1: tüm o kırmızılıklar, siyaha bulandı

9.9K 775 900
                                    

Soğuk, iliklerime kadar işleyen soğuk ve peşimdekilerden kaçmak için donmuş bacaklarımı hareket ettirmeye çalışan yorgun bedenim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Soğuk, iliklerime kadar işleyen soğuk ve peşimdekilerden kaçmak için donmuş bacaklarımı hareket ettirmeye çalışan yorgun bedenim... Koştum. Koştum, aldığım oksijen ciğerlerimi yakacak kadar koştum. Buz ve ateş. Birbirine bu kadar zıt olan iki şey, oysa temas halinde aynı reaksiyonları verirler. Soğuk yakar. Sıcak... o da yakar.

"Minik kedi, buraya gel." Çıplak tenim ile kara dokunduğum için kızarmış parmaklarımı sıkı sıkı ağzıma kapadım. İki elimi de hissetmiyordum. Sırtımı buz tutmuş duvara dayadım, konteynırın arkasında küçücük olmaya çalıştım. Yok olmak istiyordum. Yok olmak ve gördüğüm her şeyi unutmak. Gözümün önüne kana karışmış kar birikintileri dolduğunda midemi yakan sıvının genzime yükseldiğini hissettim. Bu iyiydi, uzun süredir hissiz bedenim için iyiydi. Ve berbattı, beynimi kemiren kırk ayakları ve her adımlarında annemin çığlıklarını yankılattıkları için berbattı.

Gözlerimi yumdum. Sanki ben onları görmezsem onlar da beni göremezmiş gibi. Sanki karanlığa gömülerek tüm bu yüreğimi sıkıştıran gerçeklerden kurtulabilirmişim gibi. Sanki nefes almayı kessem, saatlerce kıpırdamadan burada dursam beni unutacaklarmış gibi... öyle olmasını diledim. Bütün benliğim ile diledim. Fakat olmadı...

Ben gözümü açmaya bile cesaret edemiyorken kapşonumun yakasından tutulup çekildim. Belki de bir çığlığa ses olmak için açılan dudaklarım öylece titremekle yetindi. Kirpik uçlarıma kadar titriyordum. Sebebi boylu boyunca üzerinde uzandığım kar kütlesi mi, yoksa köpek dişleri alt dudağını geçen kırmızı gözlü vampire olan korkum mu, bilemiyorum.

"Çok yaramazsın Park Jimin... senden de aksini beklemezdim zaten."

"B-bırak beni. L-lüt-fen..." kendi söylediğim şeyi bile anlayamamama rağmen hırsla dudaklarımı oynatıp yalvarmaya devam ettim. Ne yapabilirdim başka, inanın hiçbir fikrim yoktu. Bedenim olağanüstü olaylar karşısında tutlmuş durumdaydı. Tek yapabildiğim öylece durmak ve hayatım için yalvarmaktı.

"Üzgünüm küçük, fakat sen çok değerli bir şeye sahipsin. Tahmin bile edemeyeceğin kadar değerli bir şeye."

Anlamıyordum. Hiçbir şey anlamıyordum. Ünlü biri değildim, zengin değildim, özel güçlerim yoktu ve onlar gibi yaratık olduğumu da düşünmüyordum. Ben sadece Park Jimindim. Annesi ile iki odalı bir evde yaşayan orta halli lise öğrencisi.

"Ben..." diye başladım. Dilim tutlmuştu sanki. İçime çektiğim nefes bile o kadar soğuktu ki ciğerlerimin titrediğine emindim.

"Bende hiçbir şey yok. S-sana ne verebilirim? Veremem! Yok!"

"Damarlarında..." diz çöküp iğrenç yüzünü benimkine yaklaştırdı, şimdi keskin kan kokusu burnumu sızlatıyordu. Kusmamak için elimi ağzıma kapamak istedim fakat hareket edebileceğimi sanmıyordum.

"Damarlarında dolaşan tatlı kanın değerini bir bilsen... Ah! Beni delirtiyorsun! Altından olduğunu nasıl daha önce anlamadım? Bu hoş koku... eğer yemekte yanlışlıkla minik parmağını kesmiş olmasaydın, asla akıl edemezdim. Efsanedeki o seçilmiş kişi olduğunu anlayamazdım. Ama kader! Görüyorsun ya? Kader beni dünyanın hükümdarı yapmak istiyor! Bu sebeple miniğim... iş yemeğine çıktığımı sanıyorken seni buldum. Kurtarıcımı!"

golden blood • yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin