381 48 23
                                    

23

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

23.09.2016 

Dondurucu rüzgar yüz felci geçirmeme sebep olacak kadar şiddetli eserken buraya geleli neredeyse 2.5 saat oluyordu. Çocuk, hıçkırarak ağlamaya devam ederken ben de hiçbir şey söylemeden onun yanına oturmuş, tıpkı onun gibi bacaklarımı uçuruma sarkıtmıştım. Bunu yaparken korkmamıştım, O da korkmuyordu. Bunu defalarca kez yapmış gibiydik, en azından ben yapmıştım.

Umursamadım.

Umursamadı. 

"Neden buradasın?" 

Sesimi en son birkaç gün önce duymuştum, bana bile yabancı gelen sesim tok ve kendinden emindi. Çocuk burnunu sert bir şekilde çekti. Sisin üzerini örttüğü ama yeşil kısımlarının sisi yırtarak kendisini göstermeye çalıştığı dağları seyretmeye devam ederken bakışlarını sol profilimde hissettim, gülümseyerek ona döndüm.

Gülümseyerek.

Yüz kaslarımın şeklini almayı unuttuğu eylemi bir yabancıya bahşettiğimde kendime şaşırmıştım, bunu neden yaptığımı bilmiyordum. 

Etrafı kıpkırmızı olmuş koyu kahve irislerinin içinde kendi yansımamı gördüğümde kalbimin sevinçle burkulduğu ve midemin kasıldığını hissettim. Hayır, o ben değildim. O; acıydı, özlemdi, öfkeydi, hayalkırıklığı ve kasvetti.

Aslına bakılırsa, bir nevi bendi işte.

Hafifçe çıkmaya başlayan küçük bıyıkların çevrelediği ağlamaktan tombullaşmış ve soğuktan morarmış dudaklarını yavaşça araladı. dudakları aralanır aralanmaz verdiği derin nefes, buz gibi bir şubat ayı soğuğunda kocaman bir delik açarak güneş etkisiyle yüzüme çarpmıştı, gözlerim bir anlığına kapanırken onları hızla açtım.

"Ölmek için."

Dudaklarım verilen cevaptan dolayı hoşnut olduğunu belli edercesine yukarıya doğru kıvrılırken bakışlarımı artık sessizce ağlayan çocuktan aldım ve sisli dağları izlemeye devam ettim.

Ölmek.

Son zamanlarda üzerine uzun uzun ve sıklıkla düşündüğüm bu eylem benim için kurtuluş niteliğindeydi. Kendimi çoktan ölmüş gibi hissederken hala nefes alıyor olmak, yaşamsal faaliyetlerimi devam ettirmek zorunda olmak tam manasıyla bir eziyetti. Ölüm, aklıma geldiği her an bana kucak açıyor ve çağırıyordu. O kurtuluştu, ölüm bir ışıktı, uykuydu ve her şeydi. Kurtulmaya, aydınlanmaya ve dinlenmeye ihtiyacım vardı, her şeyini kaybetmiş biri olarak ölüm bana birçok şey vaad ediyor ve onu istememe yol açıyordu. 

Bu hissi bir başkasıyla paylaşmak benim gibi bencil birini öfkelendirmekten öte sevindirmişti, bu yabancıyı sevmiştim. Bu yüzden kurtuluş yerim olarak gördüğüm bu yeri paylaşmamdan sonra yapabileceğim en büyük iyiliği ona yaptım ve cebimden sigara paketini çıkardım. Kendim için en köşedeki dalı alırken kutuyu iç çekerek yabancıya uzattım. 








see the cliff | kthHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin