TARİH 12 EYLÜL

27 0 0
                                    

ON ÜÇ


      12 Eylül 1980 gününe yaklaşıldığında yurdun hemen hemen her köşesinden ölüm haberleri geliyordu. Ülke âdeta bölünmüş, kamplaşma doruk noktaya ulaşmıştı. Askeri darbenin gerekçeleri arasında ülkede yaygınlaşan siyasi cinayetler ve 6 Eylül günü Konya'da yapılan ve darbe liderlerinin şeriat amaçlı bir kalkışma girişimi olarak nitelediği Kudüs mitingi gösterildi. Konya mitingi olarak da bilinen bu mitingde topluluk İstiklal Marşı sırasında yerlere oturmuş ve İstiklal Marşını yuhalamıştı. Miting sırasında sürekli şeriat çağırısı yapılmış; miting devleti protestoya dönüşmüştü. İşte böyle gergin bir ortamda Türk Silahlı Kuvvetleri 12 Eylül 1980 günü emir komuta zinciri içinde gerçekleştirdiği askeri müdahale ile yönetime el koymuştu.

      O günün öncesindeki, on bir Eylül günü ise bir önceki günlerden hiç de farklı değildi. Daha doğrusu uzaktan bakan vatandaşlar için öyle görünüyordu. Ancak askerler için durum farklıydı. O tarihte Harp Akademilerinde olanlar için ise daha değişik ve farklı gelişen olaylar vardı. Yıl içerisinde yapılan sınavlarda yeterli notu alarak Harp Akademilerinde öğrenim görmeye başlayacak olan kurmay subay adayları, eğitim öncesi kurslara Eylül ayının ilk günlerinde başlamışlardı. Hava Harp Akademisini kazanan subayların çoğunluğu diğerleri gibi ev bulma, eğitimdeki çocuklarını okula yerleştirme gibi sorunlarla uğraşıyordu. Diğer taraftan da iki yıllık eğitim için geldikleri İstanbul'a alışmaya çalışırken zamanın nasıl geçeceğini aralarında tartışıyorlardı.

      On bir Eylül öğlen saatlerinde gelen bir emirle her üç kuvvet akademisi; kara, deniz ve hava akademileri kendi toplantı salonlarında toplandılar ve komutanlarının gelmesini beklemeye başladılar. Kulaktan kulağa dolaşan fısıltılara göre alarm seviyelerinin devreye konulduğu söyleniyordu. Alarmın ilanının ne anlama geldiğini hepsi çok iyi biliyordu ancak neden olduğu hakkında çeşitli yorumlar vardı. Kimileri Kıbrıs'ta olağanüstü hareketlilik var diyordu. Kimisi Güneydoğuda ayaklanma olabilir kanısına sahipti. Daha çok tahmin ise iç güvenlik harekâtının yapılacağına dair belirtilerin olduğu üzerineydi. Sonunda hava akademisi komutanı geldi ve özetle; alarm kademelerine uygun olarak hareket edileceğini, önceden hazırlanmış olan iç güvenlik harekât planının yürürlükte olduğunu bildirdi. Son söz olarak; "Şimdi yakınlarınıza telefon edin ama ne zaman eve döneceğinizin belli olmadığını ve yarın detayları söyleyeceğinizi bildirin, unutmayın ki bütün telefonlar dinleniyor ağzınızdan bir şey kaçırırsanız geleceğiniz için hiç de hayırlı olmaz."

      Mobil telefonların olmadığı hatta ne olduğunun bilinmediği yıllarda sınırlı sayıda olan sabit telefonların dinlenmesi çok kolaydı. Buradaki dinlemeden amaç bilginin dışarıya sızmasının önlenmesiydi. Aslında akademi sınavlarını kazanarak gelenlerin rütbeleri genellikle yüzbaşı rütbesindeydi, onlar zaten olayın ciddiyetini iyi bilen subaylardı. Harekât merkezlerinde ise şifreli telefonlar kullanılarak dinlemeye engel olunmaya çalışılıyordu. Komutan kısa konuştu ama bilgilendirmenin devamı akademiler komutanının toplantısında olacaktı.

      "Sizlere öğleden sonra üçe kadar müsaade ediyorum, tam üçte harp akademileri büyük konferans salonunda hepinizi hazır olarak bekliyorum," diyen Hava Akademisi komutanı tümgeneral salonu terk etti. Bundan sonra herkes emirler doğrultusunda hareket etti ve işi bitenler kafeteryada gruplaşarak durumu tartışmaya başladılar. En önemli konu ise bu durumun ne kadar süreceğinin bilinmemesi ve üzerlerindeki gömlek ve pantolondan oluşan yazlık üniformaları ile kalmalarıydı. Herkes olduğu kıyafetle kalakalmıştı.

      Saatler öğlenden sonra üçe doğru yaklaşırken öğrenci subaylar silahlı kuvvetler akademisinin büyük toplantı salonuna doğru yollandı. Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerine mensup öğrenci ve öğretmen subaylar sessizce fakat düşünceli tavırlarla kısa yolda hızlı adımlarla yürüyordu. Bu kısa yürüyüş sırasında hiç alışık olmadıkları ve trafiğe kapalı olan kampüs içi yolların tümünün trafiğe açılmış olduğunu gördüler. Bu yollarda çok sayıda sivil ve askeri otobüs park halindeydi. Tüm subaylar eksiksiz olarak salondaki yerlerini aldılar. Saat tam üçte salonun kapısının yanında ve iç tarafta komutanın gelişini bekleyen en kıdemli öğrenci subay binbaşının; "Dikkat!" Komutuyla homurdanmalar kesildi herkes ayağa kalkarak esas duruş halinde beklemeye başladı. Hemen ardından da komutan orgeneral ve yardımcıları ile diğer akademi komutanları generaller salona girerek yerlerini aldılar.

KOKPİTTEKİ SIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin