selam~ bir açıklamayla başlamam gerektiğini düşündüm.
bu kurgu aklıma inkılap dersinde geldi, hocamıza kore savaşıyla ilgili birkaç soru sordum, artı olarakta orada ki insanların nasıl şeyler yaşadıklarını konuştuk, sonraki derste edebiyat olunca hocaya bir kitap yazılırken tarihte yazılı şeyler değiştirilebilir mi, diye sordum, hocam da bir sakıncası yok, nasıl işlemek istersen öyle yazarsın. yani kendi dünyanın, kendi tarihini yazmış olursun, dedi. benim de hoşuma gitti. aslında bitmemiş ficler olduğu için yazmak istemedim ama fic çok hoşuma gidince, dayanamadım.
hikaye savaş mağduru iki çocukla ilgili ve olay savaş sürerken değil günümüzde yaşanıyor. spoiler olmaması adına fazla bir şey söylemek istemiyorum ama şöyle açıklayabilirim: biliyorsunuz ki savaş sonrası kuzey kore de diktatörlük hakim oldu ve insanların diledikleri gibi yaşamalarına izin verilmiyor, orada ki yaşamı henüz kapsamlı bir şekilde araştırmadım, bu bölümü yazar yazmaz gidip araştıracağım hehe, her neyse kendi dünyamda kendi kurallarımı koyacağım, yani aslıyla alakayı koparıp farklı bir dünya yaratacağım. ütopya gibi birşey.
umarım seversiniz~ iyi okumalar~ şimdiden kötü anlatımım için özür dilerim~
Üstündeki üniformasından rahatsız olmuş küçük çocuk, ona öğretildiği şekilde oturmaya çalışırken aynı bina da eğitim görmelerine rağmen onun olduğu taraftan tamamen farklı olan okul arkadaşlarını izliyordu.
Aradaki çitin nedeni hala çözememişti fakat Annesinden ve öğretmeninden öğrendiklerine göre karşı taraftakiler onlarla iletişime geçerse, onların kötü şeyler yapmalarına sebep olabilirlerdi. Bu Seungmin için mantıklı değildi fakat, ona büyüklerine daima evet demesi ve soru sormaması öğretilmişti.
Seungmin sıkça kendine, çitin diğer tarafındaki çocuklara da somurtmaları gerektiği öğretilmiyor mu, diye soruyordu çünkü onlarla aralarında sadece demirden ve ucu bucağı gözükmeyen bir çit vardı ve bir tarafta daima somurtan ve oyun oynamayan çocuklar varken diğer tarafta koşup oynarken etrafa neşeli kahkahalar saçan çocuklar vardı. Anlam vermekte zorlanıyordu, belki de Hyung'u kadar büyüdüğünde olanları anlayabilirdi...
Seungmin'in Hyung'u ona bir keresinde, onların ruhlarını öldürmeye çalıştıklarını söylemişti. Seungmin'in kafası karışmıştı, ruh nasıl öldürülürdü? Öğretmeni Bay Byun onlara bunu da öğretecek miydi? Kötü bir şey miydi, yoksa iyi mi? Bay Byun etrafta insanlar varken gülmenin kötü bir şey olduğunu ve etrafta ki hiçbir şeyin komik olmadığını söylemişti. O, haklı mıydı?
Seungmin içinin sıkıldığını hissettikçe ona hergün dışarı çıkması gerektiğinde giymesi zorunlu kılınan üniformanın kollarıyla oynardı. Ülkelerindeki her vatandaş kendi cinsiyetlerine özel üniformalar giyerlerdi. Hyung'u Seungmin'e bunu,onları tek tipleştirmek için yaptıklarını söylerdi fakat Seungmin tek tipleştirmenin ne demek olduğunu bilmiyordu. Bay Byun'un bunu onlara öğreteceğini düşündü zira Hyung'una soru soramazdı...
Okul bahçesinde yankılanan zille, karşı taraftaki hengamenin ve kahkahaların aksine, buz gibi suratlarla ve robotik bir düzenle okula giren taraf birbirlerini görmezden geliyordu.
İki ülke bürokratlarının oy birliğiyle, tarihi önem taşıyan bu binayı eğitim yuvasına dönüştürmeleri, ilişkileri bakımından hiçbir işe yaramamıştı zira bu binanın tam sınır üstüne, çitle aynı doğrultu da uzanan ve iki tarafın bina içinde ki ilişkisini engellemek için örülen duvarıyla da açıkça belli oluyordu. Nefret her yerdeydi. Hamleler gizli kapaklıydı ve tezgâh büyüktü.
Öğretmenleri sınıfa girdiğinde anında oturdukları yerden fırlayan çocuklara, hiç değişmeyen asık suratıyla arkasını dönmeden el hareketiyle oturmalarını emretti. Öğretmenler öğrencilerin komutanları gibiydi ve onların hareketleri veya bakışları dahi öğrencilere birer emirdi.
Yerlerine oturan çocuklar ve masasına yerleşen Bay Byun ile ders başlamış oldu. Öğretmen sadece anlatıyordu, çocuklarsa sadece dinliyorlardı. Kımıldamadan. Ve çocuklar sadece ödevler de kalem kullanırdı. Bilgiler zaten onlar için kitaplaştırılmıştı. Seungmin'in Hyung'una göre bu çocukların fikir edinememesi için bir önlemdi.
Sadece belirlenen ve insanların düşünmesine sebep olmayacak kitapların okunmasına izin vardı ve Seungmin bu kitapları okurken sıkılıyordu. O sadece Annesi ona masallar uydururken eğlendiğini hissediyordu. Yine Seungmin'in Hyung'una göre bunu onların hayal kurmamaları için yapıyorlardı.
Seungmin Hyung'una hayrandı, ona sormak istediği tonlarca soru vardı fakat ona soramayacağı öğretilmişti. Ah, unutmadan. Onlara verilen sorular harici soru sormak yasaktı. Nasılsın bile...
Okulun son zili çaldığında yine sessiz ve düzenli şekilde okuldan çıkıp okul taşıtlarına binecekken onları izleyen kendi yaşlarındaki çocukla göz göz geldi. O, ona bulunmaz bir mücevhermiş gibi bakıyordu. Bu okulda ki ikinci yılıydı ve bu ilk kez oluyordu.
Öğretmenleri ona bağırarak önüne bakmasını söyleyene dek onun gözlerine bakmaya devam etti. Onlarla göz göze gelmesi bile yasaktı...
Daha 7 yaşındadı, 2. sınıftaydı fakat bu kuralların böyle olmaması gerektiğini düşünüyordu. Düşündüğünü dile getirse, büyük büyükbabası gibi idam mı edilirdi..?
*
yaş meselesini kendi dönemimle aynı yaptım çünkü neden olmasın hehe
oldu mu bilmiyorum....
sizi seviyorum~ kendinize cici bakın~♡
-reya🏳️🌈
ŞİMDİ OKUDUĞUN
iki farklı hayat. ❦hyunmin
Fiksi Penggemar"Biz farklı dünyalardaydık. Aramızda, yanında küçücük kaldığımız demirden bir çit vardı. Öğle yemeklerimizi hızlı hızlı yer, okulun arka tarafındaki kavak ağacının gölgesinde birbirimizi beklerdik..." © yuu, 9 Ocak 2020