lütfen yorum yapın biraz, bu bir ricaydı. bir fici sevdiğinizi o fic yazılırken belli edin. sonra fic kaldırıldığında vote atmayan ve yorum yapmayan userlar bu fic nerede diye sormaya başlıyor. bu fic burada fakat sevilmezse gidecek.
Her zaman kendini bilen biri olmuştum, bu durumda şunu yaparım, derdim mesela. Şu olursa asla affetmen, yalanı sevmem, aldatılmak başıma gelebilecek en kötü şeydir, yapmacık tiplerle iletişim kurmam ki konuştuğum insanlar da bir elin parmağını geçmez. Park Jimin böyle biriydi, yerine göre iyi, yerine göre kötüydü. Her durumda vereceği belirli tepkiler vardı fakat şimdi şöyle bir halime baktığımda neye nasıl tepki vermem gerektiğini bilmiyordum. Sanki inandığım, doğru bulduğum her şey bir anda önemini yitirmişti. Sanki Park Jimin bambaşka bir dünyaya ışınlanmıştı da burada işler onun bildiği gibi yürümüyordu. Sahi, benim bildiğim gibi yürüse de şu an karşımdaki adama ne tepki verebilirdim ki?
"Anlamadım?" karşımdaydı, az önce kaçacak gibi dursa da şimdi kendine güveni gelmiş gibiydi. Yüzündeki mimikleri yeniden kontrol altındaydı ve ona bakıp da evet şu an böyle hissediyor diyemiyordum. Beni öldürmeye bile gelmiş olabilirdi, anlayamıyordum. Kapalı bir kutuydu benim için, kendi çabalarımla kutuyu bir gram bile aralayamazdım, ancak o isterse görürdüm ne hissettiğini. Ancak o isterse.
"Sargılarını çıkaramazsın böyle, yardımcı olayım." cümlesini tamamlar tamamlamaz kapıyı arkasından kapatıp bana yöneldi. Sağlam kolumla kendime destek oluyordum fakat o haklıydı, bu tek başıma üstesinden gelebileceğim bir şey değildi. Uğraşırdım, sonunda da yeniden bir taraflarımı kanatırdım büyük ihtimalle. Artık ben bile kendimi kan içinde görmekten bıkmıştım. Yaralarım iyileşsin istiyordum, yeniden şu gücümü kazanayım da adam akıllı yoluma bakabileyim istiyordum.
"Ee, tamam..." önümde diz çöktü. Karşısında sadece baksırımla oturuyor olduğumu da tam o an fark ettim. Geç kalınmış bir utanç dalgası sarıverdi tüm vücudumu. Yanaklarımla beraber her yanımın ısısı arttı. Gözlerine bakamayıp kafamı başka tarafa çevirdim. Ne yazık ki nereye bakarsam bakayım onu görüyordum. Kocaman aynaya yansımıştı sırtı, üzerindeki tişört eğildiği için gerilmişti ve derin bir nefes almak zorunda kaldım. Sırtındaki kaslar tişörtünün üzerinden bile belli oluyordu ve içimden hadi ama, demeden edemedim. Ben bütün vaktimi spor salonlarında geçirmeme rağmen böyle bir vücuda sahip değildim. O bir doktordu, çok meşguldü yani... nasıl becermişti?
"Çıkarıyorum." konuşmasıyla refleks olarak başımı aşağı indirdim, o da bana bakmak için hareketlendiğinden burunlarımız tüy gibi bir dokunuşla birbirine çarptı. Göğüsümün yerinden çıkacağını hissettim. Burnunun burnuma dokunduğu yerde bir alev başladı, tam oradan itibaren yayıldı tüm yüzüme. Kızardığımı hissetsem de ne hareket edebildim ne de gözlerimi gözlerinden çekebildim. Bakışları hiç olmadığı kadar derindi, gözlerimde durdu bir süre, sonra kopuverdi. Aşağıya indi. Burnuma dokundu, yanaklarımda gezindi, biraz oyalandığından kızardığıma emin oldum. En sonunda tehlikeli bölgeye adım attı. O koyu gözleri dolgunluklarımda durdu. Nefes almak hiç bu kadar zor olmamıştı. Anın heyecanı ile omuzlarına tutunacak gibi olsam da durdurdum son anda kendimi, fakat dişlerim beni dinlemeden gömüldü alt dudağıma. Ne yapıyordum, tanrım, ne yapmıştım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
golden blood • yoonmin
Fanfictionİtiraf etmeliyim ki ateşe dayanıklı değilim. Bunun beni yaktığını hissediyorum, bunun seni yaktığını hissediyorum. - #vampire au #yoonmin