Belgelerini rehabilitasyon merkezinin danışmanına veren kız gülümsedi. "Bölümümüz bu merkezle de anlaşma yapmış. Sizin belirlediğiniz bir hastayla hafta içi her gün ilgileneceğim. Zaten size de bilgi verilmiştir."
Asık yüzlü kadın kafa salladı ve çekmeceden bir kağıt çıkarıp baktı. "Sizi oda 167'ye vermişler. Hasta adı Kim Jong İn."
Mi Ju suratsız kadına gülümseyip teşekkür ederek çantasını kavradı ve merdivenlere yöneldi. Birkaç kat çıktığında 160'lı numaraları görmesiyle koridorda ilerlemeye başladı. Karşılıklı olan odalar onu çabucak 167'ye götürmüştü. Sağ taraftaki odanın önünde durdu ve derin bir nefes aldı heyecanla. Staj niteliğinde olan bu etkinlik ve yeni biriyle tanışma hissi onu heyecanlandırmıştı.
Titrek nefesini verdikten sonra kapıyı birkaç kez tıklattı ve bekledi. İçeriden ses alamayınca duyulmadığını düşünüp biraz daha sesli çaldı ve yeniden bekledi. "Ne var?"
İçeriden gelen aksi ses kızı birazcık ürkütse de içeri girdi ve ardından hemen kapıyı kapattı. Camdan tarafa dönük tekerlekli sandalyede oturan genç çocuğu görünce hızlı adımlarla yan tarafına ulaştı ve hafifçe eğildi. "Merhaba. Benim adım Kang Mi Ju. Rehabilite döneminde sana asistanlık yapacağım. Tanıştığımıza memnun oldum."
Kızın heyecanla ve umutla söylediklerine karşı yalandan güldü Jong İn. Cevap verme gereği bile duymamıştı. Geçen seneki stajyerler gibi koşarak kaçacağından adı gibi emindi çünkü.
Mi Ju bir süre bekleyip cevap alamayınca yeniden konuştu. "Adını aşağıda duymuştum ama sanırım unutmuşum, üzgünüm. Adını söyleyebilir misin?"
Hastayla ilgili hiçbir bilgi verilmediği için tam olarak nasıl bir rahatsızlığı vardı bilmiyordu. Sürekli camdan dışarı bakan gencin tekerlekli sandalyede olması bacaklarında bir problem olduğunu düşündürtmüştü kıza.
Genç adam sabır diler gibi bir nefes aldı. Anaokulundan çıkıp gelmiş bir havası vardı kızın, bunu sevmemişti. Zoraki geliyordu Jong İn'e bu tür nezaketler.
"Kim Jong İn." diye cevap verdi yarım ağız.
Kız gülümserken cam kenarında duran tekli koltuğa oturdu ve o da dışarı baktı. "Ismin çok güzelmiş. İsmini kimin koyduğunu biliyor musun? Benimkini annem daha beni doğurmadan önce koymuş. Neden bu kadar çok istedi bu ismi vermeyi bilmiyorum ama ortaokuldayken sayesinde çokca dalga geçildim." hemen sonrasında kıkırdayan kızın sesini duyan Jong İn dişlerini sıktı. Etrafında nefes alan bir organizma olması sinirlenmesine yeterken kızın cırcır böceği gibi konuşması çocuğun kanını kaynatmıştı.
"Merak ediyorsan gidip annene sor, bana anlatma."
Hemen sonrasında kızın yeniden hafifçe güldüğünü duydu. "Tavsiyen için teşekkürler, eğer annem beni doğururken vefat etmiş olmasaydı emin ol bunu yapardım."
Çocuk duyduklarıyla beraber şaşırırken boğazını hafifçe temizledi ve konuyu değiştirmeye çalıştı. "Benim ismimi büyük babam koymuş. Çalışkan bir insan olmamı istediğini söylerdi hep. Bu yüzden bu ismi vermiş bana."
Mi Ju hafifçe gülümsemişti çocuğun haline. Şu hareketiyle çözmüştü onu. Vicdansız ya da umursamaz değildi, sadece yabani bir havası vardı.
"Öyle demek. Ne iş yapıyorsun ya da yapıyordun peki?"
Kim Jong İn yutkundu. "Güzel sanatlar okumuştum. Özel bir üniversitede dans öğretmenliği başvurusu yapmıştım buraya gelmeden önce."
Sustuktan hemen sonra kendine şaşırmıştı Jong İn. Haftalarca yanına gelip giden insanlar tanıyordu ama kimseye adını bile kendi ağzıyla söylememişti. Bu kız büyü falan mı yapıyordu acaba?
"Vay canına, dans öğretmenliği mi?! Dans etmeyi ben de çok severim. Sen iyileşip buradan çıktığında kapıda seni bekliyor olacağım. İlk yapacağımız şey dans etmeye gitmek olsun! Bana dans öğretebilirsin değil mi? Yani biraz geç anlarım ama iyi bir öğrenciyimdir."
Çocuk bu sefer kızmamıştı. Aksine, hayatında en çok önem verdiği şey olan dansa ilgisi olması kıza olan ön yargısını biraz kırmıştı. Sakince cevap verdi.
"Buradan iyileşip çıkmam yıllar alabilir, belki de hiç çıkamam. Kusura bakma küçük kız, kendine başka öğretmenler bulmalısın."
"Hey! Öyle deme! Kötü şeyler söylediğinde onları çağırdığına inanırım ben. Güzel şeyler söyle ki öyle olsun. Hem neden öyle diyorsun ki, artık asistanın benim. Övünmek gibi olmasın, ilkokuldan beri lakabım imkansızlar kraliçesidir. Benim için 'Ona imkansız de ve otur izle' diye bahsederler."
Jong İn bunu gerçekten komik bulmuştu işte. Küçük bir kıkırtı saldı bu yüzden odaya. "Pekala, nasıl başaracaksın beni buradan çıkarmayı?"
"Sanırım rahatsızlık bacaklarında, buna göre şu seçenek var. Geçen sene yanlışlıkla tanıştı-"
"Ben körüm." dişlerini sıkan çocuğun öfkesi yeniden yerini almıştı. Daha ne engeli olduğunu bilmeden gelmiş olan bu kızı çok bile konuşturmuştu anlaşılan.
Kız önce şaşırsa da heyecanla küçük bir çığlık attı. "O zaman mükemmel!"
Jong İn kaşlarını çatarken daha çok sinirlendiğini hissetti. "Kornea nakli bekleyen birine bunun mükemmel olduğunu söylemenin sebebi ne çok merak ediyorum beyinsiz kız."
"Hayır engelinin görme yönünde olması mükemmel! Tanrım, tamamen kader beni sana göndermiş olmalı!"
Jong İn meraklanırken hafifçe dikleşti. "Neden?"
Mi Ju tam ağzını açmış konudan bahsedecekken odanın kapısı açılmıştı. Kız kafasını çevirip kapıyı açan danışmana baktı. "İlk seans süresi doldu bayan Kang."
"Biraz daha uzatamaz mıyız?" dedi meraklı gözlerle. Jong İn de bu soruya sesini çıkarmamıştı çünkü kızın ne anlatacağını merak ediyordu. Normalde olsa görevlinin gelmesine kalmadan çoktan kovmuş olurdu asistanları.
"Maalesef. Sisteme tanışma etkinliği olarak girildiği için bu kadar süre verebiliriz lütfen çıkın."
Anlatacakları içinde kalan kız omuzlarını düşürüp. "Peki." diyerek cevap verdi. Hemen sonrasında Jong İn'e döndü ve bileğini tutup hafifçe kaldırdıktan sonra diğer eliyle bir beşlik çaktı. Jong İn saçma harekete ne diyeceğini bilmediğinden susmuştu. "Güzel bir takım olacağız. Yarın görüşürüz Jong İn-ah! Kendine dikkat et!"
Hemen sonrasında odadan çıkan kız rapor yazmak için evinin yolunu tutmuş, Jong İn ise bu garip kızı beklemeye koyulmuştu.