Zaman durabilir miydi? Evet pek ala durabilirdi. Çoğu kez zamanın evrensen değilde öznel bir kavram olduğuna inanmışımdır. Evet, öyle, her birimizin içerisinde farklı farklı işleyen bir zaman birimi vardı. Birimiz için çok hızlı geçerken birimiz için çok yavaş geçebiliyordu. Hatta durabiliyordu bile. Bir dakikalık sürenin saatlere bedel olmasının elbette sebebinin de bu olduğunu düşünüyordum.
İçinden çıkamadığımız, bir çözüme ulaşamadığımız anlarda dönen dünyanın, sırf bir çözüm bulabilmemiz ve bulanık gördüğümüz tüm her şeyin biraz daha netlik kazanabilmesi için yavaşladığına inanıyordum. Tamamen şu an olduğu gibi, zaman, benim içinden çıkamayacağım onlarca tonluk sorularımın tüm ağırlığını sırtlanmış gibi ağır ağır akıyordu. Rüzgar esmeyi durdurmuş ve tüm hareketli nesneler benim tüm detaylara ulaşabilmem için yavaşlamıştı. Ancak hayır, asıl cevabı bulmamdan ziyade kendime daha da çok soru türetmemden başka bir şeye yaramamıştı. Kendi sokağımda yine bir çıkmazın içerisindeydim.
Diğer üç soruşum gibi tekrar, "hayır" dedi. Bana hiçbir şekilde gelmemi söylemediğini iddia ediyordu. İlk şoku atlattığımda tekrardan kalbim normal hızda atmaya başladığında, "peki, o zaman niye aradın?" diyerek sorabildim.
Mezarlığın yanından ayrılmış, sokak lambalarının aydınlattığı karanlık yolda yürüyorduk. İçimde ki bu bilinmezliği birine aktardığım ve bu katlanamayacağım derece karmaşık olan durumu birine pay ettiğim için rahatlamıştım. Ancak hâlâ bir yerlerde cevaplarımın düğümlenmeye devam ettiğini hissediyordum.
"Sana Sedat ağabeyin seni çağırdığını, elini çabuk tutman gerektiğini, seni arayıp ulaşamadığı için sinirli olduğunu söylemiştim." Sedat ağabey, bizim organizasyonlarımızla ilgileniyordu, yani şefimizdi. Aklımı okumuş gibi, " artık işsiz kalmış olabiliriz ama" dedi Buğra, evet muhtemelen öyle olmuştu... Sonra düşünmek adına rafa kaldırdım bu meseleyi.
"o halde bana neden en başta söylemedin, beni uzun uzun dinledin?"
Durdu, yüzüne bilindik bir gülümsemeyi yerleştirdikten sonra "çünkü seni tanıyorum." Dedi. Anlatmak istediğini anlayamadığımı fark etmiş olacak ki hemen sözü devraldı. "Baban sizi terk ettiğinde, lisedeydik ve hâlâ bu durumu bilmeyen liseden yüzlerce insan var." Elini omzuma koydu, "senin için bir şeyleri açıklamak, özellikle kendin hakkında olan bir şeyleri açıklamak ne kadar zor olduğunu bilirim. Bir ay boyunca, bir yerlerde çalışıp evin giderlerini kendin halletmeye çalıştın, annen..." durdu, "annen o duruma gelmeseydi kardeşim, eminim daha uzun süre boyunca benden bile saklayacaktın bu durumu. O yüzden hazır bir şeyi anlatmaya karar verdi sonuna kadar dinle dedim kendime."
Dedikleri çok doğruydu. O zamana dair eksik bildiği noktalar olsa dahi, beni yine de çok iyi anlamıştı. "Regl dönemi gelmiş kız gibisin şu an sakın bana ağlayayım ve histerik bir biçimde sarılayım deme" dediğinde güldüm. Dışarıdan nasıl gözüktüğümü bilmiyordum ama kendimi sıcacık hissediyordum.
"Hadi ısınacağımız bir yere gidip kafamızı toparlayalım."
*
Dünyayı bir şey kurtaracaksa tartışmasız bunun adı dostluk olmalıydı. Her şeyi ben planladığımı sanardınız eğer bizi dışarıdan izlemiş olsaydınız, ama öyle değil, tüm çıkmazlarımı görüp onları bir kağıda aktarıp, en azından kör bir karanlıktan kurtarmak adına tüm yolları çizip benim yerime de tüm detayları düşünüyordu şu an, özellikle de yadırgamadan. Anlattığım her şeyi sorgusuz bir şekilde kabul etmişti.
Loş mekanda tek tük kişi kalmıştık. Kafenin öğrenciler için daha geç saatlere kadar açık tuttuğu çalışma katındaydık, burası tek masa kalmadan kapanmaz ya da içerideki kişiler evlerine yollanmazdı. "Şimdi," dedi Buğra, oldukça dikkatli bir şekilde, " elimizde olanlara son bİr kez daha bakalım..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAM BAŞKA YERDE
Teen Fiction"Rüyalar asıl gerçekliktir ve görünmezler, seni onlardan ayırmak için vardır" .... "Sen benim ölmemi istiyorsun." "Hayır," gülümseme tüm yüzüne yayıldı, "yaşamanı istiyorum"