Brendon sabah uyandığında kendini kendi otel odasında, yatağında buldu. Ryan onu taşımış olmalıydı. Normalde uykusu çok hafifti. Ryan'ın kollarında uyuduğunda gerçekten rahat etmiş olmalıydı. Ryan onu taşırken uyanmayacak kadar rahat. Yatağın bembeyaz yorganını üzerinden atıp ayağa kalktı. Banyoya gitti, yüzünü yıkamadan ellerini lavabonun mermerine dayayıp aynaya baktı. Önceki gün olanlara inanamıyordu. Tabii ki mutluydu. Ama sanki tüm bu olanlar... gerçek değil gibiydi. Kafasından sildi hemen bu düşünceleri. Hepsi gerçekti, belki de artık tam olarak inanmadığı Tanrı Brendon'ın yüzüne gülmeye başlamıştı. Aynadan kendi kendine gülümseyip yüzünü yıkamak için lavaboya uzanmışken odasının kapısı çaldı. Ardından açıldığını duydu. Ryan seslendi.
"Gelebilir miy- Brendon?"
"Banyodayım." dedi Brendon. Ardından güldü.
"Ryan, evleneceğiz ama sen hâlâ otel odama girerken bile izin alıyorsun."
O konuşurken Ryan banyonun kapısına gelmişti. Brendon onu görünce derin bir nefes aldı ve gülümsedi. Ryan'a her bakışında daha fazla hayran kalıyordu. Her şeyine. Tüm benliğiyle hayrandı. Brendon'ın gülümsediğini görünce Ryan,
"Noldu?" dedi.
Brendon'ın gülümsemesi suratına daha çok yayıldı. Ryan'a yaklaşıp ellerini beline sardı.
"Hiçbir zaman ne kadar güzel olduğunu göremeyeceksin, değil mi, Ryan Ross?"
Ryan'ın yanakları kızarmıştı. İltifat alınca, bir de iltifat eden kişi Brendon olunca aniden yine o genç oluveriyordu. Brendon Ryan'ın utandığını görünce konuyu değiştirdi.
"Dün gece çok ağır gelmemişimdir umarım. Beni uyandırabilirdin biliyorsun değil mi? Her zaman böyle taşıyamazsın."
"Uyandıramazdım." dedi Ryan. "O kadar güzel uyuyordun ki eğer uyandırsaydım kendimi affedemezdim."
Brendon gülümseyip geri çekildi.
Ryan da gülümseyip asıl söylemeye geldiği şeye döndü.
"Kahvaltı için dışarı çıkarız diye düşündük, senin için sorun olur mu? Çocuklar da birazdan çıkacaklar."
"Hayır, olmaz." dedi Brendon. "Üzerimi değiştirip geliyorum."
Ryan başıyla onaylayıp gülümseyerek çıktı odadan. Brendon elini yüzünü yıkadıktan sonra üzerini değiştirip lobiye indi. Jon, Spencer ve Ryan kapıdalardı. Dışarı çıktı. Beraber kahvaltı ettiler. Birkaç saat sonra havaalanında olmaları gerekiyordu. Tur bitmişti. Aslında sadece Amerika dahilinde olacaktı tur. Ama Ryan Cape Town konusunda çok ısrar etmişti. Brendon bunun nedenini sonradan anlamıştı tabii. Ruhlar yıllar sonra yine birbirlerini aynı yerde bulmuşlardı. Şimdi eve dönebilirlerdi. Her şeyin asıl başladığı yere.
Saatin hep dokuz olduğu yere.
....
Uçaktan inince vedalaşıp hepsi evlerine gitmek için taksilere bindiler.
...
Ryan ertesi gün yüzüne vuran güneş ışığıyla uyandı. Bir süre gözlerini açamadı. Ardından telefonuna gelen bildirimin sesini duyunca yatağının yanındaki komodine uzanıp telefonunu eline aldı. Ekranı açtığında gördüğü saat onu şaşırttı. 10:04. Uzun zamandır bu kadar uzun uyumamıştı. Brendon'a soracağı soru ve Brendon'dan ne cevap alacağı düşüncesi kafasını o kadar meşgul ediyordu ki gecenin bir vakti uyanıp uykusuna geri dönemiyordu. Artık rahattı. Bu uykusunun rahatlığını da açıklıyordu. Telefonunun kilidini açıp gelen mesaja baktı. Brendon'dan gelen mesaja.