son. | "yokluğun kalbimi ağrıtıyor"

271 43 371
                                    

Linda

Gözlerim, yattığım hastane yatağının beyaz örtüsüne takılmıştı ve yaklaşık bir saattir boş boş ona bakıyordum.

Fazla temizdi.
Fazla düzgün.
Fazla beyaz.

Sanki burada yatan hastaların iyilikleri için yapmışlar gibiydi ancak benim daha da sinirimi bozuyordu.

Lütfen, hastalığının son evresine ulaşmış birinden bahsediyorduk. Onun moralini bu kadar saçma ve küçük bir şey düzeltebilir miydi?

Sanmıyordum.

Hatta bizzat yaşıyordum, bu beyaz örtünün hayatımda en ufak bir yeri bile yoktu.

Kafamı iki yana sallayıp düşüncelerimi savuşturmaya çalıştım, bunun mümkün olmayacağını bile bile.

Gitmiyorlardı, bir şeytan gibi yanımdan ayrılmıyorlardı.

O bir metrekarelik alanda, beni yiyip bitiriyorlardı ve ben bundan memnun değildim. Hiç değilse şu son birkaç günümü rahat kafayla geçirmek istiyordum. Birazcık olsun huzurlu ölmek istiyordum...

Kafamı kolumdaki saate çevirdim. Vakit öğleni geçmişti ancak o henüz ortalarda gözükmüyordu. Oysa bugün onun doğum günüydü...

Yanımdaki büyük hediye paketine ve bir demet çiçeğe döndüm. Sonra da kapıya baktım. Gelirdi, değil mi?

Oflayarak kafamı ellerimin arasına aldım. O sırada kapı açıldığında heyecanla kafamı kaldırmıştım ki, gelen kişinin doktorum olduğunu görerek, hayal kırıklığıyla yerime sindim.

Doktor sıkıntılı yüz ifadesiyle, yanı başımdaki sandalyeye oturdu. Bir süre bana baktı.

"Linda," diye mırıldandı, parmaklarını beyazlaşmış saçlarından geçirerek. Çok yaşlı değildi, kırklı yaşlarının başında olmalıydı ancak saçları neredeyse bembeyazdı. "Sana bir şey söylemem gerek." Ona bakıp güldüm sessizce.

"Yine aynı şeyleri diyeceksin," diye mırıldandım. "Tedavi işe yaramadı, değil mi? Ve önümde geçirebileceğim bir hafta ancak var. Bunu söylerken neden bu kadar zorlandığını anlamıyorum."

Bana yutkunarak baktı.

"Kendimi çoktan ölüme hazırladığımı biliyorsun. Ve beni korkutan tek şeyin Alex'ten ayrılmak olduğunu da biliyorsun... Neden bu kadar sıkıyorsun ki kendini?"

"Çünkü bu sefer vereceğim haber seninle ilgili değil. Alex'i değil, seni parçalayacak bir şey."

Ona gözlerimi kısarak baktım.

"Sorun ne?" diye mırıldandım yutkunarak. İçimde kötü bir duygu filizlenmişti onun bakışlarıyla.

"Linda," dedi gözlerini yere indirerek. "Alex..."

Gözlerim doldu.

"Hayır," diye mırıldandım titreyen sesimle. "Hayır, lütfen düşündüğüm şeyi söyleme!"

"Onun," dedi beni dinlemeyerek. "Kalp yetmezliği vardı ve daha fazla dayanamadı."

"Hayır!" diye bağırdım yataktan kalkarak. Ellerimi saçlarımdan geçirecektim ki, yine saçlarımın olmayışı geldi aklıma. O yüzden ellerimi geri indirdim.

"Yalan söylüyorsun sen," dedim kafamı iki yana sallayarak. "O, bana söz verdi! Gitmeyeceğim, dedi. Sen yalan söylüyorsun!"

O da oturduğu sandalyeden kalktı ve elinde olduğunu yeni fark ettiğim, siyah ve deri defteri bana uzattı.

TÜKENİYORUZ YAVAŞ YAVAŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin