Okumayı öğrendiğim günden beri kitap okumaya aşıktım. Saatlerce sayfaların arasında kaybolur, her kitapta kendimi farklı bir karakterin yerine koyardım. Kimi zaman bir prenses, kimi zaman bir doktor, kimi zaman bir cadı, kimi zaman da bir garson olurdum.
Kitaplar benim sığınağımdı. Gerçek hayattan kaçmak için her zaman onlara sığınırdım. Dilek Kuyusu'yla da yine gerçek hayattan kaçmak istediğim bir günde tanışmıştım.
Annemle babamın her gün kavga etmelerine alışıktım ve o günde diğer günlerden farklı değildi. Onlar salonda bağıra çağıra kavga ederlerken ben de onları duymamak için odama kapanıp kitaplığımdan rastgele bir kitap seçmiştim.
Okuduğum kitaba daldığım zaman etrafımdaki sesleri duymamak gibi bir özelliğim vardı ve o anda da etrafımdaki sesleri duymamaya çok ihtiyacım vardı. Bu yüzden elime aldığım kitabı çabucak okumaya başlamış, bitirene kadar da elimden bırakamamıştım.
Aslında kitabın sıra dışı bir konusu yoktu. Çoğu fantastik kitap gibi bir krallıkta geçiyordu ve yine çoğu fantastik kitap da olduğu gibi ana karakter bir prensti. Ve ben o prense resmen aşık olmuştum.
On yedinci yaş günümde gerçek olmasını dilediğim prens de oydu. Onun kendisiyle aynı isme sahip olan gıcık erkek kardeşi değil. Ama hayat böyleydi işte. Gerçekleşmesi imkansız olan dileğim gerçekleştiğinde bile hayalini kurduğum prense kavuşmam mümkün olmuyordu.
Bakışlarımı bir kez daha yanımdaki duvara çevirip Nicholas'la göz göze geldiğimde, "Neden duvara bakıp duruyorsun?" diye soran Aslı'yla irkilip çabucak ona döndüm. Nicholas dersin başından beri duvara yaslanmış hâlde beni izliyordu ve bende ikide bir ona bakmaktan kendimi alıkoyamıyordum. Eğer şizofren olmadıysam -ki öyle olmadığımı umuyordum- önceki teneffüs bahçede tuttuğum dilek gerçek olmuştu.
Bundan sonra dilek tutarken detay vermeyi unutma Deniz.
Kendi kendime verdiğim tavsiyenin ardından, "Duvarda böcek gördüm sandım da." dedim aklıma gelen ilk yalanı söyleyerek. Aslı benim en iyi arkadaşımdı ama ona bile kimsenin görmediği birini gördüğümü söyleyemezdim. Şüphesiz delirdiğimi düşünürdü ve ben bile bunun olmasından şüpheleniyorken onu bu yüzden suçlayamazdım.
"Duvarda böcek gördüğünü sandığın için mi duvara bakıp duruyorsun yani?"
"Evet o siyah nokta hareket ederse çığlık atıp kaçacağım."
Bunu daha önce yapmışlığım vardı. Ne zaman böcek görsem çığlık atıp kaçıyordum.
"Böceği boş ver de dersi dinle Nazmiye. Yoksa yine düşük not alacaksın sınavdan."
Aslı'nın söylediği şey yüzümü buruşturmama sebep olurken, "Bana öyle seslenme." diye homurdandım. Annem bana hamileyken babam ismimin babaannemin ismi olması için ısrar etmiş, annemse buna karşı çıkmış. Ama ne yazık ki babam kimliğim çıkartılırken annemden gizli ismime babannemin ismini de ekletmiş. Böylece ismim Nazmiye Deniz olmuş.
"Ama ismin Nazmiye." dedi Aslı sırıtarak. "İsminin Nazmiye olmasından utanmamalısın Nazmiye."
Ona ters bir bakış atarak önüme döndüğümde çalan zille birlikte eşyalarımı çantamın için doldurdum. Sonra da montumu üzerime geçirip Aslı'yla birlikte sınıftan çıkmadan önce istemsizce Nicholas'a bir bakış attım. Hâlâ az önceki gibi duvara yaslanmış hâlde duruyordu ve mor gözleri benim üzerimdeydi.
"Yine duvara bakıyorsun."
"Hayır, bir şeyimi unuttum mu diye sırama bakıyorum." dedikten sonra Aslı'nın koluna girip onunla birlikte yürümeye başladım. Daha bahçeye çıkamadan da Nicholas'ın da peşimizden yürüdüğünü fark ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANLIŞ NİCHOLAS
FantasíaAslında dileklerimin gerçekleşmek gibi bir huyları yoktu. Ama on yedinci yaş günümde bu durum değişti ve bir yıllığına sadece benim görebildiğim bir kitap karakterim oldu. Eğer şizofren olma ihtimalimi yok sayarsak bu durum harika olabilirdi, aşık o...