Ep 22| Painful Facts

1.1K 119 13
                                    

Judas Kiss - Crash

***

Kesik nefeslerimin sıklığının göğsüme yaptığı basınç ile benzer bir sahneye aralarken gözlerimi, başımdaki yoğun ağrı ve üstümdeki bitkinlik en son nerede ve ne halde olduğum ile ilgili senoryaların birkaçını yok etmiş, elimin üstündeki ağırlığı bile yeni yeni fark etmiştim.

Boştaki elim artık bir fazlalık olan cihazı ağzımdan indirirken, her hareketimde bana büyük bir hezimet olarak dönüyordu her kasım.

Gözlerim önce solmaya başlamış morluklara, ardından kolumun üstünde uyuya kalmış güzelliğe dönerken, dudaklarım aynı saniye kıvrılmış ve susuzluktan çatladığı için engel olamadığım bir ses dökülmüştü ağzımdan.

Taehyung, panikle kalktığı yerden uyandığımı dahi algılamadan hızla doğrulup kapıya doğru doktorun adını haykırırken, uyuşmuş kolumu kaldırıp tuttum bileğini.

Yarı yarıya açık olan göz kapakları, şişmiş dudakları ve dağılmış saçları bir kez daha onu ne kadar çok özlediğimi hatırlatırken bir damla yaş boylu boyunca şakağımdan kayıp gitmişti. Taehyung ise, bir an gerçekten ona bakan yorgun bakışlarımı algılamakta zorlanmış ancak hemen ardından gür sesi doldurmuştu kulaklarımı tınısındaki büyük mutluluk içime dolarken.

"Jungkook!"

Hemen sonra elleri yanaklarımı avuçlarken, dudakları yoğun bir özlemle dudaklarımla birleşmiş ve ardından kolları bedenime sarılırken yüzünü boynuma gömmüştü.

Sıcaklığının verdiği büyük rahatlama ile şimdi şimdi anlıyordum ki, onun tek gülüşü bana kendi aleyhime dahi olsa her şeyi yaptırabilecek tek şeydi.

"Sonunda!... Sonunda açtın gözlerini." boynumu gıdıklayan nefesi tekrar tekrar yanımda olduğunu hissettirirken, konuşmaya devam etti.

"Özür dilerim, özür dilerim yine geç kaldım... Ama şimdi, yanındayım."

Kollarımı güçlükle ona sararken, aynı onun gibi kokusunu çekmek için burnumu boynuna gömmüştüm. Birkaç saniye varlığının hissiyatına doymaya çalışırken, kollarımı biraz daha sıkılaştırarak konuşmaya çalıştım.

"Yanımdasın... Adımı senden duymayı öyle özlem ki, bu benim için her şey demek."

Sözlerim ortama yayıldığı anın saniyesinde kendini hızla geri çeken Taehyung, az önceki kızarmış gözleri buğulu bakarken saniyeler içinde değişen ifadesi ile birden afallamama sebep olmuştu.

"Her şey demek öyle mi? Her şey ha?!..." yüzünde öfkeli bir gülümseme yer edindiğinde birkaç adım geri çekilmiş ve ellerini saçlarına geçirmişti. Ardından kasılan yüz kaslarına hakim olmaya çalışırken, konuşmaya devam etti.

"Bunu bana nasıl yapabildin Jungkook?!... Hiç mi düşünmedin ardında bırakırken beni? Park'a kendini altın tepsi ile sunarken, nasıl hissedeceğimi, ne hale geleceğimi hiç mi düşünmedin?!"

Ellerini hışımla saçlarından çekip, yumruğunu hızla duvara geçirdiğinde içim cız ederken belki de ilk defa bu halde görüyordum Taehyung'u. Bedenimin uyuşukluğu onun bu hali ile yeni bir şok yaşarken, hızını alamayıp ard arda duvara geçirdiği darbedeler kulaklarıma yankı yapıyor ve sürekli aynı şeyi tekrarlıyordu.

Tüm öfkesini birden kusmaya başlaması daha kendine gelemeyen zihnim tutukluk yaşarken, hızlı olmaya çalışarak ellerimden destek almaya çalıştım.

"Dur artık dur!... Kendine zarar vermekten vazgeç!" diyerek azda olsa doğruldum yerimden. Yumruklamayı kesip, başını duvara yasladığında derin nefesleri doldurdu kulaklarımı.

Touch The Past Love をHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin