O gün Min Yoongi'ye gördüğüm rüyadan bahsedememiş olsam da sonraki gün bunu yapmıştım.Şaşırmıştı, hatta daha çok şok olmuştu diyebilirim. Konu Yoongi hyung olduğunda onun bir şeylere böyle tepki verebileceğini pek sanmıyordum. Vakit geceydi, bu yüzden Jungkook ve Taehyung da evdeydi. Jungkook hakkında öğrendiklerimden sonra onun yüzüne yeniden bakabilmem biraz zor olmuştu, kendisi de bunu fark ettiği için bana çok yaklaşmamaya özen gösteriyordu. Ondan iğrendiğimi falan düşündüğünü biliyordum ancak olay bunun tam aksiydi, ondan iğrenmiyordum. Ben sadece alışmaya çalışıyordum ve freni kopmuş bir arabada son hızla uçuruma ilerlerken oturup da sokuklanmak, bir şeyleri sindirmeye çalışmak neredeyse imkansızdı. Beni bu konuda anlayan tek kişi büyük ihtimalle Yoongi hyungdu. Gerçi bunun anlayışlı bir insan olmasıyla alakası yoktu, genellikle hislerimin kokusunu alabildiğinden biraz daha nazik olmaya çalıştığını anlayabiliyordum.
Babamın yeniden rüyama girdiğini söylediğimde her şeyin yanında ne kadar endişeli olduğunu da gördüm.
Bu beklenen bir şey değildi, bu olmaması gereken bir şeydi ve benim zihnimde bile tehlike çanları çalmaya başlamışken bir daha rahat uyuyamayacağımı biliyordum
"Gitmeliyiz." İlk sözü bu olmuştu. Daha önce hiç gitmekten veya kaçmaktan bahseden kişi o olmamıştı. Bunu genelde yapan bendim. Zaten daha çok kalıp savaşacak bir tipti ancak savaşması gereken o değildi, bendim. Bana güvenmemesi de normaldi zira her an babamın ağına düşüp rüyada da olsa ona yerimizi ve amacımızı açık edebilirdim.
"Burası artık güvenli değil. Hemen gitmeliyiz. Eşyalarını toplamaya başla." Bu durumun bu kadar aciliyet gerektiğini biliyor olsam Jungkook'un aslında Rose olduğunu öğrendiğim gece ona gördüğüm rüyadan bahsederdim.
"Ama... Bu evde bana ulaşamayacağını söylemiştin. Ne değişti?" Mutfaktaki uzun masada oturuyorduk ve merak etmeden edememiştim işte.
"Çok şey değişti Jimin, sen farkında değilsin ancak dışarıda bir savaş var. Göremiyor olabilirsin, bunu anlıyorum. Hepimiz bu savaşın tam ortasındayız. Çok şey değişiyor... hem de hızla. Dua edelim de baban yerimizi çoktan öğrenmiş olmasın. Sabah yola çıkacağız."
Babamın tehlikeli biri olduğunu başından beri biliyordum. Ancak bu kadar hızlı hareket etmemizi sağlayabilecek kadar güçlü olmasını tahmin etmemiştim.
"Babamla savaşsaydın kim kazanırdı?" Uzattığımı ve daha fazla soru sormamam gerektiğini bilsem bile kime güvendiğimi görmeliydim. Yoongi'nin tek kaşı usulca havalandı. Dudakları alayla kıvrılmıştı.
"Babanı toz bulutuna çevirmem, bir parmak şıklatmama bakar." Onu sorguladığım için benimle alay ediyordu. Üstelik Kim Taehyung kahkaha atmaya başlamıştı ve Jungkook'un da sırıttığını görebiliyordum. Pekala, bu kadar aşağılanma beklediğim bir şey değildi. Bu yüzden dudak büzüp kollarımı göğüsümde bağladım ve bu hareketim hepsinin daha çok gülmesini sağladı. Ne kadar gıcık olmuş olursam olayım, onların böyle bir durumda bile güldüğünü görmek içimi sıcacık etmişti. Eliyle ağzını kapayan Jungkook ve utanmazca kafasını geri atarak kahkaha atan Taehyung... Muzip bir gülümseme ile beni izlemeye devam eden Min Yoongi, aile gibi hissettiğim şu kısacık anda onlara bir kere daha minnet duydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
golden blood • yoonmin
Fanfictionİtiraf etmeliyim ki ateşe dayanıklı değilim. Bunun beni yaktığını hissediyorum, bunun seni yaktığını hissediyorum. - #vampire au #yoonmin