Size özel hissettiren şiirlerin kapalı bir kutu olduğuna ve her okuyanın karşısına kutudan başka bir şey çıktığına inandım hep. Bazı şairler, kutunun anahtarını şiirinin içine saklar. Bazıları ise kalbinizde bulmanızı ister anahtarın.
Her şiir farklı bir duygu verir insana. Bazıları aşkı hissetmemenize rağmen, iliklerinize kadar yaşatır bu duyguyu. Bazıları ise korkuyu yaşatır. Şu an yaşadığım gibi.
Kalbimin bu kadar hızla çarpmasının nedeni karşımda duran elinde silah olan adamdı.
"Söyle nerde o?" Adamı tanıyordum. Buraya gelip giden müşterilerdendi. Hep çok nazik davranmıştı fakat şu an elinde silah olmasının nedenini anlayabilmiş değildim.
Bacaklarımın titrediğini hissederken bunu ona belli etmemeye çalıştım.
"Kimden bahsediyorsun?"
"Ateş'ten. Biliyorum aranızda bir şey olduğunu. Aylardır seni de onu da takip ediyorum ama bir haftadır nereye gittiğini bilmiyorum. Söyle nerde?"
Elindeki tabancayı havaya kaldırıp sıkması ciddi olduğunun kanıtıydı. Müşteriler bağırıp kaçarken muhattap aldığı tek insan bendim ve korkudan bir şey söyleyebilecek halde değildim.
"Bak kimden bahsettiğini gerçekten bilmiyorum. Benim kimseyle bir alakam yok."
Bir haftadır nereye gittiğini bilmiyorum demişti. O'ndan bahsediyor olmalıydı. Bir haftadır buraya da gelmiyordu. Nereye gittiğini ne yaptığını merak etsem de kimse tanımadığından kimseye bir şey soramıyordum.
Tekrar silahını havaya doğru ateşlemesi daha fazla korkmama neden oldu ve kulaklarımı ellerimle kapattım.
"Dur! Geldim amına koyayım dur!"
Yankılanan sesin geldiği tarafa baktığımda onu gördüm. Ellerini havaya kaldırmış bana doğru bakıyordu.
"İyi misin?"
Kafamı 'evet' anlamında salladığımda dikkatini benden çekti ve karşımdaki adama baktı. O da silahını adının Ateş olduğunu yeni öğrendiğim benim tabirimle 'mavi gözlü adama' çevirmişti.
"Sare'yle bir alakam yok Tunç. Bunu sende biliyorsun geldim işte indir silahını birini yaralayacaksın."
"Umurumda değil. Bu kızı kandırmanı izleyemem."
Silahını bana döndürdükten sonra fısıltıyla konuşmaya çalıştı.
"Ona güvenme Sare. Seni yanıltacak."
Ateş adamın üzerine atlayarak silahı almaya çalıştı. Silahın patlamasıyla hissettiğim acı ve korku birbirine karıştı. Korkum kalbimden geçendi fakat acım fizikseldi. Kolumdan akan kanlar acımın nereden kaynaklandığını gösteriyordu.
"Sare."
Parmaklarım kanamanın olduğu yere giderken Ateş'e baktım.
"Acıyor. Çok acıyor."
Tunç denilen adam yerden kalkıp hızla koşarken Ateş fark etse de dönüp bakmadı bile. Bense gözümdeki yaşlarla Ateş'e bakıyordum. Canım yanıyordu ve hiç kimsenin sesini duyamıyordum. Kolum zonkluyordu.
Ateş üzerindeki gömleği çıkarıp yarama bastı. Başımı avuçlarının içine aldı, ona bakmamı sağladı.
"Sare. Bana bak. Gömleği yaraya bastıracaksın ve seni hastaneye götürücem. Tamam mı? Çok basit."
Ateş beni kucağına almaya çalışırken bir el onu durdurdu. Kafamı kaldırıp baktığımda Mehmet olduğunu görmüştüm.
"Sen kimsin de Sare'yi hastaneye götürüyorsun? Senin yüzünden vuruldu kız zaten. Ben götürürüm."
Mehmet'in güçlü elleri benim elime dokunurken gözlerimin içine baktı ve gülümsedi. Ateş buna izin vermeyeceğini belli etmişti.
"Benim yüzümden olmadı. Olduysa da ben götürürüm. Kızın kolunu bırak da çantasıyla montunu getir."
Mehmet doğru olanın bu olduğunu fark etmiş gibi hemen çantamla montumu getirdi. Ateş çantamla montumu alırken beni yürütmeye çalışıyordu. Acıdan yürüyemiyordum çok canım yanıyordu ve benim için fazlaydı.
Daha fazla ağlamak istemiyordum çünkü ben güçlü bir kadındım ve güçsüzlüğümü kimsenin yanında gösteremezdim. Acıyı yoksayıp dik bir şekilde yürümeye devam etmeliydim. Dik durmayı başarabildiğim için kendimi tebrik ettim. Bir anda ben değişince Ateş bana göz ucuyla baktı ama bir şey demedi.
Arabaya bindiğimizde Mehmet de bizimle gelmek istedi ama gelmesinin bir faydası olmayacağına sorun olmadığına ikna etmek biraz zor olmuştu.
Ateş arabayı çalıştırdığında kendini bir şey söylemek zorunda hissetmiş olmalıydı ki "Özür dilerim. Benim yüzümden." diyebilmişti. Kafamı sallamakla yetinmiştim.
Konuşacak halim yoktu kendimi şu an zaten fazlasıyla zorluyordum bir de konuşmaya zorlayamazdım. Ateş'e göz ucuyla baktığımda ifadesiz bir şekilde yola odaklandığını gördüm. Yakışıklı bir adamdı. 20'lerinin sonunu yaşıyor olmalıydı. 1.80 boylarında yapılı bir adamdı. İlk gördüğümde mavi gözleri nefesimi kesmişti. Babamı hatırlatmıştı. Babamın her ne olursa olsun ifadesiz gözlerini.
O'na bu kadar dikkatli baktığım için utanıp gözlerimi kaçırdım. Baktığımı fark etse de ifadesizliğini bozmamıştı.
Gömleği yarama bastırıyordum ama acısı dinmiyordu. Hastaneye girdiğimizde hızlıca arabayı park edip beni arabadan indirdi. Çantamı ve montumu almayı da unutmadı. Ben sesimi çıkarmadan Ateş'in kolundan tutarak ilerlemeye çalışıyordum. Artık duyduğum acı beni yürütemeyecek dereceye geldiğinde durdum. Dengemi kaybediyordum. Gözlerim karanlığa gömülürken Ateş'in "Sare. Kapama gözlerini." sözleri fayda etmiyordu. Beni kucağına aldığını hissettiğimde kendimi karanlığa teslim etmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİKROFON
Teen FictionMavi gözlerinde gördüğüm şey sevgi değil öfkeydi. Bana bu kadar öfkeleneceği ne yapmıştım? Mikrofonumu elimden alacak kadar ne yapmıştım? Sevgisini göz ardı edecek kadar ne yapmıştım? Beni korkutacağı kadar ne yapmıştım?