Lütfen hayalet okuyucu olmayın:)
Elimdeki telefonumu cebime attığım gibi odamdan çıktım. Merdivenleri ikişer üçer inip evin kapısına geldim ve portmantodan ceketimi aldığım gibi kapıdan çıktım.
Hava soğuktu ve ben ceketimi aldığım için şimdiden üşümüştüm. Arabama bir göz atıp önüme döndüm. Arabamı almayacaktım. Evi zaten yakındı.
Yanlış anlamıştı. Yine beni yanlış anlamıştı. Bilerek kaçmamıştım. Ben sadece... Onu görünce heyecanlanmıştım. Ne yapacağımı bilemedim. Elim, ayağım titremeye başlamıştı. Dilim damağım kurumuştu. Ve ben o haldeyken onun karşısına çıkamazdım.
Kimse umrumda değildi. Ama o başkaları ne der, hakkımda ne konuşurlar diye düşündüğümü düşündüğü için böyle bir şey yaptım sanmıştı. Onu orada öyle arkamda bırakmamalıydım, biliyorum ama heyecandan konuşamayacağımı da biliyordum. Başka şansım yoktu.
Şuan ise sinirden titriyordum. Sinirliyim çünkü beni dinlemeden kendi kafasında uydurduğu şeylere inanıp engelledi. Anlatmama bile müsaade etmedi.
Adımlarımı daha da hızlandırdığımda 2.sokağın bitişine gelmiştim. Sağa dönüp oturduğu sokağa girdiğimde evi görüş alanıma girmişti.
Cidden büyük evleri vardı.
Demir kapıya geldiğimde ittirip açılmıştı.
Kapıdan geçtiğim gibi taşlı yolda yürüdüm ve evinin kapısını geldim. Zili çaldırmak için basacaktım ki aklıma gelen şeyle durdum.Siktir. Ben ne diyecektim şimdi. Heyecanlandığım için gittiğimi söyleyemezdim. Neden diye sorarsa yine bir şey söyleyemezdim. Güzel. Cidden çok güzel. Yolda gelirken bunu düşünmeliydim.
Yalan söylemeyi sevmem ama bu durumda bundan başka seçenek yoktu.
Havada olan elimle zile bastığımda dört beş saniye bekledim. Hemen açıldığında karşımda minyon tipli bir çalışan vardı. Üstünde iş kıyafetleri yerine günlük kıyafetleri ve kolunda çantası vardı. Gidiyordu sanırım.
"Merhaba." Hafifçe eğilip selamladığımda bana sıcak bir gülümseme bahşetmiş ardından kendisi de hafifçe eğilip konuşmuştu.
"Merhaba. Kime bakmıştınız?" Jungkook. Ah şimdi onu görecektim ve evet ellerim titremeye başlamıştı.
"Jungkook. Jungkook'a bakmıştım, evde değil mi?"
"Ah evet evde. Siz bekleyin ben hemen çağırıyorum."
Bir şey dememi beklemeden arkasını dönüp gitmişti. Birkaç saniye sonra merdiven çıkma sesleri geldiğinde derin bir nefes aldım.
Neden bu kadar çok heyecanlandığımı anlayamamıştım. Zaten aynı fakültede olduğumuz için hep görüyordum. Görmediğim zamanlarda kütüphanede oluyordu ve bende kütüphaneye gidip onu görebileceğim bir köşeye oturup onu izliyordum.
Ders çalışırken girdiği halleri hoşuma gidiyordu. Çok şirin oluyordu. Arada sırada elindeki kalemi küçük dudaklarına götürüp ısırıyor, ağzında döndürüyordu.
Bazen de kulağının arkasına koyup kafasını kaşıyordu. Bir şey düşündüğünde hep kafasını yukarı kaldırır gözlerini kapardı ve ben o an gözlerimi ondan alamazdım.Ayak sesleri geldiğinde gözlerimi ayaklarıma indirmiştim. Gözlerimi kapatıp ellerimi ceketimin cebine soktum. Titredikleri belli olmamalıydı.
"Tae hyung?"
Sesiyle kafamı kaldırıp karşıma baktım. Oradaydı. Beş metre kadar ileride durmuş kocaman açılmış gözleriyle bana bakıyordu.
Altında siyah biraz dar eşofman, üstünde siyah uzun kollu kazak vardı. Kazağın uçlarını parmaklarına kadar çekmişti ve o haliyle o kadar şirin duruyordu ki...
Kulağının altına kadar gelen saçlarının önlerini kafasının üstünde toplamıştı.
Gözlerinde kocaman gözlükleri vardı.Tanrım. Bir insan nasıl böyle güzellikte birine çirkin diyebilirdiki. Güzel yüzü vardı. Ben bir kere baktığımda gözlerimi alamıyordum. Biraz bakımsız olabilirdi ama yinede benim için çok güzeldi.
Fazla bakmış olmalıyım ki hafifçe öksürdü ve gözlüklerini çıkarıp kafasının üstüne koydu. Sağ elini gözlerine getirip ikisinide ovaladı sanki inanamıyormuş gibi gördüklerine.
"Hyung?" İkinci kere daha seslendiğinde konuşmam gerektiğini anladım.
"Neden beni engelledin?"
Hemen lafa girmemle biraz afalladı.
Neden bu kadar şaşırıyordu ki? Sanki kendisi engellememiş gibi.Yanıma doğru gelip elini kapıya koydu ve kendini dışarı attı. Ne yapıyorsun der gibi baktığımda kapıyı kapattı ve bana döndü.
Yanımdan geçip evin arkasına doğru yürüdüğünde kafasını bana çevirip onu takip etmem için işaret verdi.Arkasına takıldım bir şey demeden.
Birazcık yürüdüğümüzde köpek kulubesinin yanında durdu ve ardından bende durdum. Bana döndüğünde yüzünde sinirli bir ifade vardı. Onu ilk defa böyle sinirli görüyordum."Buraya niye geldin?" Sesindeki soğukluk, soğuk havadan daha çok üşütmüştü beni.
"Beni engelledin." Cidden ne yapmamı bekliyordu ki? Evde oturup engelini geri çekmesini falan mı?
"Beni kandırdın. Ben sana inanmıştım ama sen benimle oyun oynadın." Buna inanamıyormuş gibi konuşuyordu. Tanrım. Ben onu kandırmadım. Neden yargısız infaz yapıyor ki?
"Hayır Jungkook yanılıyorsun. Seni kandırmadım. Beni dinlemeden neden böyle şeyler düşünüyorsun yine?"
"Yanına geliyordum. Sana seslendim. Bana döndün ve hemen ayağa kalkıp arkanı bile dönmeden gittin. Herkes benimle alay etti. Bana salak olduğumu söylediler."
Gözleri dolmaya başlamıştı.
Ah gerçekten çok aptaldım. Neden bunları düşünmeden böyle bir şey yapmıştım ki? Kim bilir daha neler demişlerdi." Jungkook b-ben çok özür dilerim. Bilmiyordum. Çok aptalım. İnan bana bilerek yapmadım." Gözlerini birkaç kez kırpıştırdığında bir damla gözyaşı akmıştı. Burnunu çekti ve konuştu.
"Neden yaptın o zaman? Neden beni orada salak gibi bırakıp gittin?"
"Çünkü... Çünkü şey..." Duraksadığımda sorar gözlerle bana bakmaya devam etti. Cidden yalan söylemekten nefret ediyordum . Gözlerimi kapatıp aklımdan geçeni söyledim. "Çünkü Yoongi hyung erkek arkadaşından ayrılmıştı ve yanına gitmem gerekti. Bilirsin böyle durumlarda arkadaşlar birbirlerini yalnız bırakmazlar."
"Yoongi hyung mu?" Özür dilerim Jungkook. Ve senden de Yoongi hyung. Olmayan erkek arkadaşından seni ayrılttırdığım için.
"Evet. Sana haber veremedim çünkü aniden aradı ve hemen yanına gitmem gerektiğini aksi takdirde beni geberteceğini söyleyip yüzüme kapattı." Gülerek söylediğimde o da gülmüştü. İlk defa bu kadar yakından gülüşüne şahit olmuştum. Çok sık gülmezdi. Güldüğünde ise sol tarafımda bir ağrı hissederdim. Şuan da olduğu gibi.
"Özür dilerim hyung. Sana o kadar şey dedim. Çok özür dilerim."
Elleriyle yüzünü kapattığında güçlü bir nefes bıraktı. Pişman olmuştu. Tabi ki olmalıydı.
"Bunun için yarın bana kahve ısmarlamalısın Jungkook. Kalbimi kırdın."
Sahte oyunculuğumla elimi kalbime götürüp 'ah' diye bir ses çıkarıp gülmüştüm. O da gülmüştü.
"Peki hyung. Ismarlayacağıma emin olabilirsin."