Bavulumu topladıktan sonra hemen telefonumdan uçak bileti aldım. En erken uçak bileti saat 18.00'deydi. Daha saat 13.22'ydi. Ayça da yanıma geldi.
"Ben yürüyüşe çıkıyorum. Sakın Ayaz'a birşey deme! Saat 18.00'de uçağım var. Valizim hazır gelir gelmez giderim."
"Tamam"
O kadar üzgün söylüyordu ki bir an gitmekten vazgeçecektim. Ama hayır! Benim haberim olmadan benle yatan biriyle burada duramazdım. Altıma siyah taytımı üstüme de beyaz kazağımı giydim. Sırt çantamı da yanıma alarak dışarı çıktım. İlerde bir orman vardı. Kulaklığımı da takıp ormanda yürümeye başladım. Bir süre sonra bir bank gördüm. Saate baktım. Daha uçağıma 4 saat vardı. Banka oturduktan sonra yavaş yavaş gözlerim kapandı. Rüyam da Ayaz ile evleniyordum. Tam 'evet' dediğim anda sıçrayarak uyandım. Allah'ım nasıl bir rüyaydı bu böyle?! Saate bakmak için çantamdan telefonumu çıkardım. Hayır olamaz! Telefonumun şarjı bitmişti. Koşarak ormandan çıkmaya çalıştım. Ama koştukça daha çok kayboluyordum.
(Ayaz'ın ağzından)
Artık Ayça'nın ağlamaları dinmiyordu.
"Nerede bu kız?! Saat 18'i geçiyor! Anneside gelmediğini söyledi. Ayaz ne olur bir şey yap!"
"Ayça tamam sakin ol! Sana çıkmadan önce ne dedi?"
"Yürüyüşe çıktığını söyledi"
"Tamam ben ilerdeki ormana giricem. Ayça sende bu otelin çevresine bak çarşıya falan. Barış sende bunla git şimdi bu malda kaybolur birde bunu aramayalım."
"Ayaz ben Ankaralıyım."
"Birşey olmaz şimdi karşına biri falan çıkar Barış da gelsin."
"Off tamam"
(Açelya'nın ağzından)
"Kimse yok mu? İmdat!"
O sırada tanıdık bir ses duydum.
"Açelya nerdesin?!"
Sesin geldiği yere doğru koştum. AYAZ?! Ayaz mı beni kurtarmaya gelmişti? Koşarak ona sarıldım.
"Sakin ol geçti. Bak ben buradayım."
Hıçkırıklarıma hakim olamıyordum.
"Seni bırakıp gitmemeliydim. Ben... Özür dilerim. Bu olayı belki de bu kadar büyütmemeliydim."
Yüzümü ellerinin arasına aldı.
"Zaten sen beni bıraksan da benim seni bırakmaya niyetim yok. Bak herkesin bir bedeli vardır ve ben bu bedeli ödeyene kadar sana koşmaya devam edicem."
Ardından kulağıma doğru eğildi.
"Bu üç oldu."
Boynuma bir öpücük kondurdu. Dudaklarıma doğru yaklaşıyordu. Nefesim kesilmek üzereydi. Ama bu anın içine sıçan şey arkadan gelen Ayça ile Barış'ın yalandan olan öksürük sesi oldu.
"ÖHÖĞĞ ÖHÖĞĞ"
Ayaz o kadar sinirlenmişti ki yüzümün çevresindeki ellerini çekerek onlara bağırmaya başlamıştı.
"Asıl size ÖHÖĞĞ ÖHÖĞĞ! Bizimde bir özel hayatımız var yani. Aynı şeyler gibisiniz... Şu hani çocuklar gizli bir şeyler yapar da anneleri görür ya işte siz o annelersiniz."
Barış Ayaz'ın yanına gelip kolunu omzuna attı.
"Hadi çok konuşma da başımııza başka işler gelmeden otele gidelim."
Otele vardığımızda herkes dışarıda toplanmış bir şekilde gördük. Oraya doğru yaklaştığımızda herkesin çılgınca dans ettiğini gördük. Ayça durumu anlamış gibi konuşmaya başladı.
"Bugün parti vardı. Açelya gel bizde gidip hazırlanalım. Sizde gidin düzgün bir takım smokin birşey giyin üstünüze böyle krolar gibi oturmayın."
"Ayh biz bilmiyoruz sanki."
Ayça ile bakıştıktan sonra ikimiz birlikte söyledik.
"BİLMİYORSUNUZ!"
Ayaz ile Barış da bizim gibi bakıştılar sonra aynı bizim yaptığımız gibi birlikte söylediler.
"YAV HE HE!"
"Çok konuşmayın da gidin giyinin."
Hemen yukarı çıktık. Yanımda getirdiğim mini lacivert elbisemi giydim. Kumral düz saçlarımı açık bırakıp hafif bir makyaj yaptım. Ayça ise kırmızı mini bir elbise giydi.
(Açelya'nın elbisesi)
(Ayça'nın elbisesi)
Hazırlandıktan sonra aşağı indik. Ayaz ile Barış bizi bekliyorlardı. Barış güzel siyah bir takım giymişti. Ayaz ise lacivert bir takım giymişti. Saçlarını dikleştirmişti. Parfümünün kokusu burnuma kadar geliyordu. İkisinin de gözlerine baktığımda kaşları çatılmış bir şekilde bizi inceliyorlardı. Sessizliği bozan Ayaz'ın konuşması oldu. Sinirlenmemek için yüzüne yapmacık bir gülümseme yerleştirdi.
"Siz niye hazırlanmadınız?"
"Hazırız işte."
"Hazırsınız demek. Tamam. Peki o elbisenin geriye kalan kısmı nerede Açelya?"
" Bu elbise bu kadar."
Bu söylediğim onu daha çok sinirlendirmişti.
"Peki bugün daha fazla olay çıkarmıycam. Yeterince olay çıktı zaten. Ama yanımdan ayrılmayacaksın!"
"Peki sevgilim."
Sevgilim demem onu o kadar sevindirmişti ki yüzünde ki öfkenin yerini mutluluk aldı. Birden elini bana doğru uzattı.
"O zaman bu dansı bana lütfeder misin sevgilim?"
"Tabii ki."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-FELAKET-
Romance3 yıl önce yaşadığı bir felaketten dolayı 3 yıldır evinden dışarı çıkamaz. Bir yılbaşı günü özgürlüğüne kavuşur ve o gece hayatı değişir.