Bölüm için yorumlarınızı bekliyorum, özellikle de Mihriban ve Emin'in atışmalarını nasıl buluyorsunuz? Satır içi yorum okumaya bayılıyorum, bilginize. :)
Umarım büyürüz.
Yıldızı parlatmayı unutmayın lütfen.
İyi okumalar!
***
Emin duyduklarına şaşırdı, önce karısının karnını okşamayı kesti. Sonra da kafasını kaldırdı, kaşları çatılmışken, "Ne dedin?" diye sordu.
Ateş falan kalmamıştı neredeyse, karısının ağlak yüzünü az biraz seçerken inatla sordu yine. "Ne ettim de seni sakat bıraktım."
"Sözünü tutmadın." Dedi Mihriban. "Dedenin verdiği söze sadık olmadın, gözlerini çevirip de Mihriban kimdir diye bakmadın. Ama ben baktım, Emin kimdir diye baktım. Bakmaz olaydım Emin."
Emin karısından uzaklaşırken epeyi şaşkındı. Mihriban da konuşmaya devam etti.
"Baktım, gördüm seni. Uzaktan uzağa. Cennet yosmasıyla her gün sizin tarladan geçer olduk, ben çabuk hastalanırım. Erzurum kışı beni fena vurur. Nerden bileyim Cennet orospusunun da sana yanık olacağını, olmuş ya. Ben hastayken cesaret bulup seninle tarlada selamlaşmış da."
Emin merakla karısını dinliyordu.
"Ben iyileşene kadar yapmış yapacağını, sonra gelip de bana Emin'in yavuklusu var uzak dur diyince beraber ağladığımızı sandım. Nerden bileyim omuzunda ağladığım dostun sana yavuklu olduğunu. Tarlaya daha gitmeyelim dedi, ben de gurursuz değildim. Gitmem dedim. Nerden bileyim çayırda altına yattığını."
Gözlerini sildi. "Kimi severse onun olsun, ben ağa kızı. İsteyenim çok olurdu, söz de unutulur giderdi. Nerden bileyim aşkına düştüğümü? Aylar geçti, araya kış girdi, kış geçti. Yaz gelince sabredemedim, başkasını severken görürsem kurtulurum derdinden dedim. Bindim Gülsarı'ma. Başkası dediğim Cennet çıktı, tarlalarda çayırlarda oynaştığın Cennet. Eve döndüm, masum bir oynaşma diyesim geldi. Cennet'e hesap soramadım, neyin hesabını soracaktım ki? Senin onu sevmenin hesabı mı olur? Sonra her gün gidip geldim, bazen tarlada Cennet'ten beni göremedin, bazen ardımdan ıslığını öttürdün. Hiç umut yok değildi, sen beni bi görsen severdin, gülüşümü severdin. Görmedin, kimdir bu deli atlı demedin. Açılan eteğe, uçuşan saça baktın. Ben de gittim geldim, sonra bir gün gördüm de. Cennet'le neler yaptığınızı, onun nerelerini öptüğünü... Hepsini gördüm, ben sizi Cennet de beni gördü."
"Mihriban." dedi Emin gür sesle.
"Sus da anlatayım Emin ağam, sus!" diye inledi. Sonra da sözlerine devam etti. "Gülsarı'ya nasıl zulüm ettim, zavallı atı kayalıklara nasıl sürdüm bilmiyorum. Ağlamaktan gözlerim şişmişken Gülsarı'nın durma isteğini görmezden geldim. Yabancı yerlere doğru, köyden uzaklara doğru... Her gözyaşımda senden de ondan da nefret ettim, insanlık mı dedim... Neler dedim neler... Atın sırtında eteklerim rüzgardan parçalanana dek durdum, kayalıkları zorla çıkarttım da atımı. Ne bileyim ben kayalık yılanını? Gülsarı görüp de dellenene dek ağlamam durmamıştı. Zavallıcık öyle dellendi ki şahlanıp beni sırtından silkti. Kayalığa vurduğum gibi gözlerim kapanmış."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇATAL KARAM
RomanceMihriban gülüyor, kıkırtılar bırakıyor ve farkında olmadan karnını okşayan kocasını hissediyordu. Uzun kavak ağaçlarının yanına vardıklarında Gülsarı yavaşladı, ufuğa doğru usulca yürürken kocasının göğsüne sırtını yasladı. Kocası saçlarının kokusun...