two

76 14 25
                                        

Koluma birinin girmesiyle adımların hızlanmış, dengemi kaybedip düşmekten son dakikada kurtulmuştum. "Seo Hyun!"

"Ya! Ben olduğumu nerden bildin?" Karşıma geçip kollarını göğsünde birleştirdi. "Dur bir düşüneyim...Bunu yapan sürekli sen olduğun için olabilir mi acaba?" Gülüştükten sonra kol kola girip yürümeye devam ettik.

"Ee anlat bakalım. Jaehyeong ile dün neler yaptınız?" Seo Hyun'un imalı sorusuna güldükten sonra olanları teker teker ona anlattım. "Vay canına!Dizilerdeki romantik sahneleri izlemiş gibiyim."

"Ne romantikliği ya! Aptallıklarımla doluydu, resmen. Asıl sen anlat, neler oldu dün?"

"Dojoon ile bir tık daha yakınlaşmış gibi hissediyorum. Umarım doğru hissesiyorumdur." Seo Hyun'un sınıfının önüne geldiğimizde durduk. "Bu güzel gelişme ama kendini fazla umutlandırma. Sonra üzülen kişinin sen olmasını istemiyorum."

"Tamam~ Sende kendini fazla kaptırma diyecektim de siz olmuşsunuz ama haberiniz yok." Seo Hyun, tepki vermeme izin vermeden hemen sınıfa girdi.

Adımlarımı kendi sınıfıma yönlendirirken kapıda duran Jaehyeong'u gördüm. "Selam."

"Oh, selam." Aramızda bir gariplik veya soğukluk var gibi hissediyordum. "İyi misin, Jaehyeong?"

"Evet, endişlenmene gerek yok." Ardından elindeki kahvelerden birini uzattı. "Teşekkür ederim."

"Sonra görüşürüz." O yanımdan ayrılırken ben sınıfa geçtim. Ortadaki sırada her zaman oturduğum yere geçtim. Kahvemi masaya bıraktıktan sonra kalem ve dersin kitabını çıkardım.

"Hâlâ 'Jaehyeong ile sevgili değiliz' yalanını mı söyleyeceksin Soo Yun?"

Tanrım, yine başlıyoruz.

"Evet, Min Hee." Tam konuşacakken konuşmasına izin vermeden sözlerime devam ettim. "Elbet, söyleceğin tonlarca lafın vardır ama ben o laflara doydum."
Dediklerime sinirlenip arkadaşlarının yanına gitti.

&

Bu sefer öğle arasında direkt bizimkilerin yanına gittim. "Benim gözlerim yanlış mı görüyor yoksa Soo Yun'u kütüphane toparlamamıza gerek kalmadan kendi ayaklarıyla buraya mı geldi." Seo Hyun'un yanına oturduğumda Dojoon'un dediklerine güldüm. "Farklılık olsun, dedim."

"Min Hee sana mı taktı yoksa yine?" Seo Hyun'un dedikleri üzerine diğerleri gözlerini bize dikti. Kolumla Seo Hyun'u dürttüm. "Biraz daha yüksek sesle söyleseydin." Olabildiğince sessiz konuşmaya çalıştım.

"Neyden bahsediyorsunuz siz? Min Hee kim?" Jaehyeong'un şüpheci bakışları altında yutkundum. "Önemli değil ya. Endişelenmenizi gerektirecek bir konuda değil."

"Pekala ama sorun çıkaracak olursa bi-" Woosung'un sözünü bölüp devam ettim. "Size söyleyeceğim, tamamdır."

"Burada siz ikiniz." Hajoon, ben ve Jaehyeong'u işaret etti. "Dünkü buluşmamızdan kaçtınız fakat haftaya pazar günü olan buluşmamızdan kaçamazsınız."

Haftaya pazar..

"Başka bir gün olsa olmaz mı?" Bakışlarımı önce Hajoon'a ardından diğerlerine yönelttim. "İlla olacak diyorsanız ben ka-"

"Hayır." Cümlemin devamını getiremeden beni susturan Seo Hyun'a baktım. "Her sene kendini odana kapatıp ağlıyorsun. Bu sefer olmaz. Değişiklik yapıp kafanı dağıtmayı dene, lütfen."

Hiç içimden gelmiyordu fakat Seo Hyun'u tanıyorsam odamdan beni her türlü çıkartacak bir yol bulurdu.

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. "Pekala." Sesim her ne kadar isteksiz çıksa da diğerlerinin mutlu olduğu belliydi. Seo Hyun elimi tutunca ona baktım ve bana tebessüm etti. Bu 'yanındayım' demekti. Hep böyleydik, bir gülümsemeyle birbirimize bir şey anlatırdık.

"Bize gelin, salon daha büyük. Daha rahat oluruz." Jaehyeong da başını sallayarak onayladı. "Atıştırmalık işini filan da Woosung ile bana bırakın."

"İçecekleri Dojoon ile ben getiririz." Seo Hyun ile ben onlara bakıyorduk. "Biz ne yapacağız?" Dojoon, Seo Hyun'un saçını karıştırdı. "Soo Yun'a bizde destek oluruz elbet ama senin desteğin daha farklı ve önemli."

Seo Hyun cevap bile verememiş, sadece gülümseyebilmişti fakat içindeki heyecan dalgasını tahmin edebiliyordum. Onun bu haline gülümseyen ben olmuştum.

Jaehyeong'un telefonundan bir şey baktıktan sonra apar topar kalktı. "Soo Yun, çekil."

Bir yandan neden böyle aceleyle kalktığını merak ederken diğer yandan da emir kipiyle konuşmasına takılı kaldım.

"Soo Yun, kalk hadi!" Aceleyle yerimden kalkınca Jaehyeong hızlı adımlarla bizden uzaklaşmaya başladı.

Bizimkilerin bile ne olduğunu hakkında bir fikri olmadığı yüzünden okunuyordu. Jaehyeong'u öyle yalnızda bırakamazdım. Bizimkilere bir şey söylemeden ona yetişebilmek için koşmaya başladım.

  Yakınlaştığımda biraz daha hızlanıp Jaehyeong'un kolunu tuttum. Tutmamla beraber durmuş bana bakıyordu. Ben ise nefesimi toparlıyordum.

  "Jaehyeong neyin var? Anlat bana." Sadece bana bakıyordu. "Bir şey demeden apar topar kalkıp gittin. Benle öyle kaba bir şekilde de konuşmazsın sen." Elimi tutup kolundan kurtardı.

"Her şeyi anında anlatacak değilim, Soo Yun. Bazı şeyler için zaman gerekir. " Bir şey dememe izin vermeden beni kafası karışmış bir şekilde arkasında bıraktı.

&

Selamlar, bayadır bölüm atmıyordum. Umarım iyisinizdir. Kendinize iyi bakın~♡

Şuraya da bir Jaehyeong bırakıyorum~

Blue Rose ; JaehyeongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin