Gecenin karanlığı ay ışığını gün yüzüne çıkarınca içimdeki birçok histe açığa çıkar. En umutsuz günler atlatılsa da umutsuz geceler atlatılmaz, kırılmaz, aşılmaz birer duvardır. Yazılmamış hikayeler yazılır, çizilmemiş resimler çizilir, asla gerçekleşmeyecek planlar yapılır, umut kendini devre dışı bırakır...
Gece, hayatını sıradan yaşayanlar için uyumak ve dinlenmek için vardır ancak benim gibi hayatını yaşayamayanlar için ise derin acıların, dinmek bilmeyen sızıların yüreği kavurması için vardır.
Bu mektuba adımı yazmayacağım, ben senim. Sen ben olma!
Bu mektubu birisine ithafen yazmıyorum. İçimi döküp, bir kenar sokağa bırakacağım. Sonra, sonrası meçhul...
Bir zamanlar her şey yolunda gidiyordu. Hayatım, Tanrı'nın bana bir lütfuydu sanki. Normal bir insanın yapabileceği her şeyi yapıyordum. Yaşıyordum kısaca, yaşıyordum. Hayatımın dönüm noktası diyebileceğim öyle bir şey oldu ki gerçekten de dönüm noktasıydı, ama geriye dönüm.
Üç ay önce ne kadar da mutluydum oysa ki. Sevdiklerim yanımda, huzurum ve keyfim yerindeydi. Her geçen yıl kaybettiğim çok şeyim oldu ama sonuncusu... sonuncusu benim içinde bir son oldu artık... kaybedecek bir şeyim kalmadı.
Kışın ayazı suratıma tokat gibi çarpınca ısıtan, yağmurlu günlerde bana şemsiye olan, kötülüklere karşı beni koruyan dostlarım birer birer kayboldular. Yeryüzünde hiçbir şeyim yok. Evim, arabam, işim, benliğim, hiçbir şeyim. Issız sokaklar, yağmur, kar, dolu, soğuk geceler, dışlanmışlık, hor görülmüşlüğe sahibim sadece, bir de hayattaki en kadim dostuma. Ancak onu kaybettim kısa süre önce...
İnsanlar ümit denen şeyden bahsediyorlar ama henüz nasıl bir his olduğunu bilmiyorum. Soğuğu öğrendim mesela. Kaçak bindiğim metrolardaki üşüyen elimi ısıtmayı da.
Sizlere anlatacak fazla bir şeyim yok. Yaşadığım da yok zaten. Yıllardır nefes alan bir ölü gibiyim. Kollarım, bacaklarım, bütün vücudum kesilmiş de beynim hala çalışıyormuş gibiyim. Ayaklarım var gidecek yerim yok, kollarım var kendi hayrım dışında her işe yarıyor, vücudum var ama yıpranmış, solmuş, tükenmiş genç yaşımda... 18 yaşımda!
Çok şey yaşamadım. Çok şey gördüm ama.
İnsanları gördüm;
Kaypak olanları, namussuz olanları, hain olanları, ahmak olan insanları gördüm. Düzgün insanları da gördüm ama mezarlarında gördüm, kitaplarında gördüm.
Hayat, bir zamanlar Tanrı'nın bana bir lütfuydu demiştim değil mi? Evet öyleydi. Sokakta yaşıyor, çöpleri karıştırıyor, ölünce öleceğimi biliyordum. Evet Tanrı'nın bir armağanıydı bu bana çünkü yalnız değildim. Derdime ortak olan dostlarım vardı...
Hiçbir zaman ailemi görmedim desem yalan olmaz. Beni konteynırda bulup yetiştiren, altı yaşıma gelince de kaçmak zorunda olduğum adam annemin ve babamın beni istemediğini ve kaza sonucu dünyaya geldiğimi söyledi. Adam beni altı yaşıma kadar büyüttü ve sonra, sonra...
Neyse...
Beni pis işlerine alet etmekle tehdit edince kaçtım çocukça aklımla sokaklara, mutluydum sokaklarda. Namussuz insanları daha az görüyorum mesela. O adamı da bina inşaatından düşüp öldüğünü görmek de mutlu etmişti beni. Kötü hayatı kötü bitti.
Kaç yıldır sokaklardayım, bir kere bile sokağın bana karşı geldiğini, kötülük ettiğini görmedim. Sokakları yoldan çıkaran insanlardır. İnsanlar adidir.
Şükür, bazı geceler yemek yiyemesem de nankörlerin ardında bıraktıkları nefis yemeklerle karnımı doyuruyorum. Geçen hafta direkt çöpe atılmış bir pasta gördüm. Sürekli dükkanların önünde görürdüm ve tadını çok merak ederdim. Yediğimde ağzıma çikolata ve çilek tadı geldi. Belki de bugüne kadar yediğim en güzel şeydi pasta. Hangi ahmak böyle güzel bir şeyi çöpe atar ki?
Geriye dönüm noktam ise şu hayattaki en kadim dostumu kaybetmem oldu. Şu dünyaya onun için katlanıyordum oysa. Dertlerimi dinler, her gece buluşurduk. Onsuz geçirdiğim bir akşam hatırlamıyorum. Hayatta herkesten bana daha yakın, daha içtendi. Yalan dolan bilmezdi. O bu kokuşmuş dünyada bir toz tanesi olabilirdi ama benim için birer dağ kadardı...
Evet...
Onu kaybettim ve çok üzgünüm...
Sebebi ise çok açık; insanoğlu!
Ne istediniz benim güzel dostumdan!
Koca dünyaya fazla mı geldi bir fare?
Ona yer yok muydu dünyada?
Neden benim tek dostumu aldınız benden, neden dostumun içinden ince çubuk sokup konteynıra attınız, ne yaptı size ha?
Hayatımda hiçbir şeye sahip olmadım ancak şu anki kadar hiç bu kadar çaresiz de olmadım. Elimde tek o vardı o da gitti... İlerisi benim için karanlık. Aç kaldım gocunmadım, üşüdüm aldırmadım, dondum ağlamadım ama şimdi dostsuz kaldım...
Bu mektubu okuyacak kişi bilsin ki; ölüyorum. Sonsuzluğa, hiçliğe yolculuğum başlıyor. Mektubu yazmam bitince, ıssız bir sokakta en kuytu bir köşede cebimdeki son parayla aldığım halatla hayatıma son vereceğim. Eğer kimse de okumayacaksa da benimle birlikte yokluğa, ıssızlığa, sonsuzluğa gidecek mektubum. Hiç dargınlık hissetmiyorum insanlara aslında. Böyle eğitildiler, böyle eğitecekler...-17 Nisan 2017
