Kesinlikle medya ile okuyunuz!
Suga dudaklarının arasındaki sigarasından son bir yudum aldı. Sigarayı ayağıyla ezip söndürdükten sonra Jennie'ye döndü ve dumanını kızın rahatsız olduğunu bilerek yüzüne üflerken kedi gözleri küçümseyici bakışlarıyla kısılmıştı.
"Ne bekliyordun,seni korumamı falan mı? Bak kızım ben senin beyaz atlı prensin değilim bunu kafana sok!"
Kız dolu gözlerle fısıldadı.
"Ama-"
"Kötüyüm ben kötüyüm,
Kızı kollarından sıkıca kavrayıp sallarken sesini yükseltti istem dışı.
"Hiçbir beklentini karşılamam. Çünkü ben,Min Suga'yım. O sosyete partilerinde gezen kokoş çocuklardan değilim. Bir aslanı soyu kediden geliyor diye kedi edemezsin,varsaymak bile başlı başına saçmalık!"
Kız çocuğu iterek bütün gözyaşlarını gecenin karanlığında salıvedi. Gökyüzü simsiyahtı,lacivert değildi. Sanki bu ufacık kızı içine çekip yutmak istiyordu. Ve Min Suga fazla acımasızdı. Geceler Min Suga'nın eviydi. Hele ki simsiyah gökyüzü,onun sahası sayılırdı bir nevi.
Ayın dahi parıldayamadığı o karanlık varya...işte o suçların ve suçluların,günahların ve günahkârların eviydi. O acının tadını ezberlemiş insanların eviydi. Sonsuza dek te öyle kalacaktı...
Kızın kalbi hızla atarken bir anda koşmaya başladı. Hüngür hüngür ağlıyordu içindeki acıyı kusma umuduyla. Ama hayır. Tanrı onu affetmiyordu sanki. Sanki cezasını çekiyordu,Jennie. Sahi haketmiş miydi tüm bunları?
Belki de bilmediğiniz bir suç işlemişti. Affedilemeyecek bir suç. Tanrının sonsuz merhameti karşısında dahi günahkâr kabul edilebilecek bir suç?
Koştu Jennie. Karanlık gecede nefesleri soluk borusunu yaktı. Gözleri sele boğdu kendini. Ayakları her bir adımda daha zayıf basıyordu toprağa. Kısa sürede kendini hiçbir zaman evinde hissetmediği villaya varmıştı. Sanki kırmızı ışık yanmışçasına durdu birden.
Gözleri asla gerçek bir ev olarak görmediği villaya takıldı. Sahi en son ne zaman o mutluluk maskelerinden birini takmadan çıkmıştı gözyaşlarının sel olduğu odasından?
Hiçbir zaman.
Madem gözyaşları odasının dışına hiç taşmamıştı şimdi de taşmayacaktı. Tek bir damla bile. Eve girdi sessizce. Odasının kapısını kilitledi iki defa. Kendini tembihlemişti. Ne bir damla gözyaşı ne de bir damla kan çıkmayacaktı bu odanın dışına.
Kapının hemen önündeyken an itibariyle tüm gücünü yitirmişti. Yere çöktü,belki bininci kez. Canı her zamankinden çok yanıyordu. Ne zaman daha çok canım yanamaz dese her şey daha da boka sarıyordu. Yumruklarını sıktı. Tırnakları avuçlarındaydı. Öyle sıktı ki kız yumruklarını avuçları kana bulanmaya başladı. Göz kapaklarını bastırdı birbirine,dudaklarını dişleri arasında kıstırdı.
İçindeki,o sol yanındaki acı fiziğini uyuşturmuştu adeta. Ne dudağının patladığını fark etti,ne de tırnaklarının avuçlarında oluşturduğu ufak tefek kesikleri. Çantasının içindeki~kendini korumak için yanına aldığı~bıçağı çıkararak sağ bileğine dayadı. Son sözlerini bıraktı karanlık geceye. Karanlık dünyasına,katı kurallara,tanrıya.
"Özür dilerim"
Ama tanrıyla bir daha yüzleşecekti. Ve yaptıklarının hesabını birer birer verecekti,cezasını acı bir ahenkle çekecekti. Acıyla dans edecekti,farkındaydı. Ama nafileydi,hiç umudu hiç sabrı kalmamıştı. Dayanacak mecali zerre yoktu. Gözlerini sıkı sıkıya kapattı ve keskin bıçağı bileğine bastırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Princesses Don't Cry❃Jennie Kim
FanfictionPrensesler asla ağlamaz çünkü onlar dik durmaya mahkûmdur. ↪KÜFÜR İÇERİR↩