EMMİ

64 1 0
                                    


      İlkbaharın yaza döndüğü, toprağın üst kısmının yavaş yavaş kurumaya başladığı bir günün sabahında helikopter eğitimi için bir üsteğmen yanında bir teknisyenle beraber eğitim uçuşu için kalkış hazırlıkları yapıyordu. Aynı saatlerde yakınlardaki bir köyde bir aile faciası yaşanmaktaydı. O günün gecesinde olanlar, yaşananlar sanki bir kabustu ve o sabah o kabusun içinden çıkıp gelen bir demir kuş vardı.

      Dünyanın üstünü koyu boz renkli, bulanık bir sis perdesi kaplamıştı. Hiçbir şey açıkça görülemiyor, on metre ilerde ne oluyor ne bitiyor belli olmuyordu. Saatler sabaha dönmüş, sabah ezanı okunmak üzere. Köyün ağasının evinin avlusunun ortasında yere çömelmiş, başını dizlerinin arasına almış hıçkıran bir kadın bir şeyler söylüyordu, ama onu duyan veya gören yoktu. İnliyordu, ah ediyordu sabaha dönen saatlerde. Uzaklarda bir köpek uluyor, dişlerini gösteriyor, korku veriyordu insanlara.

      Öte yanda Emminin kanı damarlarında zorlukla dolaşıyordu, ağlamak geliyordu içinden. Elini yumruk yapıp sertçe vurdu başına. Dizlerinin üstüne toprağa çöktü, kapandı toprağa, utanmasa hıçkırıklarla ağlayacaktı. O zaman silkinip kalkacaktı yerden, dünyayı ateşe verecek her tarafı her şeyi yakıp yıkacaktı. Ağlayamadı dudağını ısırdı. Direndi ve ayağa kalktı, her yanı gerilmişti, artık yüreğinin çarpmasını bile duymuyordu, yalnızca titriyordu. Önce alevi gördü sonra o yandan gümbürdeyen silahın sesi geldi, ardından karşıdan bir ses daha geldi, tanıdık bir ses;

-Kıpırdama seni de yakarım.

Karşılık vermek istedi; sesi çıkıp da bir şeyler söyleyemiyordu. Ağzının içinde bir şeyler geveleyebildi. Terliyordu, sırtından buz gibi ter iniyordu. İçinden hem sövüyor hem de dua ediyordu.

      Uzakta bir evin kapısı açıldı, cılız ışık sabahın alaca karanlığına takıldı. Ay tepede tekerlek misali kendini gösteriyordu. Adam uzaktan bağırdı;

-Vurulan mı var lan,

-Kız mı kaçırılıyor yoksa?

-Müslümanlar cevap verin, eşkıya mı bastı köyü yoksa?

      Emmi yattığı yerden kalkamıyordu, döndü yüzünü aydan yana. Ay gene eski yerinde asılmış duruyordu, her şeyden habersiz. Anası koptu geldi avludan oğlunun yanına;

-Bir şeyin var mı oğul?

-Benim yok ana, kardeşim yerde yatmakta sessiz. Köyün tüm ışıkları solgun, gözünü ovuşturanlar yaklaşmakta onlara. Bu kargaşada bir karaltı alaca karanlıkta, ay ışığında koşmakta canhıraş uzaklara doğru.

      Ahali toplandı, yerde yatmakta olan kardeşin başına. Ana hıçkırıklara boğuldu, emmi kendini yerden yere atıyordu. Kırmızı renk, tarlayı boydan boya kat etmiş bir ırmak olmuştu sanki. Emmi her baktığı yeri kırmızı görüyordu. Kızıllıklar içinden bakarken onu tanıdı, kardeşini öldüren katili tanıdı. Birisinin getirdiği battaniyeye sardılar canından bir parça olan kardeşini. Alıp getirdiler avlunun ortasına yatırdılar, su çektikleri kuyunun yanı başına.

      Güneşin parlak ışıkları sıcaklığını hissettirmeye başlamıştı iyiden iyiye. Ağıtlar yakılırken, ağlama ve hıçkırıklar arasında tüm ahali toplanmıştı büyük ahşap avlu kapısının ardına. Tüm ailenin kaldığı bu büyük yerleşkenin üç tarafında evler tek kat sıralanmıştı. Avlu kapısından girildiğinde tam karşıdaki ev babasınındı, gerçi babasının bu dünyayı terk etmesinden bu yana çok zaman geçmişti. Bu büyük evde ailenin en büyüğü olan anne tek başına yaşıyordu ve orayı her zaman temiz ve düzenli tutmaya özen gösteriyordu. Gerçi gelinler ve büyük çocuklar ona yardımlarını esirgemiyorlardı. Avlunun kapısından içeri bakıldığında sağda emminin evi solda ise kardeşinin evi her zaman tertemiz ve bakımlı olarak dikkatleri çekiyordu. Kardeşinin beş çocuğu şimdi babasız kalmıştı. En büyüğü on üç, en küçüğü ise iki yaşındaki bu yetimler onun gözetimindeydi artık. Öyle hissediyor ve içinden yeminler ediyordu.

KOKPİTTEKİ SIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin