Kendini tanıtma sırası ondaydı. “Merhaba ben Taylor Robb Houghten. Taylor diyebilirsiniz” dedi kendini bilmiş bir tavır takınarak. –canım sen hayırdır?-
“Bir tane küçük kardeşim var.Bir de.. Başka bir şey yok.” Dedi önceki cümlelerine ekleme yaparak.
Bay Shawn ona gözlüğünün altından dikdik bakıyor ve tahminimce bu aykırı çocuğun ona ne kadar sorun çıkartacağını düşünüyordu. Bay Shawn Taylor’a dik dik bakarken Taylor rahatça tek kolunu sandalyesinin arkasına attı ve sallandırdı. Tatlım biz bunu yapmayı on bir yıl önce bıraktık -,-
Ancak Bay Shawn ona dik dik bakarken ben de onu gözetlediğimi yeni fark edebilmiştim. Ama anlaşılan birileri bunu benden önce fark etmiş olacak ki birinin “ Bayan White lütfen önünüzdekine odaklanın. Ders dışı şeylerin performansınızı etkilemesini istemem.” dediğini duymuştum.
Kahretsin.Kahretsin.Kahretsin
Bay Shawn'ın bunu söylemesiyle bazılarının gözü (çünkü herkes adımı bilmiyordu ve denizin yolunu arayan küçük kaplumbağalar gibi etraflarına bakınıyorlardı.) hemen üzerime dikilmişti. Buna Taylor'da dahil olmak üzere. Ve tabii hafif hafif kıkırtılar da yükselmişti sınıftan.
Ben onları takmıyormuş ve önümdeki kağıda odaklanıyormuş gibi yaparken Taylor Houghten'in gözleirnin hala üzerimde olduğunu hissedebiliyordum. Ve yine tahmin ederim ki yüzünde her yakışıklı erkeğin yapmayı becerebildiği o alaycı gülümseme vardı.
Son derece büyük bir utançla dersin bitmesini beklerken en büyük kurtarıcım zilin sesi okulu doldurdu.
Fazla büyük bir hızla Sophia'nın yanına gitmek istiyordum. Tabii yerin yüz metre altını da tercih edebilirim. Seçeneklerde varsa sorun olmaz.
Sophia’nın sınıfının önüne geldim ve kapıdan içeri başımı uzattım. Benim gelidğimi fark etmediğini anlayınca sınıfa girip yanına doğru yürüdüm.
“ Selam. “ dedim sıkıldığımı ve hafif kötü bir şeyler olduğunu belli edecek bir tonda.
O da bu halimi anlamış olacak ki “ Yine ne halt yaptın Lucy White?” dedi büyük bir of çekerken. “Bir erkeği iç organlarını görmek istercesine gözetlemiş olabilirim.” dedim arkadaşını ağlatmış ve azarlanmamak için bahane arayan küçük bir çocuk gibi.
“ İç organlarını biraz aç istersen bana Lucy.” dedi. Benimle alay ediyordu! Ben de az zeki değilim hani...
“ Bir, ben sapık falan değilim. Ve iki, 11. sınıf başlamadan önce birbirimize verdiğimiz sözü unuttun mu yoksa? ERKEK ASLA YOK. “ dedim bilmiş bilmiş. Erkek asla yok.Erkek asla yok.
Bir tarafım bana “Nah sana erkek yok.” Diyordu ancak bir tarafım ise bu kararın doğru olduğunu vurgulayıp duruyordu. Ve sorun şuydu ki, ben melek ile şeytanı ayırt edemiyordum.
“ Ben ‘erkek yok’ olayını çoktan aştım Lucy. Artık 11. Sınıf olduk ve böyle kurallar baan eskiden önemsemediğimiz ilkokul kurallarına benziyor.” dedi Sophia. Ne yani ? Verdiğimiz tüm sözler, ve ERKEK YOK felsefemiz bitmiş miydi?
“ Ne yani sen, beni bir erkekle satacağını söyleyip üstüne üstlük benim buna hiçbir şey demememi bekliyorsun?” diye sordum bir yandan kaşlarımı kaldırarak.
Bozuntuya vermek istemiyordum çünkü söylediği şey düşündükçe bana da mantıklı gelmeye başlamıştı.
Sophia bana yanına bir kızın oturduğunu söyledi. Ayrıca kızla iyi arkadaş olduklarını da söyledi. Hadi ama!? 40 dakika –da arayı nasıl yapabiliyorsun sen!
Konuşmamızın ardından zil çaldı ve ben de boynum bükük bir şekilde sınıfıma geri döndüm.
Başımı sıraya dayanıp uyumak en mantıklı fikir gibi geliyordu bana.
Ancak bana bakıldığını hissettiğim için bir türlü sıraya başımı koyamamıştım.
Kafamı kaldırıp onun, Taylor’ın sırasının olduğu tarafa doğru baktım. Yanılmamıştım. Bana bakan oydu.. Tanrı’ım, güya dikkat çekmeyecektin. Ne oldu Lucy?
Dikkat çektiğimi anlayıp da hayal kırıklığına uğrayacaktım ki Taylor hafifçe gülümseyip başını yana çevirmişti. Tanrı’m sen beri koru!
Okulumun ilk gününde bu kadar ‘ekşın’ (!) beni fazlasıyla yormuştu ki ikinci dersin avaz avaz bağıran sesini duydum. Hemen sıramdan kalktım ve Sophia’nın sınıfına doğru yol aldım.
Sınıftan içeri girdiğimde gördüğüm manzara hiç hoşuma gitmemişti. Masanın üzerinde oturan Sophia’nın sevimsiz sıra arkadaşı, Sophia, üç erkek ve bir kız daha.
Ben hayal kırıklığının doruklarını yaşayıp da gözümden bir damla yaşın akması için çabalarken Sophia tüm konsanremi bozup adımı yüksek sesle bağırdı.
“Hey, Lucy gelsene”
Sen gerçekten harikasın yani Sophia.
Fazla insan olan yerlerde bulunmaktan hoşlanmadığımı bilip de beni büyük bir arkadaş grubunun –benim deyişimle kocaman- içine sokmaya çalışan harika bir arkadaşım olduğu için Tanrı’ya kelimenin tam anlamıyla teşekkür ettim.
Daha sonra ise yüzüme yalandan bir gülümseme takındım ve ayaklarımı onların yanlarına gitmek için zorladım.
Biraz zor olacak gibi gözüküyordu.