Bölüm 5

1.3K 12 4
                                    

Paylaştığım müziği dinleyek okumanız olayları betimlemenizde yararlı olacaktır.

  Çektiğim acının getirisi baygınlık olmuş, ne zamandır bu işkence odasında olduğumu bilemiyordum. Vücudumdan geçen elektrik kalbimin atış hızını doruk noktasına çıkarmış ve bilincimin kapanmasına sebebiyet vermişti. Çektiğim işkenceden arta kalan elektrik sandalyesi, odanın içinde durmaya devam ediyordu. Bilincimin tam anlamıyla olmasada düşünebilecek düzeye gelmesiyle aklımda yine cevaplandıramadığım sorular belirdi. Beni neden öldürmemişti ? Öldürdüğü insanlardan bir farkım mı vardı ? Bu mahzen de her yaşadığım olay bilinmezliklere ışık tutmuyor aksine bilinmezlikler kervanına bir yenisini daha ekliyordu. 

Bunlardan bağımsız bir düşünce beynimin içinde dönüp dolaşıyordu. Bu mahzende şimdiye dek iki işkence aletiyle karşılaşmıştım. İlki beni katil yapan, vicdan azabımın sebebi çivili sandalye bir diğeri ise bana işkence uygulayan ölüm avcısının kullandığı elektrikli sandalye idi. Bu iki aletin ortak yönleri suçluları cezalandırmak için kullanılması ve epeyce eski tarihlerde kullanılıyor olmasıydı. Katil, suç aletlerini kullanarak bana bir mesaj mı vermek istiyordu ? Beynim düşünmekten yorulmuş, yaşama gayemin azaldığını hisseder olmuştum. Her şey ölüm avcısının senaryosuna göre gerçekleşiyor, oyun onun kuralına göre oynanıyordu. Onun senaryosunda benim kurtuluşum yok ise, kurtulamayacaktım. Kaderimin başkasının elinde olması beni ürpertiyor, buradan kurtulma ümitlerime darbe vuruyordu. Aklımı kurcalayan bu düşünceleri şimdi göz ardı ederek, yattığım yerden doğrulup yola devam etmeliydim. Ayağa kalkma çabalarım bir iki denemeden sonra başarıya ulaşmıştı. Vücudumdan geçen elektriği düşündüğümde yalpalamam normaldi fakat bir an önce hızlı ve kararlı adımlar atmaya başlamalıydım.  

İşkence odasından yavaş adımlarla çıktım ve düz bir şekilde ilerlemeye başladım. Mahzenin her yeri birbirine benzediğinden dolayı nereden geçip geçmediğimi seçemiyordum. Birkaç adım attıktan sonra, ileride ne olduğunu kavrayamadığım bir şey gözüme ilişti. Ona doğru adımlarımı sıklaştırdım ve elime almak için yavaşça yere eğildim. Bu bir oyuncak bebekti ve boğazında kan lekesi vardı. Kızıma ne kadar da çok benziyordu. Oyuncağa baktığımda kızımın ela gözleri ve güneş sarısı saçları gözümün önüne gelmişti. Burada iki şeyin acısından ölebilirdim ; ölüm avcısının bana çektirdiği işkenceden ya da kızıma ve karıma duyduğum özlemin bana yaşattığı acıdan... Hatıralar beni duygulandırıyor, kabuk bağlamayan yaramı deşiyordu. Onunla yaşadıklarımız gözümün önünde belirdikçe göz yaşlarım adeta yüzümü yıkıyordu. Bana ilk "baba" deyişi beni o kadar mutlu etmişti ki o günde gözümden yaşlar süzülmüştü. O gün mutluluktan bugün ise özlemden... Onu kucağıma almamdan çok hoşlanır ; sırf bu yüzden yolda yürümez,  kucağıma almamı beklerdi. Bana o masum sesiyle her "baba" deyişi onun istediklerini yapmam için yeterliydi. Ya karım... Yirmi dört yıllık hayat arkadaşım, zorluklara beraber katlandığımız , iyiyi de kötüyü de beraber gördüğümüz kanatsız melek. Özlem artık bana güç değil acı veriyordu. Buradan kurtulma ümidimin azalması, "bir daha karımı ve kızımı göremeyeceğim" düşüncesi beni yaşarken öldürüyordu. Oyuncak bebeği göğsüme bastırıp yavaş adımlarla ilerlemeye devam ettim. 

Bir müddet yürüdükten sonra koridorun sonundaki merdivenin ilk basamağı görünür hale gelmişti. Kalbim bu yaşananları kaldıramazken,  her yeni yolun getirdiği belaları nasıl kaldırabilirdi ? Ümidim eskisinden az, gayretim ve inancım dibe vurmaya başlamıştı. Elimde tuttuğum oyuncak bebek burada konuşabileceğim tek varlıktı. Ona kızımın adı, Ellian ismini vermiştim. Onu sarılıp öpmeye doyamıyor böylece kızıma duyduğum özlemi bastırmaya çalışıyordum. Merdivenin ilk basamağının önündeydim. Kendimi yukarıda olacaklara, daha yaşanmadan hazırlamaya çalışıyordum. Çünkü bu zamana kadar girdiğim her odada ve katta bir olay yaşanmıştı. Oyunu oynayan kişi acı çektirmekte çok bonkör davranıyordu. İlk katı ikinci kata bağlayan merdivenden farklı olarak ikinci ve üçüncü katı birbirine bağlayan merdivenin basamakları sayıca daha fazla ve kan lekeleri bulunmuyordu. Yavaş adımlarla basamakları çıkmaya başladım. Yukarı ki basamaklara doğru merdiven dikleşiyor, çıkılması zor bir hal alıyordu. Neyse ki kazasız bir şekilde merdivenleri geçtim ve karşıma çıkan koridordan düz bir şekilde yürümeye başladım. Bu koridor, ikinci kattaki koridorun aynısıydı fakat her beş metrede bir sağda ve solda kapılar bulunmaktaydı. Bu kadar kapıyı üçüncü kata çıkana dek bir arada görmemiştim. Kapıların olduğu yere doğru adımlarımı sıklaştırmamla beraber mahzenin duvarlarından gelen bir ses kulağımda yankılandı. İlk katta bana seslenen kişi yine konuşuyor dizlerimin bağı çözülecek gibi oluyordu.

" Bu koridorda yirmi kapı ve bu kapılardan birinin ardında senin gibi kurtulmayı bekleyen bir çocuk var. Sadece üç kapı seçerek bu çocuğu bulabilirsen hayatını bağışlarım.Üç seferde bulamazsan olacakları birlikte görürüz " 

Hayır! İlk katta yapmak istemediğim şeyi üçüncü katta yapmaya zorlanıyordum. Üç kapı arasında seçim yapamayan ben yirmi kapı arasında nasıl seçim yapacaktım ? Kapıların her biri aynıydı farklı olanı seçmek gibi bir şansım yoktu. Benim seçimlerim ya bir çocuğun kurtuluşu ya da sonu olacaktı. Bu düşünce omuzlarıma binen yükün ağırlığını arttırıyor, seçim yapmamı imkansız hale getiriyordu. Kapıların arasında dolaşmaya hangisini seçeceğime dair fikir oluşturmaya çalışıyordum. Yapmak zorundaydım !  Eğer yapmazsam çıkış yolumu bulamayacaktım ! Karımı ve kızımı göremeyecektim ! Bu düşünceler beynimin emir mekanizmasını harekete geçiriyor, seçim yapmamı kolaylaştırıyordu. Kapıların arasında dolaşırken aklıma çocuğa seslenmek ve ondan bağırmasını istemek geldi. Gelen ses yönündeki kapıyı açacak ve işimi şansa bırakmayacaktım. Çocuğun duyacağını ümit ederek bağırmaya başladım :

Beni duyuyorsan ses ver ! Seni kurtaracağım, tüm gücünle bağır ve bana nerede olduğunu belli et ! "

Bağırışlarımı yineledim fakat hiç bir ses kulağıma ilişmiyordu. Oyunun senaryosunda çocuktan yardım almanın olmadığını anlamıştım ve tüm sorumluluğun benim omuzlarıma bindiğini hisseder olmuştum. İlk seçimimi soldan dördüncü kapı olarak belirledim. Bu kapıyı seçmemin sebebi dört rakamının şanslı sayım olması gibi bir nedeni yoktu. O an bu kapıya odaklanmış ve bu kapıyı açmam gerektiğini hissetmiştim. Tüm kötü düşünceleri beynimden uzaklaştırıp kapının kulpuna elimi götürdüm ve kapıyı yavaşca araladım. Karavana ! Hayır, birinci seçimimden hüsranla ayrılmıştım. Seçenek şansımın azalması beni sıkıyor, psikolojim üzerinde etki bırakıyordu.  İkinci kapıyı sağ yönde beşinci kapıdan yana kullanmaya karar verdim. Bir an önce seçim faslının bitmesini istediğimden aceleyle kapıyı araladım. Ne yazık ki ikinci kapıda da istediğime ulaşamamıştım. İkinci seçimimden sonra, bir insanın yaşama şansının elimde olduğunu düşündüm ve daha dikkatli olmam için kendimi uyardım. Otokontrol yapmak bana iyi gelmişti, cesaretim ve inancım artmış son seçeceğim kapıyı belirlemiştim. Kızımın doğum tarihi olan 8 numaralı kapıyı açacaktım. Büyük bir sorunla karşı karşıyaydım ! Sol tarafta on, sağ tarafta on olmak üzere toplam yirmi kapı mevcuttu. Ben seçeceğim sekizinci kapıyı sol taraftan mı yoksa sağ taraftan mı seçecektim ? Seçimlerimin seçimlerini yapmak irademi zorluyordu. O anda kızımın solak oluşu aklımda uyanmıştı. Soldan sekizinci kapıyı seçektim !  Kızımın şansının içerideki masum çocuğu kurtarmasını Tanrıdan dileyerek soldan sekizinci kapının önüne doğru adımlarımı atttım. O an öylesine korkuyordum ki, aklım ve mantığım durmuş, vücudum yaşamak istemiyormuşcasına ağrı ile canımı yakıyordu. Derin bir soluk aldıktan sonra kapıyı yavaşca araladım.

Evet çocuğu bulmuştum ! Bir adamın hayatını aldığım mahzende küçük bir kızın hayatını kurtarmıştım. Çocuk korkudan ellerini yüzüne tutarak kamufle olmaya çalışıyordu. Yavaşca kızın yanına yürüdüm ve oturduğu yerin hemen yanına bende oturdum. Güneş sarısı saçlarını okşadım ve sakinleştirmeye çalıştım. " Merak etme herşey yoluna girecek " diyebildim. Elleriyle kamufle ettiği yüzünü bana doğru yöneltti. Hayır olamaz hayır ! Hıçkırmalarım ve ağlayaşım mahzenin duvarlarından kulağıma tekrar tekrar geliyordu. Hayatını kurtardığım kız, benim kızım Ellian'dı.

KARANLIK MAHZEN #Wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin