Bir cumartesi akşamı yine her zaman olduğu gibi hareketli geçiyordu. Liseliler internet ortamında çevrimiçi oyunlarla vakitlerini gebertiyorlar, Üniversiteliler ya evde çekyatları kemiriyor ya da ortamlarda gecenin tadını çıkarıyorlardı. Evli çiftler evlerinde can sıkıntısından patlıyorlar, yalnız olanlar da yine her zamanki gibi sessiz bir köşede kendileriyle istişare ediyorlardı. Kimileri bol keseden küfürlü filmleri izleyerek akşamı geçiriyor, kimi tek aktivitesi olan bol dumanlı tekel bozması kafelerde kendilerini buluyorlardı.
Kimileri de yüksek sesten zevk alıyordu. Gençliklerini bir kişinin kulluğunu şevkle yaparak kendilerine "fan" diyorlardı. En gizli tarikattan daha gizli ama bir o kadar da göz önündeydiler. Bazıları bunu çıkar için yapıyordu ancak bazıları da sadece onu gerçekten benimsediği için ona, onlara tapıyorlardı.
Vildan Üniversiteye giden kendi halinde sıradan bir kızdı. Ailesi Doğu Anadolu'dan İstanbul'a göçmüştü. On iki yaşına kadar İstanbul'a hiç gelmemiş, görmemişti. Sadece okuduğu ve izlediğiydi İstanbul onun için. Ancak babasının işsel sebepleri onu o büyülü ve altın şehirle tanıştırmıştı; İstanbul'la...
İlk geldiği yıllar onu adeta büyülemişti. Sanki İstanbul cennetin bir yansıması, yeryüzündeki kutsal gölgesiydi. Ama zaman geçtikçe alışmaya başlamıştı. Artık o kadar da yabancı değildi. Hatta bir süre sonra memleketini soranlara İstanbul diyecek kadar benimsemişti şehri. İstanbul'a yerleşmek belki de Vildan'ın hayatının dönüm noktalarından biriydi. Anadolu'dan geldiği için yüzünde pek doğal bir güzellik vardı. Saf ve temiz suratıyla görenleri büyülüyor, tesiri altına alıyordu. Bu gizli büyünün farkına sonradan varan Vildan bu özelliğini kullanmakta zaman geçtikçe epey ustalaştı. Arkadaş çevresinin ailelerinin kendi ailesinden maddi kısımdan üstün olması onun içindeki bazı duyguları harekete geçirmişti. Zaman geçtikçe kendini geliştirmeyi bırakmış, tek gayesi insanlara daha zengin görünmek olmuştu. Arkadaşlarından geri durmamak için arada uydurduğu renkli yalanlar gelişmiş, Vildan anında bir yalan bulabilen ayaklı yalan makinesine dönüşmüştü. Ailesi Vildan'daki bu radikal değişimi görüyordu ancak kızlarının ergenlik dönemine veriyorlardı. İstanbul'a ilk gelince kalbi yalnız bir çocuğa atan Vildan gitmiş, yerine haftada 5 kişiye göz kırpan Vildan gelmişti.
Kalbi de eskisi gibi masum değildi artık. Yalan söylemenin heyecanına, yakalanırım korkusunun acı zevkini bir kere tatmıştı artık. Her defasında bu konuda çıtayı daha yükseğe çıkarıyor, yalanları arasında ezilip gidiyordu. Babasının iş imkânı bulamadığı için ufak kasabasından kalkıp geldiği İstanbul'lardan aldığı maaş ancak kızının gösteriş hevesine yetiyordu. Yıllar geçtikçe gamsızlaşmaya da başlamıştı. Evde ailesi nasıl geçinir diye düşünmeye tenezzül bile etmiyordu. Tek derdi daha zengin gözükmek, arkadaşlarından geri kalmamaktı. Babasından aldığı paraları konserlere, sahnelere harcıyordu. Anadolu'dayken dinlediği aşk türküleri gitmiş yerine kafa patlatacak derecedeki anlamsız sözleriyle pop şarkılar gelmişti. Arkadaşlarının yanında çıkıntı olmamak için birkaç kez ünlü pop şarkıcısı Vedat Topses'in konserlerine katılmıştı. Arkadaşları arasında dönen Vedat Topses sohbetini duyduktan sonra o da dinlediği yalanını söylemiş, eve gidince de bir gecede yalanın altını doldurmak için bütün şarkılarını dinlemişti. Hatta sonraki günler "Vedat'ı dinlemeyenin de ölüden ne farkı var ki?" şeklinde çıkışlarda bulunmaya, kişisel hesaplarında paylaşımlar yapmaya başlamıştı. Gittikçe Vedat Topses'in hayranı oluyordu. Bunu Vedat Topses'i sevdiği için değil tabii kendini bir yere ait hissetmek için yapıyordu. İleriki zamanlarda babasının parası konserlere yetmeyince Vildan, eroin parası bulamamış bir keş gibi farklı yollar aramaya başlamıştı. Babasının kredi kartını aşırıp konserlere gitmeye devam edince de ailesi kızlarının gidişatının hiç iyi olmadığının farkına vardılar.
