Multimedia: JasonÜzerime sade sayılabilecek kıyafetler geçirdim ve dışarı çıktım. Etrafa bakıp Dan'i bulamayınca çıkış kapısına ilerledim. Tam kapının önüne gelince duvarın arkasından Dan fırlayıverdi. O heyecanla sıçrayıp çığlık attım.
Hemen sarılıp konuşmaya başladı,
"Hayır. Hayır! Sakin ol Dina."
Beni bırakınca derin bir nefes aldım.
"Evinde kahvaltı yapar mıydın?" dedi.
"Evet. Ama sanırım burada yapamayacağım."
"Hayır. Yanında Dan gibi bir arkadaşın var. Ve onunla birlikte harika mekanlar keşfedebilirsin."
Gülümsedim. O da bana karşılık verip yürümeye başladığında takip ettim.
"Ucuz bir yer. En pahalı şeyler bile menü ile daha ucuza geliyor. Bu yüzden menü çok büyük. Sadece fast food da satmaz. Kahvaltı için ideal şeyler var."
"Uzak mı? Çünkü okul başlayabilir."
"Saat daha altı. Sakin ol. Arabayla Londra'nın diğer ucuna bile gidebiliriz."
Gülümsedim. Bir kafeye girdik. İçeride çok güzel kahve ve krep kokusu vardı. Bana annemi hatırlattı. Pazar günleri hep bu kahvaltıyı seçerdik. Annemi özlediğimi fark ettim. Bir dakika! Dün geceki mesajlar! Tanrım!
Dan'den izin isteyip telefonumu çıkardım. O yanımdayken annemle konuşmak beni rahatsız etmiyordu.
"Üzgünüm anne. Uyuyakalmışım."
"Önemli değil tatlım. Anlamıştım zaten."
"E? Bensiz ilk sabahın nasıl geçiyor?"
"Seni çok özledim. Max bile özledi."
"Ben de sizi özledim."
"Neyse bu konuları boşverelim. Oda arkadaşın nasıl?"
Dan bunları duyunca kıkırdamaya başladı.
"Harika. Çok tatlı biri."
"Anladım canım. Yanında kıkırdayan da o mu?"
"Hayır. Hayır efendim. Ben Danniel. Dina ile dün tanıştım."
"Memnun oldum. Şimdi telefonumu kızıma verebilir misin lütfen?"
Dan çekinerek telefonu uzattı. Belki de artık sesini bu kadar açmamalıydım.
Annemin rutin soru ve uyarılarından sonra okul kantininde toplantı yapıldığı için erken uyandığım yalanını uydurdum. Bazen cidden yakan söylemem gerekiyordu çünkü çok üstüme geliyordu.
Ben krep ve kahve , Dan de fast food ve kek seçince siparişi verdik. Siparişlerimiz inanılmaz derecede hızlı geldi.
"Sabah kahvaltıda ne kadar da sağlıklı besleniyorsun."
"Her öğünde pizza yiyebilirim. Patates kızartmasını ise her dakika yiyebilirim."
Ama bu kilodasın.
"Ee? Bana biraz öğretmenlerden bahset. Nasıl olsa çoğunu tanıyorsundur."
Sorumu duymamış gibi pizzasından büyük bir ısırık aldıktan sonra cevap verdi. Bu hareketinden hoşlanmamıştım.
"İngilizce öğretmenimiz. Kri- Bayan Marty var. Çok tatlı biridir. Aynı zamanda yakın arkadaşım."
"Kaç yaşında ki?"
Hiç yaşlı insanlarla iyi geçinen bir tipi yoktu.
"Henüz mezun olmuş. 26 yaşında. Ama bizim yaşımızda gösteriyor."
Kafamı salladım.
"Mmm... Bir de psikoloji öğretmeni Bay Brown var. Hiç hoşlanmam."
"Neden? "
"Bilmiyorum. Ona karşı kötü hislerim var. Hem de çok kötü hisler. Bazen o kadar sinirleniyorum ki..."
Bunları anlatırken bile çok sinirli görünüyordu.
"Bir aralar Bayan Marty ile çıkıyorlardı. Tabii bu kısa sürdü çünkü Bay Brown'ın tarzı bu." Dedi alay eder biçimde.
"Ah tabii bir de Matilda var! Diksiyon öğretmeni. O benim favorim!"
"Kadın alman falan mı? İsmi değişikmiş."
"Kadın değil! Adam! Ve evet alman. Eğer boş bir derste size girerse alman aksanını dinleyin! Harikadır!"
Gülümsedim. Matilda'yı çocuksu bir hayranlıkla anlatmıştı. Ben krepimi bitirip kahvemi içmeye başladışımda o daha hala patateslerini yiyordu. Cidden çok yiyordu.
"Bugün ilk gün olduğu için muhtemelen çoğu ders boş geçer. Belki birlikte takılırız? Ne dersin?"
"Olur."
"Seçmeli dersleri aynı seçmeye ne dersin?"
Yine kafamı salladım. Çok konuşmak istemiyordum. Onu izlemek daha çok ilgimi çekiyordu.
"Beni izliyorsun."
"Ne?"
"Psikoloji öğrencisi olmayabilirim ama bunu anlamak için fazla uğraşmama gerek yok."
Utanıp yerime sindim. Tamamen istemsizce onu izlemiştim. Hatta izlediğimin farkında bilemdeğildim.
"Bana aşık falan mı oldun? Daha ilk günden."
"Ne? Saçmalama!"
"Sakin ol. Sadece şakaydı."
Çok yanlış anlaşılıyordum.
"Artık gitmek ister misin?" dedi keyifsizce.
Kafamı salladım. Hesabı ödeyip çıktık. Neden aramız birden böyle olmuştu?
"Yeni tanıştığın insanlarla hep böyle şeyler yapar mısın?"
Ses tonu alaycı bir ciddi tona getirip cevap verdim.
"Öğretmenlerinle her zaman yatar mısın?"
Yüzü birden soluverdi. Kafasını benden başka bir yere çevirip sinirle dudaklarını büzdü.
"Hiç karşılık verecek bir tipin yoktu." diye mırıldandı.
Okula girdiğimizde yine onu takip ediyordum.
"İngilizce sınıfı üst katta. Yarım saat sonra konuşma yapılır. Sonra görüşürüz." dedi ve yolunu değiştirdi.
Nereye gittiğini çok merak ediyordum. Ukala tavırlar sergilemeye başlamıştı ve boşu boşuna aramızı açmıştı. Bunun sorunu ne?
Sınıfı bulunca direk orta sıralardan birine oturdum. Sol tarafta biri vardı.
"Hey!" dedi.
Kafamı çevirdim.
"Sana da günaydın."
Kafamı toplayarak cevaplamaya çalıştım.
"Üzgünüm. Fazla erken kalktım da."
"Önemi yok. Ben Jason."
"Ben de Dina."
"Memnun oldum. Yenisin sanırım?"
"Evet."
"Harika. Hangi bölümdesin?"
"Psikoloji. Sen?"
"Edebiyat."
"Hmm. Nerede kalıyorsun?"
"Yurtta. Sabah iki gerizekalı bağırarak şarkı söylediği için uykum kaçtı."
Gözlerinin altı aşırı derecede morarmıştı. Uykusuzdan çok dayak yemiş gibiydi.
"Öğretmen hakkında ne düşünüyorsun?" dedim.
"Myrtl? Berbat biridir."
Myrtl? Nasıl ama? Dan Marty dememiş miydi? Yanlış biliyor olmalı.
"Kaç yaşında?"
"60 vardır."
Kesinlikle şaşıracak! Açıkçası bu beni mutlu etti.
"Her sabah ilk dersim İngilizce. Ah! Cuma hariç. Cuma günlerini sevme nedenim bu olsa gerek!"
"İngilizce'yi sevmiyorsan neden edebiyat okuyorsun?" dedim.
Aslında hiç merak etmiyordum. Sadece sıkılmıştım ve konuşmanın uzamasını istiyordum. Jason'ı sevmiştim ama takılacak kadar uyumlu değildik. Yine de fazladan bir arkadaşın zararı olmazdı.
"İngilizce'yi seviyorum tabii ki ama her sabah aynı şekilde başlamak yorucu."
"Ne zamandır okula geliyorsun ki? Yaz kursu falan mı vardı?"
"Geçen sene de burada okuyordum. Ders programı fazla farklı değil."
"İkinci sınıf mısın?"
"Evet. Burası ikinci sınıfların dersliği."
"Üzgünüm. Ben üniversiteye yeni başladım."
Bana değişik bir biçimde baktı.
"Telefon numaranı alabilir miyim Dina?"
Tabii diyerek numaramı söyledim. Onunkini de aldıktan sonra eşyalarımı alıp koridora çıktım. Şansıma Jessica da buradaydı.
"Hey! Naber?" dedi sıcak ses tonuyla.
"İyi. Senden?"
"İyi."
"Yanlışlıkla ikinci sınıfların dersliğine girmişim. Şimdi de sınıfımı bulamıyorum."
"Sizin sınıfınız koridorun sonundaki. Ben hemen birini bulmalıyım. Üzgünüm!"
Direk yanımdan geçiverdi ve az önce çıktığım sınıfa girdi. Üzerinde sabah gördüğüm giysiler yerine parlak kahverengi yapışan kot ve açık kahve bir kazak vardı. Tarzının böyle olduğunu bilmiyordum. Onu gotik sanmıştım.
Tarif ettiği sınıfa yürüdüm. İçeri girer girmez burnuma çok keskin ve yakıcı bir koku geldi. Anında gözlerim yaşardı ve burnumu tutmaya başladım.
"Tanrı aşkına. Deby! Yine mi? Yeni gelenleri korkutacaksın." Diyerek sınıfa girdi bir kız.
Harika görünüyordu. Vücudu güzeldi ve üstelik giyimi, makyajı ve suratı da muhteşemdi.
"Kusura bakma tatlım. İyi misin?"
Onu sevmiştim. Yıl boyu en iyi arkadaşımı bulmuş olmalıyım.
"Evet. Önemli değil."
"Üzgünüm! Ben Deby! Ya sen?" Dedi minyon tipli kızıl saçlı kız.
Kızıl saçları ile uyumlu sevimli çilleri vardı. Saçları kısaydı ve iri dalgalıydı. Gözleri gri gibiydi. Çok sevimli görünüyordu.
"Ben...Dina. Memnun oldum."
Bana yardımcı olan yeni-en-iyi-arkadaşım'a dönerek adını sordum.
"Ben Kristen. Nasılsınız bakalım?"
"İyim sağol."
Belki bir süre sonra bana tüyo verebilirdi.
Tören başlayana kadar sohbet ettik ve ardından törene iner inmez Kristen kayboldu.
Küçük sohbetimizden öğrendiğim kadarıyla, Deby marjinal bir ressamdı ve sırf sanat için sınıfta kalmıştı. Girdiğimde aldığım keskin koku ise kendi yaptığı doğal boyalardan geliyordu. Çünkü içine tinere denk gelen doğal bir madde koymuştu.
Yine de Kristen'a olan hayranlığım son hız deva ediyordu. Harika bir ten rengi, sarı, uzun, düz saçları ve mavi gözleri vardı. Az ve doğal bir makyaj yapmıştı. Deri ceketinin içine düz beyaz tişört ve onun altına da güzel bir kot giymişti. Tanrım! Sanki bir melekti.
Her insana yaptığım kendimce psikoloji testini Deby ve Kristen üzerinde uygulamamaya dikkat etmiştim. Arkadaşlarıma karşı yapmamalıydım. Dan'e yapmış olsam bile.
Aşırı derecede esnemeli ve sıkıcı geçen tören sonunda herkesin aksine ağır adımlarla sınıfıma yöneldim.
Merdivenden çıkarken çok yakışıklı bir kumral tarafından ittirilerek yere yapıştım. Birkaç kişi kolumdan tutup beni kaldırdığında ne kadar pot kırdığımı düşünüyordum. Acelesi olan kumral abide geri dönüp üzgün bir bakış attı ve yoluna devam etti.
Başımın vurduğum kısmı sızlayınca elimi oraya götürüp bastırdım. Elime bir sıvı gelince sadece gözlerimi kapattım ve karanlığa gömüldüm.
"Ah!"
İşte bir ilki daha mahvetmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Kelebek
Teen FictionDina'nın hayatı harika gidiyordu. Liseden mezun oluşu tam bir peri masalıydı. Üniversite hayatı tabii ki farklı olacaktı ama bu kadar berbat olmasını beklemiyordu.