Bir kuytu yerde oturmuş bir çocuğun suskunluğu gibidir yalnızlık.
Öyle kolay geçmez günler, ya da günler geçer de sen anlamazsın günlerin nasıl geçtiğini. Yüreğine dökülen mutluluğu boğarlar, sadece yalnızlık kalır. Cümleler boğazında düğümlenir. Susmayan iç çığlıkların öyle bir yerleşir ki yüreğine, dışa aktaramazsın.
Yüreğinde koca bir yalnızlıkla beklersin dönsün diye. Gelsin de halimi görsün diye. Ama ne geleceği vardır ne de senin halinden anlayacağı yani tek başına kalmışsın, haberin yok. Seninle yaşadıklarını bir başkasıyla tamamlıyor ya işte insanı en çok acıtan şey de odur aslında. Bir iç burukluğu yaşarsın, içindeki yaşayan ruh ölür ama bedenin ayakta dimdik durur.
Artık alıştım derken birden adını duyunca yüreğin titrer. Gözlerin dolar. Yüreğin göğüs kafesine sığmaz.
Acır, yokluğuna tam alıştım derken, herşeyi tekrar yaşarsın. Yaşadıkça için için yanarsın. Kaybın derdini veren koca bir hiçliğin yalnızlaştığının olgunlaşmış halidir.
Yalnızlık iki santim yakın olup sarılamamak, seslenememektir. Yalnızlık tekrardan kendi benliğinde acını yaşamaktır. Geriye ondan kalan içi güzel anılarla dolu bir kutu ve koskoca yalnızlıktır.
Ahmet Kavukçu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜ BİR YALNIZLIK
Teen FictionBir gece düşün içinde parlayan yıldızlar ve o yıldızlar da hayal etsen beni. Hiç batmasam maviye. Hiç yerimi vermesem, sürekli düşlerini kursan bana bakarak. Kitap okusan bana, bende olmayan güzelliği söylesen kulaklarıma ve bir dilek tutsan. O dile...