Yağmur,
Her gün geldiğim ama nedense bana hiç bu kadar ilginç gelmeyen kütüphaneye girdim.
İçeride yaklaşık sekiz kişi vardı. Hepsini tek tek inceledim. Hangisi o olabilirdi? Bilmiyordum. Cinsiyetini bile bilmiyordum ki!
Hepsi çift şekilde oturuyordu biri kitap arıyordu. O değil diye düşündüm.
Erken mi gelmiştim? Ya da geç... Etrafı taradı gözlerim masanın biri ilişti gözüme.
Yüzü çok solgun, saçlar ve kaşları olmayan bir kız bitkince oturuyordu. Başında ise koruma gibi bekleyen muhtemelen ondan 2-3 yaş küçük bir erkek bekliyordu.
Kız etrafa bakındı,sonra beni gördü. Bakışları durdu. Yüzünü yere eğdi,takrar kaldırıp bana baktı.
O muydu? Morfin,o muydu?
Birkaç adım attım ona doğru sonra yanındaki çocuk (kardeşi olduğunu düşünüyordum.) yanımdan geçerken biraz bana doğru eğilip," Onu üzecek bir şey yaparsan,beni uğraştırma ve intihar et. Yemin ederim sakin kalmam."
Ağzım hafif aralanmış biçimde (biraz da şaşkınlıkla!) Çocuğa baktım. Bir şey deme fırsatı tanımadan yanımdan gitti.
O çıkınca içerideki herkes çıkmıştı. Planlı gibiydi.
Ne yapacaktım? Merhaba demeli miydim? Ya da onu mu beklemeliyim... İyi günler dersem iş görüşmesi ortamı yaratmış olmaz mıyım?
Morfin ayağa kalktı.
Demek bu yüzden okula ve yanıma gelememiş diye düşündüm.
Hafifçe gülümsedi,"Üzgünüm... Beni böyle görmeni istemezdim."
O an çok utanmıştım. Hani küçükken misafirliğe gittiğin evde yanlışlıkla bir şeyi kırarsın ya... Öyle bir şeydi. Hem utanıyor hem de üzülüyordum.
Utanmıştım çünkü bulunduğu vaziyet onu zora sokmuştu. Buna neden olmak beni sıkıyordu.
Elleri morluklarla doluydu,sanki birkaç dakika önce serumları sökmüş ve buraya koşmuş gibiydi.
" Evet böyle görmeni istemezdim ama vakit daralıyor." dedi acı bir gülümseme ile.
" En azından ölmeden önce seninle şöyle bir karşı karşıya geldiğim için övünebilirim kendime..."
Sevgili Morfin,inan bana,seninle karşı karşıya olmak mektup yazmaktan daha zordu.
Kafamda milyonlarca tilki dolaştı. Sustum ve öylece onu izledim. En son o tilkilerden birine takılıp düştüm.
" Haklısın,ben de hayatım boyunca ilk kez biriyle oturup gerçekten sohbet edeceğim için kendimle övüneceğim."
Yanındaki sandalye'ye oturdum.
"İlk buluşmamızda takacağım tokaya kadar planlanmıştım ama saçlarımın olmayacağı aklıma gelmezdi." dedi gülerek.
Bu sözü beni yaralamıştı. İçimden dudaklarımı büzüp ağlamak gelmişti.
Ölmesini istemiyorum... Bu şey nasıl durur bilmiyorum ama o güzel mektupların sahibi hiç ölsün istemiyorum.
üzüldüğümü fark edince,"Keloğlan gibiyim güneşte parlıyor hatta." diyip kendiyle dalga geçti.
İster istemez ona ayak uydurdum.
" aslında saç denen şey o kadar da mühim değil." dedim. Gözleri saçlarıma kaydı. Bu dediğim şey neredeyse popoma gelen saçlarla söyleyince muhtemelen inandırıcı gelmiyordu.
" İnanmıyor musun?" dedim biraz sistemle.
"Kendimden çok sana inanmıyorum,Yağmur." dedi.
Başımı yere eğdim.
"Kanser,değil mi?" diye sordum. Ne aptal bir soruydu böyle!
Başıyla onayladı," Hikayemi dinlemek ister misin?" dedi şirince.
"Lütfen." dedim nazikçe.
"Akciğer kanseri..." eliyle göğüsüne hafifçe vurdu," Pek iyi durumda oldukları söylenemez. Bittiğini söylediler. Kanser değilsin dediler. Kuzey ile birlikte iki gün kesintisiz parti vermiştik.. sen gelmemiştin gerçi. Bir yıl sonra nüks etti."
Sözünü kesmedim sadece izledim. Gözlerim dolmuştu.
" Bazı geceler canım o kadar acıyor ki,işte o zaman gerçekten morfin olmak istiyorum. Babamı ya da Kuzey'i uyandıramıyorum..."
Yüzünü eline bastırdı," Nefes alamamak... Yağmur nefes alamıyorum,saçlarım yok, kemoterapi tedavisi, kemoterapi tedavisi, kemoterapi tedavisi. Tedavi ettiği yok."
" Kanserim dışında sıradan bir hayatım vardı. Babam, kardeşim, bolca spor. Koşu yarışlarında, listede benim adımı gördüklerinde insanlar yarışa katılmazdı. Buz pateni delisiydim,ömrümün yarısından çoğu buzun üstünde geçti. Okuluma, gittiğim salona onlarca kupa, madalya getirdim. Şimdi ise mutfağa giderken bile yolda mola veriyorum."
"İlk kez kanser tanısı konulduğunda,babamın yüzüne baktım. Yemin ederim o anı,ona yaşattığım için kendinden nefret ettim. Annemi de bu yüzden kaybetmiştik ve gözleri bana öyle bakıyordu ki, 'evet onu da kaybedeceğim' der gibiydi."
"Sonra dedim ki, Meva kim bilir ne kadar az zamanın kaldı. Onu da keşke diyerek bitiremezsin. Bu kısacık ömrüne bir pişmanlık daha sığdıramazsın."
Adı Meva. Meva. Kafamda binlerce kez tekrar ettim. Meva!
" Ama iyileşeceksin,değil mi? Buraya gelebildiğine göre durumun iyiye gidiyordur, değil mi?" dedim hızlıca.
Başını yana eğdi ve gülümsedi. Şayet bana bir gün,onu ne zaman sevdiğini gerçekten hissettin diye sorarsanız; bu an derim.
" O mucizeler yalnızca kitap ve filmlerde oluyor. Yine başarır mıyım bilmiyorum. Aslında biliyorum ama ölümümü seninle konuşmak istemiyorum."
Kanım dondu. Durdun öyle. Yüzüne baktım,baktım, baktım. Derin nefes aldım. 'Hayır Yağmur bu doğru değil!' dedim kendi kendime. İçime ateş düşmüş gibi hissettim. Gözlerimi kırpıştırdım.
Neden? Dedim. İşte,beni seviyor. Mükemmel biri,çok kibar ve iyi kalpli. Bana onca mektubu yazan kişi!burada. Karşımda. Neden?
"Neden sana kendimi Morfin diye tanıttım biliyor musun? Bazen o mektupları yazarken canım çok yanıyordu. Her anlamda. sana ilk mektubumu yazdığım gün anladım bir daha kayamayacağımı,koşamayacağımı. Doktorlar söylüyordu da, inanmıyordum. Beni hiçbir şey yıkamaz sanıyordum."
Böyle konuşması hoşuma gitmiyordu. Hem de hiç.
"Her film ve kitapta olduğu gibi biz şimdi el ele çıkmayacağız buradan. Deli gibi eğlenmeyeceğiz,sen bir an da bana aşık olmayacaksın ve ben kanseri atlatamayacağım."
Yanağımdan bir damla yaş süzülüverdi.
"Seni seviyorum. Özür dilerim ama seni çok seviyorum Yağmur. Hiçbir zaman normal bir şekilde sevmeyeceğim, belki de yanında daha fazla kalamayacağım ama seni seviyorum. Şartlar ölçüyü hiç değiştirmedi."
["Bir insana tepeden tırnağa, evrende hiç kimse yokmuşcasına, içimde fırtınalar kopa kopa aşık oldum."]
Merkür.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MORFİN G×G
Short Story"Hiç değilse küçük bir hatıra olmayı istiyorum. Beni unutman,hiç fark etmemen öldümüm olur."