10. İlahi Adalet

3.7K 297 697
                                    

Yeniden merhaba!

6 Ocak bugün ve bugün benim doğum günüm.

İkinci kitaba başlamak için enerjisi bundan daha yüksek bir gün düşünemedim. (Her ne kadar kutlamayı sevmesem de) (Siz bana bakmayın böyle desem de illa ki kutluyorum ) Sonuç olarak gün bitmeden bu bölümü yetiştirmek istedim ve özellikle de bugün canla başla yazdım. Aslında ilk kitap gibi bunun da iskeleti yazılı ama üstünden geçerek yeniden yazıyorum, bu yüzden de önceden yazılmış olmasının bana konu taslağı sunmaktan öte bir faydası olmuyor. Hatta yer yer işimi daha da zorlaştırıyor çünkü bazı mantık hatalarına imkan veriyor. Sizi sıkmak istemiyorum ama demek istediğim bu bölüm beni çok uğraştırdı. Çok yoruldum, umarım değmiştir. Küçük tefek hatalarım kaldıysa da, illa ki kalmıştır, onları pastamı kestikten sonra düzelteceğim. Yani inşallah :) Doğum günü mesajlarınız için de çok teşekkür ederim, henüz dönemediğim mesajlarınıza mutlaka döneceğim.

Duygusal anlamda ilk kitaptan daha sert bir yolculuğa çıkıyoruz. Hazır mısınız?



İKİNCİ KİTAP 1. BÖLÜM


Sabaha karşı şiddetli bir rüyanın etkisiyle uyandım. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi çarpıyordu. Hemen oturma pozisyonuna geçip, pijamamın içine, bacak arama baktım. Derin bir nefes aldım. Rahatlamanın etkisi gergin vücuduma yayılırken yavaş yavaş kendime geliyordum. Gözlerimi açtığım karanlık yatak odasının açık camındaki tül içeri doğru uçuyordu. Dışarıda fırtına başlamıştı. Toprağa düşmeye başlayan yağmur damlalarını ve savrulan ağaçların sesini duyabiliyordum. Aşağı katta bir kapının cereyandan çarptığını duydum. Yatağın Tekin'e ait kısmı boştu. Gördüğüm rüyayı düşünüyordum. Zihnimde hala çok canlıydı. Öte yandan düşündükçe deli saçması geliyordu. Ellerimle yüzümü ovuşturup, öne dökülen saçlarımı geriye attım. Tekin neredeydi?

Yavaşça yataktan kalktım. Camı kapattıktan sonra Tekin'e bakmak üzere aşağı inmeye karar verdim. Koridora çıktığımda merdivenlerde yanan ışığı gördüm. Tekin basamakların orta yerinde oturuyordu. Bir elinde buzlu içki kadehi vardı, diğer elini yüzüne kapatmış gibi görünüyordu. Ağladığını duyar gibi oldum. Yanlış duymuş olmayı umdum. Yüreğime bir ağırlık çöktü. Sabaha karşı evimizin merdivenlerinde oturmuş gizlice ağlayan kocama yaklaşırken tereddüt içindeydim.

"Tekin?" diye seslendim, onu rahatsız etmekten çekinerek. Apar topar yüzünü silmeye çalıştı. "İyi misin?"

"İyiyim, iyiyim. Seni uyandırdım mı?" diye sordu, yüzünde neredeyse çocuksu mahzun bir ifadeyle.

"Hayır, rüya gördüm."

"Gel yanıma otur." dedi yanında yer açarak. Yakınlaştıkça içki kokusunu alabiliyordum. Yine de açtığı yere oturdum. Gözlerinde üzgün bakışlarla,

"Anlatmak ister misin?" diye sordu.

"Saçmalık cidden." dedim gülerek. "Ben bir sirkte cambazmışım..." diye anlatmaya başladım. İlk önce onun da yüzünde gülümseyen bir ifade belirdi sonra yeniden hüzünlü bakışlarına geri büründü. Sonuna kadar sessizce dinledi. Ona rüyanın sonunda uyanmama sebep olan bebek ağlaması sesinden bahsetmemiştim çünkü bunu kendime bile itiraf etmek istemiyordum.

"Uykunu bölen rüyalar görmene sebep olduğum için özür dilerim." dedi, içini çekerek.

"Seninle ilgisi yoktu." dedim. Konuşmasını istemiyordum. Ne kendimi ne de onu daha fazla üzmek istemiyordum. Değil konuşmak artık düşünmek bile istemiyordum. Yine de onun yanında oturuyordum. Çünkü gecenin bir yarısı uykusundan uyanıp, pişmanlık gözyaşları döküyordu.

MAVİ SİYAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin