Bugünleri aylar önce görmüştüm mesela. Acı çekeceğimi, canımın gerçekten yanacağını, sabaha kadar ağlayıp güneş perdeden zorla girmeye çalıştığı saatler, dudağıma gülümsememi takıp rol yapacağımı... Bile bile o yolu yürüdüm. 17 yaşında bir kadının âşık olması gibi. Evet kendimi o kadar cesur sanıyordum ki hayatım yıkılırken altından kalkacağımı sanıyordum. Ne yoldu ama! Bazen çukurlara denk geldiğimde hava aydınlık olurdu hemen çukurdan kaçıp yoluma bakardım. Geceleri denk geldiğimde ise yol arkadaşım dediğim kişi bana ışık olurdu yine düşmezdim. 17 yaşında bir kadının âşık olması gibi. Heyecanlı. Bir süre sonra asfalt çatladı korkudan ne yapacağımı bilemedim ve ne kadar çok korktuysam o kadar hata yaptım. Düştüm dizlerim kanadı sonra bir daha düştüm sırtımda yanma hissettim. Bir el uzandı, onun gözlerine baktım oda korkuyor gibiydi elimi sımsıkı tuttu işte o anda tüm acılarım yine yok oldu. 17 yaşında bir kadının âşık olduğu gibi. Çaresiz. Yol gittikçe kötüleşiyordu biranda her yeri sis basmıştı, onu göremiyordum ama ellerini hissedebiliyordum hala tutuyordu. Sonra sis dağıldı birbirimize baktık o kadar bulanık görüyordum ki geldi gözlerimden öptü biranda her şey yeniden berraklaştı. Yürümekten yara olmuştu ki ayaklarımız yolun kenarında uzanan çimenlerde biraz dinlenelim dedik. Geçtik kuru çimenlerin üzerine yattık uyudukça papatyalar sardı her bir yanı. Seviyorum, sevmiyorum diye diye seviştik. Uyandım. Yoktu. Gökyüzüne uzandım belki daha rahat görebilirim diye ama ne o vardı ne de papatyalar... Uzandığım gökyüzünde ağladım göz yaşlarım o kadar kudretliydi ki yağmur tanelerine dönüştü. Artık çaresiz kalmıştım yola inip ya başa yürüye çektim ya da tek başıma devam edecektim. Sonra bir baktım ki göz yaşlarım o papatyaları canlandırmış. Yolun kenarında baygın duran ise evet oydu, ayağa kalkmış bana bakıyordu gel diye. 17 yaşında ki bir kadının âşık olması gibi. Artık geceleri çukurlar da düşe kalka devam ediyordum. Ne bana ışık ne de hissedeceğim bir el vardı. O yolun sağında ben solunda yürüyordum. Arada ortada buluşup birbirimizi tüketiyorduk. Ne yoldu ama! Bitmek bilmedi. Fütursuzca yürüyorduk. Ne o bana ne de benim ona artık yardım edecek halimiz kalmıştı. Bir oyun oynasak mesela saklambaç o saysa ben saklansam ve hiç çıkmasam. Yerin dibine girmem gerekliydi saklanmam için. O kadar tükeniyordum ki. Dudaklarım susuzluktan kurumuş, ayaklarım yürümekten parçalanmış, dizlerim ağırlaştırılmış mahpustan farkı yoktu. Bir şey oldu o ağırlaştırmış dizlerimizle oturduk güneşi batışını izledik. Tenim kurumuş. İçim buruş buruştu. Kollarıyla sardı öyle bir ürperdi geldi ki şimşekler çaktı, yıldırımlar toprağı deldi, güneşi batırdığı gibi yine doğurdu. İçimi yoğurdu. Kalktık. İki yol ayrımı göründü ufukta, Tek başımıza devam ettirecek kadar cesaret var mıydı? Kıyıda köşede! Uzun yolun kısası o sağ ben solu seçtim. Tek başıma devam ettim yürümekten canım tam çıkacakken bir el uzandı. Yine oydu. Gördüğüme sevinmiştim ama görüyordum yolun sonu kötü bitecekti. Ellerimi sımsıkı tuttu kaybetme korkusu muydu yoksa yolunda çıkan engelleri tek başına yok edemediği için mi gelmişti yanıma. Çok korkak, çer essiz ve bencil bir insandı evet öyleydi. Gece olmuştu, o kadar yorgunduk ki dalı vermiştik uykuya he mencik. Sonra bir ses uyandırdı beni, kalbim yerinden çıkacakmış gibi hissettim. Tenimdeki ürperdi rüzgarla birdi. Ayağa kalktım o uyuyordu ben ise üşüyordum eğer hareket etmezsem donarak ölebileceğimi düşündüm. 17 yaşındaki bir kadının âşık olması gibi.
Karar Anı.
Yürüdüm biraz ısınmaya başlayınca geri dönmek istedim döndüğümde oradaydı. Yanına gittim bana baktı öfkeliydi, çok korkmuştu gittim diye. Tam elini tutacakken geri çekildi, arkasını döndü yürümeye başladı oysa sormadı bile neden gidip geldiğimi. Arkasından küçük adımlarla takip ettim. Arada arkasına bakarak alaycı bir tavırla bana gülümsüyordu. Günler böyle geçti ben artık alaycı tavrına alışmış fakat bıkmıştım ve bir karar aldım, bu yolda kendime başka bir yol yapacaktım ama o kadar yorgundum ki hep erteliyordum. Evet artık pes etmiştim onun ön yargılı ve alaycı tavrına katlanamıyordum. Ondan habersiz gizli gizli kendime yeni yollar yaptım. O uyurken ben o yolları yürüyüp gelirdim. Her seferinde yine bana alay eder gibi bakardı. Bir gün o önde giderken yolumu çevirdim ben kendi yolumu çevirdiğimde onun yolunun devrileceğini hesaba katmamıştım. Devrildi. Altında ezildi. Ben yoktum yardım edecek tek bir sevgi yoktu. Damarlarında benim yokluğumu sevgimin bitişini hissetti. Sonra biraz daha vaktim var dedim geri döndüm üzerine yıkılan asfaltı kaldırdım. Elini tutup kendime çektim. Bu dost eliydi hissetti. Biraz onunla bu yolu yürümek istedim iyileşsin yaraları sonra giderim dedim. Yaralarını iyileştirmeye başladım bir yandan kendimden nefret ettirmeye. Nefret etmesi gerekliydi. Çünkü arkamda bıraktığımda üzülmemeliydi. Bunu hissetmemeliydim. Varsın o beni bırakıp gitse yeter ki üzülmese yokluğumda. Amacıma ulaşmış bir kahraman gibiydim. O sabah kendi yoluma gidecektim biraz bu yolu geri yürüyüp canım yanacaktı düşüp kalkacaktım ama değerdi be. Ne yoldu be! sonra baktım ki bunları düşünürken o benden aldığı cesaretle kendine yol yapıyordu. Dur dedim. Dur. Bak şu parmağımla gösterdiğim çizgiyi görüyor musun? Tam orada benim yarattığım bir yol var uğraşma hadi git dedim. Gözlerimden istemsizce göz yaşları dökülüyordu geldi parmaklarıyla tek tek sildi. Öptü ve gitti. İşte dedim Bir kahramana yakışacak bir hareket. Kendime yeni bir yol yaratmaya başladım. 17 yaşında bir kadının âşık olması gibi değil. 30 yaşında bir kadının severek gitmesi gibi. Olgun. Yolumu rengarenk çiçeklerle donattım, bazen yıldırımlar göğü delip çiçeklerimi parçalıyor ve çok kızıyorum. Artık içimde ne bir sevgi ne bir nefret ne bir duygu var. Belki yolun sonunda gerçek mutluluk beni bekliyor olacak. Şuanlar da 27 yaşında bir kadının 20 saniyelik cesareti ile koşuyorum. Yolun gittikçe güzelleşiyor olmasını diliyorum, erik ağaçların çiçek açmasını diliyorum Derinlerimde hissediyorum. Uçurama giden bir patikayı ona hediye ettim, İçimden düşüp paramparça oldu. Eğer ben o yolu yürüseydim ben paramparça olacaktım. Ve yıkılan hayatımın altından kalkıyorum. Belki o kadar cesur bir kadın değilim ama her dakika damarlarımda gezinen 20 saniyelik bir delilik var.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yol Uzun
Short StoryKedilerimin en sevdiği zaman güneşin perdeden zorla girmeye çalıştığı saatlerdir. Benim saatim zamanın derinliklerin de kayboldu vakit artık çok geç demek yerine, her seferinde kendimi zamanın içinde neşemle oynarken buluyorum. Neşe beni terk ederse...