uygunu. Damardan vereceğim,ufak bir sinek ısırığı gibi olacak ve zamanla uyuşacaksın."
Korkuyordum ancak vazgeçmek te istemiyordum. Başımı yavaşça sallayarak onayladım. Ayağa kalkarak birkaç büyük ve aceleci olmayan adımdan sonra yanı başımda bitmişti. Sağıma oturarak çıplak olan kolumu eline aldı.
"Damarların belirgin,kolay olacak"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Princesses Don't Cry❃Jennie Kim
FanfictionPrensesler asla ağlamaz çünkü onlar dik durmaya mahkûmdur. ↪KÜFÜR İÇERİR↩