NF-5 UÇAKLARI NASIL GELDİ?

60 0 0
                                    

ONİKİ


      "Herkesin bir fiyatı vardır." diyordu atalarımız. Bu deyişi ispatlarcasına böyle bir durumu İtalya'nın Brindisi meydanında askerken yaşayan üç pilotun hikâyesidir bu. Hatalarıyla, sevaplarıyla, şanslarıyla, şanssızlıklarıyla geçen ve sonu iyi bitmiş gibi görünen bir görevdir.

      Bir buhran yaşamadıysan sen neyi yaşamış olabilirsin ki? Bir buhranı atlatmış değilsen, yaşamın özüne dair ne bilebilirsin ki? Sadece okudukların ya da duydukların, sana bunları anlatma hakkı verir mi? Düşünmekle yaşamak arasındaki o incecik de olsa farkı görmezden gelmek, hiç de aklımızda olmayan sonuçlara yol açar; çoğu kez hazır olmadığımız veya olamadığımız sonuçlar...

O yıl Norveç Hava Kuvvetleri elinde bulunan NF-5 uçaklarını servisten kaldırıyordu ve Türkiye ise bunlara talip olmuştu. Norveç Hava Kuvvetleri pilotları verecekleri ilk parti üç uçağı İtalya'nın kuzeyinde Alp dağlarının eteklerinde bulunan Aviano askeri hava üssüne getirerek bırakmışlardı. Bu uçakların o meydandan alınarak Türkiye'ye getirilmesi gerekiyordu, bunun için Diyarbakır ana jet üssünden üç F-5 pilotu görevlendirildi. Görevlendirilen bu üç pilot birbirlerini çok iyi tanıyordu. Daha önce başka bir ana jet üssünün bir filosunda beraberce çok görevler yapmışlardı. Her biri diğerinin iyi ve zayıf taraflarını çok iyi biliyordu. Ancak uçakların getirilmesi sırasında İngilizce olan trafik konuşmalarıyla ilgili olarak hiç birinin eğitimi yoktu, üstelik lider olarak seçilen binbaşının İngilizcesi dahi yoktu. Bunu üst makamlara ilettiler ancak "Sizden başka bu görevi verebileceğimiz başka bir pilot düşünmüyoruz." cevabını aldılar.

      O günden sonraki birkaç gün içerisinde yoğun olarak uçuş planları ve trafik konuşmaları konusunda çalışmalar yapıldı. Lider olarak uçacak Binbaşı İngilizce bilmiyordu, Almanca eğitim almıştı. İki numara olarak uçacak olan üsteğmenin de İngilizcesi zayıftı ama binbaşıdan daha iyiydi. Uçuş kolunun üç numarası olan yüzbaşı ise Amerika'daki lisan eğitiminden henüz dönmüştü fakat onun da trafik konuşmalarıyla ilgili pratiği azdı. Pilotlar her gün pratik yapmaya çalışıyordu ancak zaman çok kısaydı ve hareket günü de gelmişti. Sonunda trafik konuşmalarını yüzbaşının yapmasına, liderin ise anlamadığı durumlarda aralarında oluşturdukları özel telsiz kanalında yardımlaşmaya karar verdiler. Bu kritik uçuşta koldan ayrılan uçak kendi başının çaresine bakacaktı dolayısıyla herkes hazırlıklarını buna göre ve çok iyi yapmalıydı.

      Tüm hazırlıklar tamamlanmış, arkadaşlardan ve ailelerden son siparişler de alınmıştı. O tarihlerde kaliteli bir güneş gözlüğünün dahi Türkiye'de bulunmadığı, çocukların oyuncak özlemi çektiği yıllardı. Aslında bu tür yurt dışı görevler personele görgü ve tecrübe kazandırdığı gibi diğer ülkenin kültürü ve halkı hakkında da aydınlatıcı bilgiler sağlıyordu. Diğer bir ülkeden gelen pilotlar Türkiye'den halı, kilim alırken bizimkiler ne görürse almak isterdi. O tarihlerde filmlerde dahi zor gördükleri mallar onları cezbediyor ve ucuzluk ise şaşırtıyordu.

      Bir C-130 nakliye uçağı Diyarbakır ana jet üssünden üç pilot ve F-5 uçağının teknik sistemlerini iyi bilen ekibi alarak, İtalya'nın kuzeyindeki Aviano meydanına gitmek üzere sabah erken saatte kalkış yaptı. Kalkıştan önce aldıkları meteoroloji raporuna göre Ege Denizine çıkıştan itibaren iniş meydanına kadar hava çok bulutlu ve yer yer yağışlı olacaktı. Bu hava durumunun da bir hafta boyunca değişmeyeceği ön görülüyordu. Uçuşun ilerleyen saatlerinde meteorolojinin verdiği tahminin tuttuğunu görüyorlardı. Ege Denizine çıktıktan yaklaşık on dakika sonra gökyüzü yavaş yavaş kararmaya başladı ve biraz sonra bulutlar her yanı sardı. Uçak ara sıra sarsılarak bazen de duruyormuş gibi kımıldamadan uçuyordu. Motorların gürültüsü de olmasa yerde duruyormuşçasına sakin bir uçuş oluyordu.

KOKPİTTEKİ SIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin