Bölüm 1

15 0 0
                                    

Gözlerim kapanırken sürekli gördüğüm mavi gözleri arıyordu gözlerim. Sahnede onlarca insanın içinden, gördüğüm tek gözleri. Bugün görememiştim ama gelecekti,biliyordum. Hep gelirdi. Adını dahi bilmediğim o adam beni sahnede güvende hissettiren tek şeydi. 

Kendimi bildim bileli şarkı söylüyordum. Sesimin iyi olduğunu biliyordum fakat kafelerde canlı müzik yapmaktan öteye gidememiştim. Hep part-time olarak akşamları okuldan sonra anlaştığım kafelerde şarkı söylerdim. Bu kafede de 1 yıldır canlı müzik yapıyordum. 

Malatya'da konservatuvar okuyordum. Son yılımdı ve gayet iyi bir şekilde 4 yıl boyunca idare etmiştim. Kendim çalıştığım için ailemden para almıyordum, devlet destekli burs aldığım içinde zorlanmıyordum.

Ben burada işe başladığımdan itibaren sürekli gelen bir adam vardı. Her akşam hiç aksatmadan aynı saatte gelir aynı saatte giderdi. Fakat bugün ya saati kaçırmıştı yada canı istememişti. Ben şarkımı bitirip ara verirken gözlerim hala o adamı arıyordu. Adını dahi bilmediğim adam benim dikkatimi çekmeyi başarmış hatta kendini merak bile ettiriyordu. Nasıl olabilirdi ?

Güven. Insanın çok nadir hissetmesi gereken duygulardan olduğuna inandım hep ama o adamın sahnede gözlerimin içine bakıp hafif tebessümü bile sahnede güvende hissettiriyordu.

Mutfağa girdiğimde herkes çalışıyordu. Kafe iğne atsan yere düşmeyecek şekilde doluydu. Mutfakta çalışan çok sevdiğim Nedim abiye yaklaştım. Beni görünce dudakları yukarıya kıvrıldı. Bende aynı şekilde gülümsedim.
"Abi bana sıcak çikolata verebilir misin? Ara verdim de."
Aynı sıcak ifadeyle "Hay hay hanımefendi." diyerek makinadan yaptığı sıcak çikolatayı bana uzattı.
"Sigara da vereyim mi solistimize?"
Cevap vermeme kalmadan cebinden sigarasını çıkardı ve bana uzattı.
"Saol abilerin en güzeli. Burda en çok seni seviyorum." dedim gülümseyerek.
"Hadi lan ordan. Geçen gün Hasan'a da öyle demişsin duymadım sanma."
Küçük bir kahkaha attım ve dışarı sigara içmeye çıktım.

Sigaramı dudaklarıma götürüp yaktım. Abi. Benim abim yoktu. Seneler önce kaybetmiştim. Ailemle de pek aram yoktu yani aile kavramının ne demek olduğunu bilmiyordum. Burada öğrenmiştim. Bana hep kendi ailelerinden biriymişim gibi davrandılar. Fakat bu yıl son yılımdı ve bir şeyler yapmak zorundaydım. Ailemin yanına dönmek istemiyordum. Sigaramı bitirip kalktığımda sıcak çikolatamı da çoktan bitirmiştim. Artık ön tarafa gidip tekrar programa başlamam gerekiyordu.

Mutfağa bardağımı bırakıp dışarı çıktım. Gözlerim etrafta dolaşırken o mavi gözleri gördüm. Yerime otururken bana çok kısa bakış atıp gülümsedi. Karşılık verdim. Hep böyle oldu zaten 1 yıldır. O bana gülümserdi bende karşılık verirdim.

Önümdeki kağıtlardan istek şarkılar olduğunu anlamıştım. Aralarından bir tanesine takıldı gözüm. Kimin şarkısı olduğunu bilmiyordum fakat şarkıyı çok iyi biliyordum. Bana hissettirdiklerini unutmam mümkün değildi. Arkamda gitar ve keman çalan arkadaşlarıma şarkıyı gösterdim. Onlar şarkıyı çalmaya başladıklarında bende söze girmiştim.

"Uğurlama şarkısını isteyen arkadaşımıza gelsin." Gözlerimi kapadım. 23 yıl. Yaşadıklarım. Kırgınlıklarım. Üzüntülerim. Mutluluklarım. Unutamadığım anılar gözlerimin önünden geçerken şarkıya başladım.

"Bu kente yalnızlık çöktüğü zaman                                                                                                            Uykusunda bir kuş olur ecelsiz                                                                                                                                  Alıp da başını gitmek istersin                                                                                                                                Karanlık sokaklar kör,sağır,dilsiz                                                                                                                                Ey sevda kuşanıp yollara düşen                                                                                                                            Bilesin bu yollar dağlar dolanır                                                                                                                                Yare ulaşmadan düşersen eğer                                                                                                                                  Yarına sesinin yankısı kalır.                                                                                                                                Gecenin ucunda gün aralanır                                                                                                                                      Yar sevdasıyla ile yürek bilenir                                                                                                                                      Sızılı bir ırmak uğurlar seni                                                                                                                                           Su olup akarsın kır çiçeklenir"

Şarkımı bitirip gözlerimi açtığımda alkışlayan insanların içlerinden bir tanesine takıldım. Herkes güzel bir sesten şarkı dinledikleri için alkışlarken o hayranlıkla bakıyordu. 

Bir kaç şarkı daha söyledikten sonra programı bitirdim. Kafede çok kimse kalmamıştı zaten. O'da gitmişti. Toparlanıp bende çıkıp eve gittim. Üç kız arkadaş aynı evde kalıyorduk. Birisi en yakın arkadaşım Esma. Diğeri en az onun kadar yakın olan Ayşe. Esma edebiyat okuyordu ve ilkokuldan tanışıyorduk. Ayşe'yle de liseden.

"Kayseri'ye gidecek misiniz? Benim annemi görmem lazım. Babam olacak o adam yine dövmüş kadını."

Benim gitmeye pek niyetim yoktu. Zaten haftada bir kez konuşsam yeterdi. O yüzden Ayşe'nin sorusuna sessiz kalmıştım. 

Mutfakta kahvelerimizi içerken muhabbet ediyorduk. Çocukluğumuzdan beri en sevdiğimiz şey buydu. Üçümüzden birinin evinde toplanıp oyun oynardık. Büyüdükçe bu huyumuz, mutfak masasında kahve içip sohbet etmeye dönmüştü. Şimdiki gibi. İyi ki onlar vardı. 

Konuşan Esma oldu. "Gitmek istiyorum aslında bende." Bana döndü. "Sare gidecek misin sen de?"

"Hayır."

Tavrım oldukça netti. Ailem ben buraya gelirken arkamda durmamıştı. Maddi durumumuz çok iyi olmasına rağmen ne maddi ne manevi destek sağlamamışlardı. Yanımda olan tek insanlar Esma ve Ayşe'ydi. Anneme kalsa üniversitede konservatuvar yerine daha iyi bir bölüm okumam gerekiyormuş. Babama göre ise soytarılıktan başka bir şey değilmiş. Konservatuvar okuyan herkes istediği yere mi geliyormuş sanki. 

Bana göre bunlar boş laflardan ibaretti. Sevdiğim istediğim şeyi yapmaktan hep mutlu olmuştum. Bu da öyleydi. Şu an gayet mutluydum zaten onlara ihtiyacım yoktu. Yılda iki defa tatillerde gitsem yeterdi bana göre. Onlara göre de öyleydi.

"Neyse şimdi boşverin Kayseri'yi. Ee Sare anlat bakalım geldi mi o adam yine?"

Onlarla her şeyimizi paylaşıyorduk. O adamı gördüğümde hissettiğim güveni, aynı saatte gelip gittiğini her şeyi anlatmıştım onlara. 

"Geldi. Yine geldi. Anlamıyorum ki bir insan nasıl sürekli aynı saatte gelir aynı saatte gider."

Saate baktığımda 3'ü geçiyordu ve ben çok yorulmuştum.

"Hadi kızlar. Yeter bugünlük bu kadar kahve keyfi. Yatıyoruz. Benden sonra gelirseniz almam sizi yatağa."

Kaldığımız ev 2+1 di. Bir odasını oturma odası olarak düzenlemiştik. Diğer büyük odasını kendi odamız yapmıştık. Çift kişilik yatağımız vardı ve üçümüzde orada uyuyorduk. Bu bizim için her şeyden güzeldi. Evin diğer odasında da gardıroplarımız vardı. 

Yatağa girdiğimde arkamdan Ayşe'yle Esma da geldi. İkisi de yanağıma öpücük kondurup iyi geceler demişlerdi. Gözlerimi kapatıp uykuya dalmaya çalıştığımda gördüğüm mavi gözleri unutamıyordum.

MİKROFONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin