Kütüphanede camın yanındaki masaya kuruluyorum. Ara sıra gözüm dışarı kayınca kitap okumama ara veriyor, dışarıdaki insanları izliyorum. Bir yanda gülüşen insanlar varken bir yanda da kavga eden insanlar vardı. Dünya böyleydi,işte. İyiyi ve kötüyü bir arada bulundururdu.
"Soo Yun?" Duyduğum sesle bakışlarımı o tarafa yönelttim. "Seni burada bulacağımı biliyordum. Öğle aralarında hep kütüphaneye gelip buraya oturuyorsun."
"Kitap okumayı fazlasıyla sevdiğimi biliyorsun, Jaehyeong." Saçlarımı karıştırınca ona tuhaf bakıilarımı yolladım. Ben saçlarımı düzeltirken gülümsemesi kulaklarıma doldu. "Kitap okumaya geliyorsun fakat her seferinde dışarıdaki insanları izliyorsun. O zamanlarda aklından ne geçiyor kim bilir?"
"Çok da bir şey geçtiği söylenemez." Kitabımı elime alıp ayağa kalkıyorum. "Shakespeare, ha? İngiliz Dili ve Edebiyatı okuduğunu bu kadar belli etmesen diyorum." Gülümseyerek koluna vurdum. "Bana söyleniyorsun ama sende Konservatuvar okuduğunu belli ediyorsun."
Okulun kafeteryasına girdiğimizde insanların bakışları bize kayıyor, aslında daha çok Jaehyeong'a kayıyor. Bizimkilerin yanına yaklaşınca zafer kazanmışlar gibi gülümsüyorlardı. "Yine kütüphanedeydin, öyle değil mi?" Seo Hyun'a gülümseyerek kafa salladım. "Kütüphaneden seni kazıyarak çıkartacağız yakında."
"O kadar da değil ya.." Bunu söylerken bile Woosung'un haklı olduğunu biliyordum. Woosung tam bir şey diyecekken Jaehyeong ayağa kalktı. "Bir şeyler almaya gidiyorum. Bir şey isteyeniniz var mı?" Kimseden ses çıkmayınca Jaehyeong ilerlemeye başladı. Bende arkasından gitmeye başladım.
"Bana söyleyebilirdin,biliyorsun değil mi?" Jaehyeong'un dedikleriyle ona şüpheyle baktım. "Arkanda göz olduğunu filan düşünmeye başlayacağım." Bunları söylerken Jaehyeong'un yanına geçtim. "Parfümün ele veriyor, Soo Yun."
Jaehyeong, şöyle şeyler deme. Burada utançtan öleceğim
"Yani şey, kızların hepsi şekerli parfüm kullanıyor. Sen şekerli parfüm tercih etmiyorsun." Jaehyeong siparişini verirken ben dediklerine cevap veremedim. Jaehyeong kahvesini aldıktan sonra ben kahve siparişi veriyorum.
Benim de kahvem geldiğinde masaya doğru yürümeye başladım. Ben oturduktan sonra Jaehyeong da yanıma oturdu. "Planımızı size anlatma vakti geldi." Dojoon'un dediklerine cevap vermeyip anlatmasını bekledim. "Bu akşam partiliyoruz!"
Aman be, Dojoon. Plan dediğiniz şey bu muydu?
"Üzgünüm, Dojoon. Biz gelemeyiz." Bakışlarımı Jaehyeong'a çevirdim. Şuan yüz ifadesinden hiçbir şey anlamıyordum. "Soo Yun ile planımız var."
"Siz ikiniz var ya.." Hajoon'un muzipçe gülümsedi. "Yah! Hajoon, şu gülümsemeyi yapma!" Yanaklarımda hissetiğim sıcaklıkla ne kadar kızardıklarını tahmin edebiliyordum.
"Soo Yun, yanakların.." Seo Hyun yanaklarımı işaret ederken masadaki herkes bana bakıyordu. Ben ise ayaklarımı izlemeye başladım. "Tamam, tamam. Üzgünüm, Soo Yun." Hajoon'un dedikleriyle ona baktım."Pekala, küs kalmamız çok zor zaten" Hajoon dediklerimle gülümsedi.
Kolumdaki saate baktığımda dersin başlamasına yarım saat kaldığını fark ettim. Aceleyle ayağa kalkıp kahvemi elime aldım. "Gitmem lazım, dersim başlayacak." Masadakiler gülümseyerek el salladı. Jaehyeong ayağa kalkıp geçmemi salladı, yanından geçip hızlı adımlarla ilerlemeye başladım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blue Rose ; Jaehyeong
Teen Fiction"Mavi gülün anlamını biliyor musun, Jaehyeong?" Cevabını bilmediği biliyordum, sessizliği de bilmediğini onaylar niteliğindeydi. Sessizliğini korumaya devam ederken sözlerime devam ettim. "Anlamını bilmiyorsan bana bak, cevabını alacaksın." - Mini...