anlamsız haraketler

169 20 67
                                    

Haechan Hyerin'in sözleri ardından orayı terk ettiğinde kendini tuvalete kilitledi. Kapısına vursam da bir türlü açmamıştı. Ona kapıyı açana kadar burada bekleyeceğimi söylemiştim. Bir saat dolduğunda kapıyı tekrar tıklayıp "Hyuck! Çık da konuşalım." demiştim.

Beni hiç takmazken iki saat daha doldu. Bacaklarım titrerken oturma isteğiyle doluydum ama burada oturacak kafayı yememiştim henüz. Çok fazla pisti.

Üç saatlik bekleyişin üstüne bir yarım saat daha beklediğimde Hyuck kapıyı açtı. Kapıya yaslandığım için düşecek gibi olsam da asıl düşüşüm kırmızı gözleriyle karşılaştığımda olmuştu.

Gözleri kıpkırmızıydı. Ağlamış mıydı gerçekten?

"Hyuck, sen-"

"Çok üzüldüm hyung biliyor musun?" demiş ve ruhsuzca kıkırdamıştı.

"Hani sevgi güzel bir histi. Ne bu içimi parçalayan his?"

Gözleri titrerken sinirli bir nefes salmıştı. Yorgun görünüyordu. Bir anda ben de yorulmuştum. Onu böyle görmek çok iğrenç bir şeydi.

"Değersiz birkaç anıyım onun için. Hem zaten niye geldiyse alışmıştım ben onsuzluğa."

Ona doğru bir adım attığımda kollarını hızla boynuma dolamıştı. Derin nefesler almaya başladığında ağlamamak için kendiyle savaştığını fark etmiştim.

"Her şeyi de değişmiş. Saçları. Ne güzel upuzunlardı. Cildi..."

İçine hırıltılı bir nefes çekip tişörtüme sakladığı yüzünden kaynaklı olarak boğuk çıkan sesiyle konuşmaya devam etti.

"Esmerleşmiş. Birazcık daha yansa güneşte benim kadar esmer olur. Kokusu hyung. O çiçek kokusu gitmiş yerini anlamlandıramadığım bir koku almış. Eski kokusunu çok severdim. Ama asıl sorun ne biliyor musun? Hala çok güzel."

Kalbim tekme yemiş gibi hissederken içimden yükselen acıyla dolu iniltili ama sessiz bir nefes çekmiştim içime.

Bir süre sonra benden uzaklaşıp bütün duvarı kaplayan aynanın önündeki musluklardan birinde ellerini yıkadı. Aynadaki görüntüsüne bakıp suratını buruşturdu.

"Böyle gidemem oraya. Hyung eve gidelim mi, lütfen?"

Yarım saat sonra NCT127'nın yeni yurduna gelmiştik. Buraya taşınalı altı ayı geçiyordu. İçeri girdiğimizde televizyon izleyen Ten hyunga bir selam verip Hyuck'un peşinden yürümeye başladım.
Ten hyung da arada burada kalıyordu çünkü NCTU'nun yurdunda bir başına kalmak hoşuna gitmiyormuş.

Donghyuck ve benim odamız aynıydı. Evren kesinlikle benimle oyun oynuyordu.

Donghyuck kıyafetlerini değiştirirken başka şeylerle ilgilendim. Çıplak vücudunu görmek benim için cehennemlik bir durumdu ki aynı odayı paylaşırken bu daha zor bir durum haline geliyordu.

Yanyana duran yataklarımızın arasında dikdörtgen şeklinde bir çekmece vardı. Üstü sarj aletleri, kıyafetler ve defterlerle doluydu. Benim söz defterlerim. Odaya kapıdan girer girmez ilk önce benim yatağımla karşılaşıyordunuz. Onun solunda ise Hyuck'un yatağı vardı ve yatağı odadaki tek camın olduğu duvara dayalıydı. Benim yatağımın diğer tarafında ise tüm duvarı kaplayacak büyüklükte beyaz bir kıyafet dolabı vardı. Odamız sadece bu kadar eşyayı alabilecek kadar büyüktü.

Hyuck yatağına yatıp benden tarafa döndüğünde ben de yatağımın üstünde söz defterimle ilgileniyordum.

"Hyung?"

Başımı ona çevirmeden önce onu dinlediğimi belirten bir ses çıkarmıştım.

"Bundan iki yıl önce ne oldu?"

touch of the sun ↬ markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin