𝟐𝟔 | "ve bu sefer, ikisi de sözlerini tutacaktı"

1.8K 185 195
                                    


Sirius önde, Remus arkasında barın arka tarafındaki odalardan birine kadar yürüdüler. Buraya oda demeye bin şahit isterdi tabii, duvarların boyası neredeyse sökülmüştü ve o kadar inceydiler ki içeride çalan müziği olduğu gibi duyuyordu Remus.

Odanın ortasında siyah çarşaflı bir buçuk kişilik eski yatak ve duvar dibine yaslanmış yeşil bir berjer koltuk duruyordu. Sirius berjer koltuğa olabildiğince yayılıp ellerini önünde kenetledi. "Regulus... Regulus hakkında konuşacağız demek. Onun hikayesini anlatmayalı o kadar zaman oldu ki..."

"Regulus'a ne oldu Sirius?" diye sordu Remus. Sirius'tan bir hıçkırık yükseldi. Kafasını önüne eğip bir kez daha hıçkırdı. Remus o ağlıyor muydu, gülüyor muydu yoksa başka bir şey mi vardı anlayamıyordu. Tekrar sormak istiyordu ama Sirius o kadar dağılmış gözüküyordu ki bir yandan da üstelemek istemedi. Onu tanıdığından beri, Gatsby olarak da Sirius olarak da çok güçlü ve her şeye meydan okuyabilecek biri gibi gözüküyordu. Şu an ise... Sarhoştu. Ve canı yanıyordu. Remus sarhoş olduğunu sonradan fark etmişti.

Ve bunu teyit etmek için dillendirmekten çekinmedi. "Sarhoşsun Sirius, başka zaman konuşabiliriz."

"Başka zaman konuşursak şu an yanımda kalır mısın?"

Dikkatlice düşündü Remus. Kalır mıydı? Kalmayı çok istiyordu ama kalması kendi özbenliğine saygısızlık olurdu. Önce gerçekleri öğrenmezse içi rahat etmeyecekti. Kafasını yavaşça iki yana, hayır anlamında, salladı.

"O zaman konuşabiliriz. Sadece birkaç kadeh içtim." Derin bir nefes alıp kenetlediği elleriyle oynadı. "Regulus... Öldü."

"Öldü mü yoksa o öldürüldü mü?" diye sordu Remus. Böyle durumlarda kelime seçimleri fazlasıyla önemli oluyordu.

"Öldü, öldürüldü; ne fark eder ki? Yaşamıyor. Nefes almıyor. Pazar sabahları yatağımda zıplayarak beni uyandırmıyor. Ne kadar aptal olduğumu söylemiyor. Ben evden kaçtıktan sonra uyuşturucuya başlamış, öğrenir öğrenmez geri döndüm ama bırakmadı, bırakamadı. Onu bıraktığım için beni asla affetmedi. Ama aileme dayanamıyordum, ben asla onun gibi olmadım. O dayanabiliyordu, o onları seviyordu." Sirius'un sesi o kadar titriyordu ki Remus ona sarılmak istedi. Hala Sirius'un kimliğini saklama saçmalığının sebebiyle bir bağlantı kuramamıştı ama şu an bu pek önceliği olmalıymış gibi gelmiyordu.

Ona doğru bir adım atar atmaz Sirius, Remus'u belinden kavrayarak kendine çekti. Koltuk çok küçüktü ve neredeyse üst üste oturuyorlardı. Üstelik Sirius onu öyle tutuyordu ki Remus kafasını döndürüp onu göremiyordu bile, tek görebildiği onun bembeyaz boynuydu.

Halinden şikayetçi de olamadı açıkçası.

"Sonra ne oldu?" diye sordu Sirius'un titreyen nefesleri sakinleşince.

"Annem Regulus'un artık evde olmamasına dayanamadı. Aşırı dozda uyuşturucu kullanarak ölmesi onun için sürpriz oldu, uyuşturuc kullandığını bile bilmiyordu, ve annem bunu göremediği için kendini o kadar suçladı ki evi terk etti." Gülmeye çalıştı. "Üzülmedim. Annemle hiç anlaşamadık."

"Neden anlaşamadınız?"

"Regulus kadar iyi değildim Remus. Onlar için asla Regulus kadar iyi bir evlat olmadım. Onların benimsediği doğrular benim doğrularım değildi." Gerçekten de üzgün değildi, Remus onun anne ve babasının ne düşündüğünü pek önemsemediğini hissetti. "Sonra babam... Babam onun gittiğini kabullenemedi." dedi fısıltıyla.

Remus, Sirius'un devam etmeye hazır olmasını beklerken ensesindeki uzanabildiği saçları okşadı. Kızgın olmak ve ne yapacağına karar vermek için hikayenin bitmesini bekliyordu. Şu an tek umrunda olan Sirius'un nasıl hissettiğiydi.

the great gatsby ☰ wolfstar, textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin