Bedenini saran sıcaklık gittikçe azalırken, senin güvende hisstemen de azalıyordu senin için. Çünkü kimse sana uzun zamandır sarılmamıştı. En son sarılan annendi. Jimin Bey'in sana sarılmasıyla annenin sana sarıldığı en son an gelmişti aklına. Normalde böyle ağlayan bir kız olmamıştın hiçbir zaman. Ama bu gün farklıydı. Çünkü sabah kendine vermiş olduğun sözü tutamamış, ağlamıştın. Ve evet hissediyordun annen sana kızmıştı. Şimdi ise o sözü iyice çiğneyip, ağlamana sebep olan adamın kollarında ağlıyordun.
Bir an kendinden tiksinir gibi oldun. Ama sonra yaptığın hatanın farkına varıp hızla ittirdin sigara ve vanilya kokan adamı. O da ne olduğunu şaşırmıştı ama yüzünde mimik dahi oynamamıştı.
Evet sertti. Hemde çok sertti Park Jimin. Ve sen onun bu sertliğine hem sinir oluyor hem de üzülüyordun.
Akmayı bırakan gözyaşlarına teşekkür ettin ve arkanı dönerek yürümeye başladın. Jimin Bey'in bakışlarının üzerinde olduğunu biliyordun. Ama ona bakmadın.
Yürüdün. Yürüdün...
En sonunda kendini bir sahilde bulmuştun. Buraya ne ara geldiğini de bilmiyordun. Saat iyice ilerlemişti. Etrafına bakındın iyice. Bir bankın yanına kıvrılan siyah bir kediden başka kimse yoktu koca sahilde.
O an gerçekten çok yalnız hissettin kendini. O kadar yalnız hissettin ki ayaklarının ucunda duran deniz bile kahkahalarla gülüyordu sanki sana. Yalnızlığına gülüyordu, çaresizliğine gülüyordu, acına gülüyordu, hayatına gülüyordu. Ama sana gülüyordu işte.
Bir anda sende gülmeye başladın. Öyle bir güldün ki delirdiğini düşündün bir ara. Ama durmadın ne düşündüğünü bile umursamadın gülmeye devam ettin. Ve gözlerinin önünde o acı dolu an belirdi.
Zaman durdu o an. Bildiğin bütün herşeyi unuttun. Sadece tekrar döndün hayatını mahveden o zamana...
21 Aralık Gecesi. (2yıl önce)
Yağmur yağıyordu. O kadar şiddetli yağıyordu ki yağmur, damlaların camına vurduğu her seste irkiliyordun. Fakat o an başka bir ses duydun. Yağmur sesini unutmanın sağlayacak bir sesti bu. Ama bilmiyordun hayatını mahvedecek bir sese ait olduğunu. Bilmiyordun en değerlini alacağını. Bilmiyordun ilerleyen zamanlarda onu her gün ölümüne özleyeceğini.
Çıplak ayaklarının zeminde çıkardığı ses eşlik etti yağmur sesine ve kapıya ilerledin. Titreyen ellerini zorla da olsa kapıya uzattın. Yavaşça açtın ve önce baktın dışarı ama ne ses ne de bir görüntü vardı.
Odandan çıktın ve salona doğru ilerledin. İlerledikçe burnuna bir koku geliyordu. Öyle yabancıydı ki bu koku sana. Almak isteyeceğin en son kokuydu bu senin. Ama öyle olmadı. O kokunun annene ait olduğunu gördüğün andan sonra kan kokusu senin için annenin kokusu olmuştu. Onu hatırlatacaktı sana bu koku ömrün boyunca.
Salona yaklaştıkça ağır metalimsi koku ciğerlerine doluyordu. Bir anda miden allak bullak oldu. Kusmak üzereydin ama merak da ediyordun. Midenin bulantısı arttı ve sağ elin karnındaki yerini aldı. Salona da varmıştın bu sırada.
Fakat gördüğün görüntüler midenin bulantısını unutmak için yeter de artardı bile.
Kitlenmiştin. Yerinden kıpırdamıyor, dudaklarını aralayıp tek kelime dahi söyleyemiyordun.
Annen...
Annen salonda başka bir renge bürünen beyaz halının üzerinde iki büklüm şekilde uzanıyordu. Önceden beyaz olan, her bir şey döküldüğünde azarından kurtulamadığın annen şu an o halının üzerinde kanlar içinde yatıyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/202421723-288-k996746.jpg)