Kendimi ölüm avcısınin yaşadığı yerden zor atmış, yakalanma riskiyle karşı karşıya kalmıştım. İşkence aletlerini incelediğim sırada duyduğum ayak seslerinin sahibi tahmin ettiğim üzere ölüm avcısınındı. Duyduğum ayak sesleri benim bulunduğum yere doğru yaklaşıyor, korkum had safhaya ulaşıyordu. Sonunda bu sesler işkence aletlerinin olduğu,başka bir deyişle benim olduğum odanın kapısına kadar gelmişti. Şükürler olsun ki kapıyı açmaya yeltenmemiş, ben de uygun bir zamanda bu odadan çıkarak onun elinden kurtulmuştum. Ölüm avcısına yakalanmama ramak kala neden kapıyı açıp içeriyi kontrol etmediğine şaşıyor, bu olayı şanslı oluşuma bağlıyordum. Cehennemin merkezi olan o yerdeki variller gözümün önünden gitmiyor, kesilmiş insan uzuvlarının kokusu aklıma geldikçe midemi bulandırıyordu. Katilin yaşadığı yerden çıktıktan hemen sonra kalbim daha fazla adrenalini reddetmiş, adeta atış hızıyla beni dinlenmem konusunda uyarmıştı. Düşünmeyi kestiğim her an aklım kızıma gidiyor, onun nasıl olduğunu bilememek sinirlerimi harap ediyordu. Ne olursa olsun bu oyunu oynatan değil oynayan kazanacaktı. Terimin son damlasına kadar verdiğim bu mücadeleyi karım ve kızım için sürdürmeye kararlı olmam beni kurtuluş yolunda ayakta tutan tek güçtü. Uzun zamandır dinlenmeye muhtaç olan bacaklarım mecalini yitirdiğinden oturduğum yerden kalkmam güç bir hâl alıyordu. Kızımın şu anlık iyi olduğunu bilmek içimi rahatlatsa da bu berbat yere düştüğümden beri karımdan haber alamamam beynimi yiyen kötü düşünceleri besliyordu. Ellian iyiydi, ya bunca yıllık hayat arkadaşım Elieshia kötü durumdaysa ? Kızımın iyi olduğunu bilmek karımın ise ne durumda olduğunu bilmemek benim nötrleşmeme, ne hissediceğim konusunda kararsızlaşmama neden oluyordu.
Bir süre sonra tüm gücümü ayaklarıma vererek oturduğum yerden doğruldum ve ayağa kalktım. Uzun ve meşakâtli yoluma devam etmek zorundaydım, dağılan ailemi birleştirmek, mutluluk tablomuzu yeniden çizmek zorundaydım... Ölüm avcısının yaşadığı yerden, işkence odasının önünde açılan kapıdan içeri girerek kaçmıştım ve bu yer büyük bir koridora açılıyordu. Mahzenin bu kadar büyük oluşu geçtiğim ve geçeceğim yerleri aklımda tutmamı zor hale getiriyor, hafızamı güçlü kılmam gerekiyordu. Koridorun karanlığını el fenerimin ışığı yenilgiye uğratıyor, pilinin bitme belirtisi göstermemesi beni sevindiriyordu. Buradan kurtulursam, bu el fenerini ömür boyu saklayacaktım. "Kurtulursam" mı dedim ? Evet öyle demişim yanlış söylemişim "Kurtulduğumda" olacaktı, benim buradan çıkamama gibi bir ihtimalim yoktu. Çıkacaktım, kurtulacaktım ! Damarlarımdaki kana karışan bu inanç beynimi besliyor, tüm düşüncelerim "kurtuluş" parolası ile bana güç ve motive sağlıyordu. Koridoru düz bir şekilde katediyor, karşıma ne çıkacak düşüncesini aklıma getirmeyerek moralimi düşürmemeye çalışıyordum. Koridorun ortalarına doğru geldiğimde bir kapının olduğunu farkettim fakat ben koridorun sonunda başka bir yolun olabileceğini düşündüğümden düz bir şekilde ilerlemeye devam ettim. Işığımın parlaklığı pili ilk taktığımdaki gibi olmasa da kesilmeden vermeye devam ediyor ve böyle olmasını temenni ederek koridorun sonuna ulaşıyordum. Gözüme ilişen başka bir kapının olmaması beni içten içe sevindiriyor karar vermek konusunda benim içimi ferahlatıyordu. Bana göre her seçim bir ölüm her seçenek ise bir işkence idi. Bu yüzden karşıma yalnızca tek kapının çıkması beni rahatlatıyordu. Koridorun ortasında bulunan kapıya doğru adım atmaya başladım ve aklımdakı tüm kötü düşünceleri arındırmaya çalıştım. Sonunda tek seçeneğim olan kapının önündeydim ve dikkatimi çeken ilk şey bu kapının demir bir malzemeden olması idi. Yer altında tahta kapı kullanmak akıl karı bir iş değildi, çünkü duvarlardan sızan sular kapıları çürütüyordu. Ölüm avcısının dekore ettiği bir yerde mantık aramanın yanlış olduğunu düşündüm ve elimi yavaşça demir kapının kulpuna doğru yönelttim.
İçeriye adım attığımda gördüğüm tek şey sonu belli olmayan siyahlıktı. El fenerimi odanın duvarlarına yöneltmekten çekiniyor,karşıma çıkacak kötü şeylerden etkilenmemeye çalışıyordum. Sanırım el fenerini kullanmadan ne yapmam gerektiğini öğrenemeyecektim bu sebeple el fenerini yavaşça çalıştırdım. Yapay ışık kaynağı tam karşımda duran kapıyı aydınlatmıştı. Demir kapının ardında bir kapının daha olması beni şüpheye düşürüyor, bu kapının açık olacağını sanmıyordum. Kapıya doğru adımlarımı attım ve elimi kapıyı aralamak için kulpuna götürdüm. Tam düşündüğüm gibi ! Ölüm avcısının bana oynadığı oyunlar sayesinde ben de bir cani gibi düşünebiliyor, buna sevinmeli mi yoksa üzülmeli mi konusunda ise kafamda net bir fikir oluşturamıyordum. Odanın ışık görmemiş yerlerini aydınlatarak başka bir geçit aramamla birlikte el fenerimi korkudan düşürmem bir oldu. Hemen karanlığın içinde bertaraf olup odanın en ücra köşesine oturdum. Gördüğüm şey kafası vücudundan ayrılan bir erkek cesedi idi. İki elimi yüzümü kapatmak için kullanıyor, "aklımın bana oynadığı bir oyun" düşüncesine inanmaya çalışıyordum. El fenerini karanlığın içinde bulmak için elimle yerleri yokladım ve bir kaç başarısız denemeden sonra feneri bir metre kadar uzağımda buldum. Kendimi toparlamış, karşıma çıkacakları er yada geç görmekten başka bir şansım olmadığından bu kötü tablolara kendimi alıştırmaya uğraş verdim. El fenerinin ışığını kafası olmayan cesete doğru tuttum ve üzerindeki küçük beyaz kağıdı elime alıp okumaya başladım.
" Buraya kadar gelebilmene ben de şaşırdım doğrusu ! Karşına çıkacak zorlukları bir kademe arttımak en iyi fikir sanırım. Karşında duran cesedin midesindeki anahtarı, cesedin altında bulunan demir yardımıyla çıkart ve odadaki kitli kapıyı aç ! Kurtuluş senin elinde ! Muhtemelen kızını bulduğun yerde bıraktın, gözün arkada kalmadan görevini yapsan iyi olur ! "
Gözlerimin tek görevi olan göz yaşı dökmek, hiç bu kadar vazifesini iyi yerine getirememişti. Bu kadar ağladığımı hatırlamıyor gözümden düşen her göz yaşı beyaz kağıttaki siyah yazıların silinmesine neden oluyordu. Kızım ve karımın, hatta benim kaderim vicdansız bir katilin elinde idi. Bu bana vermiş olduğu görevi yapmam için yeterli bir sebepti ayrıca seçebileceğim başka bir seçenek yoktu. Cesedin altındaki ince demiri çıkarttım ve solak olduğumdan dolayı sol elime demiri sağ elime ise el fenerini aldım. Demir çubuğu adamın karnına sertçe sokmamla beraber kanlar yüzüme sıçramıştı. Gömleğimin yırtılmış koluyla yüzümdeki kanı temizledim ve adamın karnını deşmeye devam ettim. Midesini elimle yokladım fakat anahtar yoktu bu yüzden midesinin altında bulunan bağırsaklarını parçalamak zorunda kalmıştım. Bunu yaparken kusmam gayet normaldi fakat ben kusmuyordum. Gördüğüm kötü görüntülere alışmış olabileceğimi düşünerek bağırsaklarını deşmeye devam ediyordum. Sonunda anahtarı adamın ince bağırsağının en sağ köşesine sıkışmış olduğunu gördüm ve anahtarı alıp kanlı ellerimi pantolonuma sildim. Gözümden akan yaşlar bile elimdeki kanı azaltmıyordu.Bu odadan hemen uzaklaşmalıydım, anahtarı kilidi açmak için kullandım fakat bu anahtar bu kapıyla eşleşmiyordu. Kandırılmıştım !...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK MAHZEN #Wattys2015
Misterio / SuspensoHayatta kalmak için ne kadar kan dökebilirsin ? "Yaşayan bir ölü gibiydim.Gözlerimden akan yaşları durduramıyor,kızım aklıma geliyordu.Babalık duygularından nasibini almış bir kişi olarak bu olay beni çok etkilemişti.Kendimi toparlamam süre aldı.El...