Son dersti. Seungmin kara tahtanın önünde put gibi dikilip, sıfır duygu akışı ve sıfır hareketle Kuzey Kore müzik tarihini anlatan öğretmenlerine bakıyor ve bunaldığını belli etmemek için direniyordu.
Parmağıyla masasında ritim tutarken Öğretmeninde olan bakışlarını birkaç saniyeliğine kara tahtanın hemen üstündeki küçük saate çıkardı. Eziyetinin bitmesine çok az kalmıştı.
Tüm bunların üstüne bir de içinde ağır bir his vardı. Kendini aşırı endişeli hissediyordu. Bir an önce eve gitmek istiyordu zira aksi herhangi minicik bir şey görmesi bile kolayca ağlamasına sebep olacakmış gibi hissediyordu ancak ağlamak onlar için sadece aileden birinin ölümü için serbestti. Ek olarak sınırın bu tarafında aksi olaylar her yerdeydi ve denk gelmek aşırı kolaydı.
Okulun kısa süren zili çaldığında Seungmin'in sınıfında ki, o dahil herkes Öğretmenlerinin komutunu beklemeye başladı.
"Yaklaşan yılın son yeterlilik testi için hazırlanmaya başlasanız iyi edersiniz. Bu ikinci sınıfa geçmeniz için önemli bir test. Çıkabilirsiniz."
Aldığı komutla kitaplarını ve kalemini çantasına atan Seungmin koşarak dışarı gitmek istese de bunu yapamazdı çünkü sıraya uymak zorundaydı.
Sınıf arkadaşları her zamanki robotik hareketleriyle sıraya girip koridordaki kalabalıkta yerlerini aldıktan sonra dışarı adımlamaya başladılar.
Daha fazla kimsenin ifadesiz yüzüne bakmak istemediğinden kafasını yere eğerek hala cebinde taşıdığı kolyesini avucuna aldı. Bu düzen artık midesini bulandırmaya başlamıştı.
Kapıya yaklaştıklarında elini hırkasının cebinden çıkardıktan sonra pantolonunun ön cebindeki kartı çıkartıp sırasını bekledi.
Kartını cihaza okuttuktan sonra önünden ilerleyen arkadaşlarının peşinden çıkıştaki servislere yürümeye başladı.
İçindeki hissin dışarı çıktığında biraz olsun hafifleyeceğini düşünmüştü ancak daha da arttığını hissediyordu.
Servisteki koltuğuna oturduktan sonra kafasını geriye yasladı. Yorgun hissediyordu. Elini hırkasının cebine atarak kolyesini avucunun içine aldı ve içinden herşeyin geçeceğini tekrarlamaya başladı.
*
Evlerinin önünde duran servisten inerek evlerinin kapısına doğru ilerlemeye başladı fakat bir şeylerin ters gittiğini hissediyordu.
Kapıya yaklaştıkça Annesinin sesini duymaya başladı. Ağlıyor muydu? Neden ağlıyordu?
Çantasından çıkardığı anahtarıyla kapıyı açıp içeri girdi. Kendini çok kötü hissediyordu. İçeride nefes almasını engelleyecek türden bir hava vardı ve bu Seungmin'in içindeki hislerle birleştiğinde kendini boğulacakmış gibi hissetmesine sebep olmuştu.
Yavaş adımlarla sesin geldiği salona ilerledi. Annesinin, Babasının omzuna yaslanmış halde ağlarken gördüğünde duraksayarak girdiği kapının kulbuna tutundu. Düşecekmiş gibi hissediyordu.
"Anne, Baba. Neler oluyor?" İkisi birden kafalarını kaldırıp ona bakmaya başladıklarında etrafta gözlerini gezdirerek Ağabeyini aradı, çoktan eve varmış olması gerekiyordu. "Ağabeyim eve hala gelmedi mi?"
Annesi ayağa kalkıp Seungmin'in yanına geldikten sonra boynuna sarıldı.
"Üzgünüm oğlum." Seungmin hiçbir şey anlayamamıştı. Annesini kendinden uzaklaştırırken Babası da yanlarına gelip elini eşinin beline attı.
"Baba, Annem neden özür diliyor. Neler oldu? Ağabeyim nerede?" Bay Kim iç çekerek kafasını eşine çevirdi. Güç almak ister gibiydi ancak kadın ne hissedeceğini şaşırmış haldeydi.
"Oğlum, sakin olmalısın." Bay Kim nasıl söyleyeceğini bilemiyordu.
"Baba söyle artık. Ne oldu?"
"Ağabeyin bu sabah işe gitmemiş. Gün boyu onu aradılar ve az önce onu bulduklarını öğrendik." Seungmin bir adım geri giderek hissettiği şeylerin ağırlığında ezilmemek için kulaklarını tıkamak istedi ancak vücudunu hareket ettiremiyordu. "Kendini... kendini uçurumdan aşağı atmış." Bay Kim bu saate kadar ailesinin diğer üyeleri için güçlü durmaya çalışmıştı ancak küçük oğlunun bakışları onun inşaa ettiği duvarı tek çırpıda yıkıvermişti.
"Öldü mü?" Seungmin titreyen sesiyle sorduğu soru Bay Kim'in kalbine bir bıçak gibi saplanırken kafasıyla onayladı. Nasıl devam edeceklerini bilmiyordu, devam edebilirler miydi onu bile bilmiyordu.
Seungmin'in ağzı hafifçe aralanmıştı, gözleri çoktan dolmuştu ve vücudu titremeye başlamıştı. Duraksaya duraksaya arkasını döndü. Odasına gidip bir daha çıkmamak istiyordu.
Yavaş adımlarla merdivenleri çıkıp odasına ilerledi. Ağabeyinin odasının kapısını görür görmez göz yaşları yanaklarına düşmeye başladığında gözlerini kapatarak odasına girdi.
Odaya girer girmez kapıyı kapatıp sırtını ona dayadı. Neden yapmıştı? Ağabeyi ona hep birlikte olacaklarını söylerken yalan mış söylemişti? Onu bunu yapmaya iten neydi?
Ardı arkası kesilmeden akan göz yaşlarının arasından yatağının altında sakladığı kutusunu gördüğünde onun orada olmaması gerektiğini düşündü. Sırtını kapıdan çekerek ilerledi, dizlerinin üstüne çökerek kutuyu açtı. Tam günlüğünün üstüne bırakılmış katlanmış kağıtla gördüğünde göz yaşlarını sildi.
Kağıdın yukarı bakan katında yazanı okur okumaz göz yaşları tekrar yanağına düşmeye başlamıştı.
Seungmin'e Ağabey'inden.
Kağıdı eline alarak açtı görüşü bulanıktı ancak en sondaki kısa paragrafla kağıdı yere düşürmüştü.
Her şeyin güzel olacağına dair inancını yitirmeni istemiyorum küçük kardeşim. Artık yanında olmayacak olabilirim fakat umudunu yitirmeni istemiyorum. Buradan kurtulduğunda benim için de gülümseni istiyorum. Her güzel duyguyu iki kişilik yaşa. Seni seviyorum.
Yere çökerek dizlerini kendine çekti. Daha fazlasını okuyabilecek kadar güçlü hissetmiyordu. Hırkasının cebindeki kolyeyi çıkararak göğsünün kalbinin olduğu tarafına bastırdı.
Canı yanıyordu, canı çok yanıyordu ve bu histen hiç kurtulamayacağını düşünüyordu. Kafasını dizlerine yaslayarak ağlamaya devam etti.
Devam edip edemeyeceğini bilemiyordu. İki kişilik yaşayabilir miydi, Ağabeyini arkasında bırakıp gidebilir miydi bilemiyordu. Şu anlık canı çok yanıyordu ve sadece ağlamak istiyordu.
*
yorum yapın lütfen
sizi çok seviyorum, kendinize cici bakın. 🧡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
iki farklı hayat. ❦hyunmin
Hayran Kurgu"Biz farklı dünyalardaydık. Aramızda, yanında küçücük kaldığımız demirden bir çit vardı. Öğle yemeklerimizi hızlı hızlı yer, okulun arka tarafındaki kavak ağacının gölgesinde birbirimizi beklerdik..." © yuu, 9 Ocak 2020