7

5.2K 441 33
                                    

Hastanenin o katlanılmaz yemeklerini yedikten sonra bahçenin etrafında boş boş dolanmaya başlamıştım.

Tabii bundan da vazgeçmem uzun sürmedi ve boş banklardan birine kendimi attım.

Etrafı seyire dalmıştım. Küçük ağlayan çocuklar, maskeli dolaşan insanlar, hasta kıyafeti giyip serumla etrafta dolaşan diğer yaşlı hastalar, hastaların bu durumuna üzülüp ağlayanlar... Ve daha nicesi. Bu kadar iç karartıcı ortamda bile güneş ışınları bize yansıtıyordu. Karanlığın içindeki bir umut gibi.

Kafamı diğer tarafa çevirdiğimde görmek istemediğim bir manzara ile karşılaştım.

Hemen yanımda, yani diğer bankta o adam oturuyordu. Hiç bir şey yapmadan sadece karşısına bakıyordu. Donup kalmıştı. Bir saat önceki o rahat tavrından bir eser dahi yoktu.

"Komik değil mi? " dedi hala daha karşısına bakarken.  " Ölüp gidiyor ama bir şey yapamıyorsun. "

Sanırım kendi kendine konuşuyordu.

"Bakıyorsun ve ne kadar kötüleştiğini gün ve gün takip ediyorsun. " derken birden kafasını bana çevirdi ve bana baktı. Yüzü asık ve gözleri hafif suluydu.

Ne yapacağımı bilemeyip hemen kafamı önüme çevirdim. Kalbim çoktan hızlı atmaya başlamıştı ve heycanlanmıştım.

"Sana diyorum. " dedi sesini yükselterek. "Bir aydan daha az bir zamanı kalmış anladın mı?! "

Artık bağırıyordu. Korkmuştum.

Çok tanıdık bir sahneydi. Kendimi seyrediyor gibiydim.

"En azından bir ayı var. " dedim sesim titrerken. Devamını getirebilecek kuvveti kendimde bulamıyordum. "Ben.. " derken kafamı diğer tarafa çevirdim ve akan göz yaşımı sildim.  "Ben ne zaman öleceğini bile bilmiyorum. "

Ses gelmedi.

Ve bir saate yakın böyle oturduktan sonra hiç bir şey olmamış gibi kalkıp yollarımıza devam ettik.

Bazen insanlar her ne kadar dıştan çok rahat ve her zaman gülüyor gözüksede en büyük acıları kendinde barındırıyor olabiliyordu.



Bignonia | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin