Danışmanlığın önünden geçerken acıya dayanamayan kız bir eliyle büyük masaya tutunurken diğer elini karnına götürdü.
"İyi misiniz?" temizlik görevlilerinden biri Mi Ju'ya yaklaşıp sorduğunda cevabı almasına gerek kalmadan görmüştü. Sokakta hırpalanmış gibi görünen kızın saçları dağınıktan halliceydi ve bir kaşının ucuyla dudak kenarı patlaktı.
Görevli bunu fark ettiğinde "Nuna!" diye bağırarak danışmandaki kadını çağırdı. Suratsız kadın bile iki büklüm kızın halini görünce hafif de olsa bir tedirginliğe kapılmıştı. Rehabilite merkezinin revirine götürülen kızın başında bekleyen danışman, hizmetli adama döndü. "Sen hastaların yemeklerini götür."
Hizmetli kafasını sallayıp yemek dağıtımına çıkmıştı. Numara 167'ye geldiğinde sinirle bir nefes aldı. Bu numaradaki çocuk öyle huysuz öyle bencildi ki sırf yanına gelmekten vazgeçsin diye bunu kıza yaptıran o bile olabilirdi.
"Yemek geldi!" diye seslendi odaya görevli içeri girerken. Çocuk her zamanki gibi camın önündeki koltuktaydı. Görevli yatağın ucundaki ayarlanabilir masaya yemeği bıraktı ve kapıya yöneldi. Çıkmak üzereyken çocuk merakına yenik düşüp seslenmişti. "Stajyer bugün gelmeyecek mi?"
"Buraya geldi ama yanınıza gelebilir mi bilmiyorum." Cevabını verdi ancak çıkmasına fırsat bırakmayan çocuk yeniden seslenmişti. "Neden?"
"Hırpalanmışa benziyordu, yüzünde yara izleri vardı ve ağrı çekiyordu. Revire götürdük az önce. Afiyet olsun." Hemen sonra yeni bir soruya zaman bırakmayan görevli çabucak çıkmıştı odadan.
Jong İn ise endişe ve merakla çatmıştı kaşlarını. Hırpalanmışa benziyor da ne demekti? Mi Ju'ya şiddet mi uygulanmıştı? Nedensizce sinirlendiğini hissetti. O patavatsız ve neşeli kızın ne diye böyle bir şeye maruz kaldığını anlamaya çalışmıştı ama cevap bulamıyordu.
Camın önünde bir süre çatık kaşlara sessizce bunları düşünmüştü. Çok geçmeden kapı yavaşça açıldı. Jong İn kapıya kulak verdi ve bekledi. "Merhaba Jong İn-ah. Bugün nasılsın?" tanıdık sesin bu kadar yorgun gelmesi daha çok kaşlarını çatmasına neden olmuştu. Sürtünme ve ayak seslerinden yanındaki koltuğa oturduğunu anlamıştı.
"Ne oldu sana?" diye birden sormuştu sabırsız çocuk. Kız gerçekten güçlükle konuşuyor gibiydi çünkü.
"Bakanlıktan geliyorum, korumalar beni eylemci sandılar. O yüzden biraz hırpalandım ama merak etme benim canım tatlıdır. O kadar da kötü değilim."
"Ne yani bakanlıkta mı hırpalandın? Ne diye seni eylemci sandı İQ eksikliği yaşayan korumalar?"
"Sağlık bakanı bugün bir konuşmaya gitmiş sanırım, tam bakanlığın önünde arabadan inerken denk geldim. Fark etmesi için de biraz koştum ve seslenmeye çalıştım. Korumalar hemen önümü kapattığı için de yüzümü göremedi. Korumaları geçmeye çalışınca da.."
Jong İn sabırla derin bir nefes aldı. Kızın salaklığına mı kızsa, onun için orada olup bunu yaşadığına mı üzülse bilemedi.
"Dikkatli ol aptal, bir çift göz bulacağım derken kendi hayatını kaydırma."
"Kendinden böyle bahsetmezsen emin ol her şey benim için daha kolay olur Jong İn." şakadan uzak ve ciddi sesi duyunca şaşırmıştı Jong İn. Bu kızdan böyle kararlı bir cümle duymayı hayal edememişti çünkü. Ancak karşısındaki kız onu ona karşı korumuştu resmen. Alayla güldü bunun üzerine.
"Kızma. Sadece dikkatli olman gerektiğini söylüyorum. Benim yüzümden-"
"Benim yüzümden kalıbıyla başlayan tüm cümlelerden nefret ederim." az öncekinden daha keskin ve sinirli bir ses geldiğinde susmuştu Jong İn. Bugün yerleri değiştirmiş gibilerdi. Sinirlenen Mi Ju, susan Jong İn'di çünkü.