22.Bölüm: Kardeş

577 75 118
                                    

Yaşlı adam oturduğu sandalyede geriye yaslanmış karşısında zavallıca oturan küçük kızı izliyordu. Sarı saçları birbirine girmiş hırçın kızın kaçış hamleleri yol boyunca bitmek bilmemişti.

"Tarnish."

Dedi adam ve sandalyesinden kalkıp Tarnish'in etrafında dolandı. Güçlü kaslı kollarıyla kızı aniden kollarından tuttuğunda Tarnish'in kafası önüne düşmüştü. Baygın bir halde nefes alıp verirken hiç olmadığı kadar masum görünüyordu. Onu tekrar sandalyesine bıraktı ve dudağının üzerindeki ize dokundu. İzi oluşturan kişiye ölümcül bakışlar atarken içindeki öldürme arzusuna şimdilik ara verdi.

"Mezarımı kendi ellerinle hazırladığın günleri hiç unutamıyorum."

Kendi sandalyesine oturdu ve başı önüne düşmüş zayıf Tarnish'e baktı. Ensesine sertçe vurup bayıltmıştı ve uyanması epey uzun süreceğe benziyordu. Baygın olduğu zaman dilimini kullanarak konuşmaya devam etti.

"Pencereden sana bakıp gülmüştüm. Sen ise bana küfretmiştin!"

Bir kahkaha patlattığında vücudu ona inat tir tir titriyordu. Geçmişin can yakan kısımlarından kurtulmak hiç kolay değildi. Anlattığı hikayeye devam ederken elleri kaşınıyormuşçasına hareket elindeydi.

"Mezarıma koyman için sana bir buket kırmızı gül vermiştim hani. Sende onları beni öldüreceğin güne kadar saklamış ve beslemiştin. Beni öldürmeyi umduğun her gün o güller bahçede bir ordu oldu. Merak ediyorum... Güllerin arasından geçerken hiç ümitsizliğe kapılmış mıydın Tarnish. Kırmızı güller gökyüzüne kadar ulaşıp tüm kasabayı sardığında hala umutlu muydun? İlginç bir kızsın doğrusu... Asla vazgeçmiyorsun."

Güçlü duruşuna nazaran canının nasıl yandığını hatırlayıp durakladı. Boğazı düğüm düğümdü. Eğer şimdi uyanıp o mavi gözlerini gözlerine dikse bunları öfkelenmeden söyleyebilir miydi kestiremiyordu. O yüzden bu anın keyfini çıkarmaya çalıştı yine de kalbine batan bıçağın acısını dün gibi hissediyordu. Onu köşeye sıkıştırıp güçlerini kullanmasını engellediği sıralarda tezgahtan aldığı bıçakla nasıl bir anda saldırdığını... Bunu asla tahmin edemediğine duyduğu pişmanlığı...

"Evet... Sen o gün beni basit bir bıçakla öldürdün Tarnish. O bıçak nerede biliyor musun? Uyandığım ilk anda yaptığım şey onu bulmak ve saklamak oldu. Senin geri döneceğin güne kadar sakladım. Mezarımın içinde duruyor. Oraya hiç uğramadın. O eve neden hiç gelmedin... Görüyorum ki üç dört aydır hayattasın... O solmuş güllerin arasından neden bana ulaşmadın. O kadar mı nefret ettin benden... İsmimi bile bir kez olsun söylemedin değil mi?"

Burukça tebessüm etti ve keskin bir soluk verdi. "Sahip olduğun bu beden sana o kadar çok benziyor ki... Gözleri, saçları hareketleri... Bu sensin Tarnish. Bu senin küçüklüğün... Sanki şu an karşımda benim minik Tarnish'im oturuyor."

Birkaç saniye durakladı ve küçük bedeni baştan aşağı süzdü. İntikam için yanıp tutuşan tebessümüyle tamamen bir iblisi andırıyordu.

"Merak etme küçük kızım. Baban artık yanında..."

***

Sokağı inleten çığlığın sahibi Lavender'dı. Emilia onun elinden hızla aldığı bıçağı yere atmış ve ona sakin olmasını söylemişti.

"Bana güvenebilirsin Lavender. Maximillian şu an bir otelde uyuyor. Ben ise Rowen'ı aramak için çıkmıştım. Seni görünce biraz sataşmak istedim..."

"O halde sakince bıçağı bırakmamı söyleyebilirdin! Buna ne gerek vardı!"

Lav, karmakarışık olmuş bir halde Emilia'ya baktı. Gözlerinde yaşlar birikmişti. Az önce bıçağı tutan eli hala titriyordu.

Tarnish'in KülleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin