3

140 25 58
                                    

"Anne.." burnumu çektim.

"Oradasın, biliyorum. Göremesen de, hissediyorsun." Acı bir gülümseme yerleştirdim yüzüme. Elini tutup küçük ellerim ile kavradım.

"Yanımda olacaksın bir gün anne. Sen de elimi tutacaksın. Gülümsememe karşılık vereceksin."

Odaya giren hemşire ile annemin elini bıraktım. Çıkmam gerektiğini söyleyecekti bana. Annemin yanağından öpüp odadan yavaş adımlar ile çıktım.

"Durumu nasıl?" Diye sordum kısık çıkan sesimle.

"Stabil, değişen bir şey yok. Fakat parayı kısa sürede bulmalısın." Başımla onayladım. Doktorun gidişini izlerken titrek bir nefes verdim.

Başka çarem var mıydı? Jungkook 'un parasını kabul etmeliydim. Başka çarem yoktu.

Dün bara gitmemiştim. Namjoon Hyung dinlenmem için izin vermişti. Bu sayede bir az daha olsun bedenimi daha iyi hissediyordum.

Ancak, şimdi bara gitmeliydim. Jungkook ile konuşmalıydım. Kısacası ondan yardım dilenmeliydim.

*

İçeri girdiğimde etrafın kalabalıklaşmaya başladığını fark ettim.

Köşede üçlü yapan erkek grubu ile yüzümü buruşturdum. Hiç yapmadığım bir şey değildi ama istemeden de iğreniyordum.

Namjoon Hyung üst kattaki yerinde dururken Jungkook 'un da yanında olduğunu gördüm. İstemeye istemeye üst kata çıkıp masanın önünde durdum.

"Ah, Jimin? Nasılsın?"

"İyiyim Hyung, sen?"

"Ben de iyiyim. Otursana." İkisinin ortasına oturduğumda Jungkook' un bakışlarını üzerimde hissediyordum.

"Hyung bizi yalnız bırakabilir misin?" Dediğimde Namjoon Hyung anlayışla karşılayıp bir şey demeden yanımızdan ayrıldı.

"Jungkook..yardımına ihtiyacım var."  Gözlerimi gözlerine kenetlediğimde bakışının yoğunluğu ile bedenime hafif bir titreme geldi.

Anlamlandıramadığım bir sürü duygu vardı gözlerinin içinde.

"Karşılığında ben ne alacağım?"

Gözlerim şaşkınlıkla aralandı. "Vaz geçtim. Senden hiçbir şey istemiyorum."

"Sadece bir şakaydı. Çıkarcı biri değilim biliyorsun."

Fısıltı ile "Tabii, değilsin." dediğimde duymamış olmasını diledim.

"Her neyse...ne istiyorsun?"

"Annem için aslında. Bana bir miktar borç verebilir misin?"

"Kalk."

"Ne?"

Ayağa kalkıp, kalkmamı söylediğinde şaşkınca yüzüne bakıyordum.

"Hangi hastane?"

"****** ***** hastanesi."

Elimde hissettiğim eli ile vücuduma dağılan sıcaklık ile kalbim hızlanmaya başladı.

Neden aniden böyle şeyler yapıyorsun?

Bardan çıktığımızda bir az ileride olan arabasına doğru sürükledi beni.

Ne olmuştu da birden bire hışımla bardan çıkmıştık? Neden bir şey demiyordu?

Bu hali garipti. Elimi tutuşu da...sahi, elimi tutmuştu.

Aylar sonra teni tenime değmişti. Hatırladıkça tekrar yanaklarım kızarırken, gözlerimi kısa bir anlığına ona çevirdiğimde yola odaklanmış olduğunu gördüm.

Uzun zamandan beri ona bu derece yakından bakmamıştım. Bakamamıştım. Pürüssüz beyaz teni, kiraz rengi ince dudakları, siyaha yakın parlayan gözleri...çok güzeldi. Jungkook 'a bakmak, porselen bir bebeğe bakmak gibiydi benim için. Dokunmaya kıyamazdım yüzüne, sanki dokunsam canı acıdı. Saçlarına ellerimi daldıramazdım. Yanlışlıkla bir tel kopartırım diye. Gözlerinin içine rahat bakamazdım. Duygularımı anlamasın diye. Yanında rahat konuşamazdım. Onu kıracak bir şey söylerim diye.

En güzel tablodan, en güzel heykelden, en güzel çiçekten, en güzel şiirden ya da bir sözden çok daha güzelsin Jeon Jungkook. Sen her şeyden daha güzelsin, soyut ya da somut her şeyden. Senin yanında herşey değersiz, anlamını yitiriyor.

Bir çiçekten daha güzel kokuyorsun. Kendine özel kokun, sadece ben almak istiyorum o kokuyu. Başka kimse bilmesin senin kokunu.

Tavşan gülümsemen ile sadece bana gülümse istiyorum. Kıskanıyorum güldüğün kişileri, konuştuğun kişileri. Sadece benim ol istiyorum. Belki seni kendime saklamak istemek ile bencillik ediyorum ama o kadar değerlisin ki Jeon Jungkook, seni sadece kendime ait yapmak istiyorum.

Ne kadar anlatsam da bitiremiyorum seni anlatmayı.

Gülüşün ile içimde çiçekler açtırdığını bilmiyorsun. Senin yanında benim için her şeyin anlamını yitirdiğini bilmiyorsun. Belki sen sadece benim sevgimi gelip geçici buluyorsun. Bu gelip geçici bir şey değil, sevgi hiç değil. Sana beslediğim duygu aşk.

Sen de kendine benim gözümden baksan çok iyi anlarsın Jungkook. Seni anlatmaya kelimelerimin yetmediğini çok iyi anlarsın.

"İn."  Sesini duymam ile düşüncelerimi rafa kaldırıp kendime geldim.

Ne ara gelmiştik?

Yol boyunca onu izlemiştim, umarım fark etmemiştir.

Hastaneye girerek neden geldiğimizi bir türlü anlam veremiyordum?

"Bekle beni." Diyip kapının önünde bırakıp, bir az ilerideki danışmanın yanına gitti. Onlar bir şeyler konuşurken Jungkook 'un kaşları bir çatışıyor bir eski haline dönüyordu. Ne konuştuklarını deli gibi merak ediyordum.

Jungkook en son gülümseyip bana doğru gelmeye başladığında yüzündeki gülümseme hala duruyordu.

"Gel benimle." Elimi ikinci kez tutması ile bakışlarımı ellerimize çevirdim. Nefesimi tutup kalbimin atış sesinin dışarıdan duyulmaması için Tanrı 'ya yalvardım.

Annemi bu gün ikinci kez görürken gözlerim tekrar dolmaya başlamıştı.

Yanımda hissettiğim başka bir beden ile hemen ardından doktor olduğunu anlamamı sağlayan konuşmasını yaptı.

"Bay Park?"

"Evet, benim?"

"Annenizin ameliyatına yarın başlıyoruz, tekrardan geçmiş olsun." Doktor uzaklaştığında şaşkına Jungkook 'a çevirdim bakışlarımı.

Bana yüzünde hafif tebessüm ile bakarken, kendime engel olamayıp kollarımı boynuna doladım.

Göz yaşlarım gözlerimden firar edip yanaklarımdan süzülürken, bu seferki göz yaşlarım üzgün olduğumdan değildi..mutlu olduğumdandı.

Aklıma Jungkook 'a sarılmış olduğum geldiğinde, kollarımı boynundan ayırıp göğsüne koyarak hafifçe onu ittirdim.

Ellerimi önümde birleştirip, bakışlarımı ellerime çevirdim.

"Teşekkür ederim Jungkook."

"Önemli değil Jungkook, arkadaşlar birbirlerine yardım eder değil mi?"

Bakışlarım ellerimden ayırıp Jungkook 'a baktığımda başımı belli belirsiz salladım.

Bir kaç adımda tam önümde durduğunda sertçe yutkundum.

"Bu arkadaşlığı farklı bir boyuta taşımaya ne dersin?"

Şaşkınlıkla kaşlarım havalandığında ağzım da 'o' şeklini almıştı.

"N-ne?"

wrong"jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin