Meraktan sürekli oynadığım saçlarımı topladım. Sürekli oturma pozisyonum değiştiğinden en son bağdaş kurdum. Derin bir nefes aldıktan Jaehyeong'u aradım.
"Aradığınız kişiye şuan ulaşılmıyor. Lütfen daha sonra tekrsr deneyin veya dıt sesinden sonra mesajınızı bırakın."
Kaç gündür duyduğum şeyi tekrar duymak canımı sıkıyor.
Duyduğum sesten sonra biraz bekledim. "Selam, Jaehyeong. Yine ben. O son konuşmamızdan beri okula gelmedin. Çocuklarda bir şey bilmiyor. Sevdiğin yerlere gittim, sürekli. Orda da yoktun. Oralara bakmam yetmediğinden sana sesli mesajlar bıraktım ve yine bir tane daha bırakıyorum. Sesli mesajları görmemiş veya dinlememiş olamazsın, öyle değil mi? Neler oluyor? Neyin var? Konuş benimle, lütfen." Ardından telefonu kapattım.
Jaehyeong'u üzen,kıran bir şeyler olduğuna emindim ama ona bir türlü ulaşamıyordum. Onun bizden uzaklaşıp da bize anlatamadığı şeyi bilmemek beni deli ediyordu.
&
Pazar
Dolabımdaki kıyafetlere bakarken daha fazla düşünmeden siyah taytımı alıp giydim. Ardından dolabımın üst rafında kutunun içinde duran siyah erkek sweatshirt'ü aldım.
"Geçen yıl sıktığım parfümün kokusu geçmiş." Olduğum yerde mırıldandırken gözlerimin dolduğunu hissedebiliyordum. Duyduğum ayak sesiyle kafamı oraya çevirdim. "Soo Yun, sana bakmaya gelmiştim." Elimdekini fark etmesiyle hızlı adımlarla yanıma geldi ve bana sımsıkı sarıldı. "Onu özlediğini biliyorum. Bugün evde takılı kalmak istediğini de biliyorum ama her yıl kendine aynı şeyi yapıyorsun." Seo Hyun, beni kendinden uzaklaştırdı. "O böyle yapmanı istemezdi." Ardından yanağımı sıktı. "O yüzden hazırlan hadi. Ben seni içerdr bekliyor olacağım." Kafamı onaylat anlamında salladığımda Seo Hyun yanımdan ayrıldı.
Sweatshirt'i yatağımın üzerinde koyduktan sonra üstümdeki kazağı çıkardım. Ardından yatağımın üzerine bıraktığım sweatshirt'ü alıp giydim. Komidinim çekmecesinde duran parfümü çıkartıp üzerime iki fıs sıktından sonra yerine geri bıraktım.
Parfüm, hâlâ yanımdaymış gibi hissetiriyor.
Saçlarımı at kuyruğu yaptıktan sonra Seo Hyun'un yanına geçtim. Benim geldiğimi fark ettiğinde elindeki montumu bana uzattı. Ben montumu giyerken o çoktan hazırdı. Evin anahtarını montumun cebine attıktan sonra evden çıktık.
Woosung ve Jaehyeong'un evinin zilini çaldığımızda derin bir nefes aldım. Saçlarımı düzeltirken kapının açılmasıyla bakışlarımı o tarafa yönelttim. "Hoşgeldiniz."
Nasıl oluyor da hiç ortadan kaybolmamış gibi gülümseyebiliyorsun?
Önce Seo Hyun'un içeri girmesini işaret ettim. O geçtikten sonra ben Jaehyeong'un karşısında dikildim. "Nerelerdeydin? Seni ne kadar merak ettim biliyor musun?! Sesli mesajlarımı da mı dinlemedin?!" Ses tonum giderek yükselirken Jaehyeong gelip saçlarımı karıştırdı. "Bugün benim derdimi dinleyecek değiliz. Bugün senin için burdayız." Ardından elimi tutup beni içeriye çıktı, kapıyı kapattı.
Bizimkilerin söylediklerimin hepsini duyduğunun farkındaydım fakat umrumda değildi. Bizimkiler bize ardından da ellerimize baktığını fark ettiğimde elimi çektim. Adımlarımı hızlandırıp Seo Hyun'un yanında oturdum ve yastığı kucağıma aldım. Montumu da koltuğun yanına bıraktım.
Diğerleri konuşmaya devam ederken ben sessiz kalmaya devam ettim. Onların konuşmalarını dinleyip sadece içkimi içiyordum. İçtiğim bitince yenisini almak için uzandığımda biri beni durdurdu.
"Soo Yun, fazla hızlı içiyorsun. İyi misin den? Üçüncüye geçtiğinin farkında mısın?" Hajoon'un dedikleriyle hafif sağ sola salladım. "İyiyim ve farkındayım. Sizde ikinciyi içiyorsunuz."
İyi demekle içim bir hoş demek istedim.
"İkinciye aynı anda başladık ve biz daha yarısında bile değiliz. Yavaşla biraz." Woosung'un dediklerine gülümsemekle yetindim ve içkiyi aldım.
Bu sefer de içkimi elimden alıp kenarıya koyan kişiye baktım."Jaehyeong." Parmağımı ona karşı doğrulttum. "Ver, şu içkiyi." Jaehyong bir süre bana baktı. "Kendine bu yapmaktan ne zaman vazgeçeceksin?"
Seo Hyun, Jaehyong'a susmasını işaret etti. "Seo Hyun, bana susmamı işaret etme.""Sende şuan onun kadar sarhoşsun, dostum." Dojoon'un dedikleriyle Jaehyong ona sinirle baktı. "Biri onu durdurmalı artık."
"Beni neden durduracaksın ki?" Jaehyeong saçlarını karıştırdı. "Sence neden, Soo Yun? Yılın bugünü geldiğinde kendini eve kapatıp hep deli gibi ağladın. Bu yıl ağlamamak için içkiye mi vereceksin kendini?!"
"E-vet. İçki almasaydınız, o zaman." Bileğimdeki tokayla gelişi güzel saçlarımı topladım. "Senin şu an kendini içkiye vurman suç değil de bizim içki almamız mı suç?! Abin seni bu şekilde görse sana acırdı!" Şok olmuş bir şekilde ona baktım.
"Evet, sana acırdı! Onun intihar etmesi senin suçun değildi! Sen naptın peki?! Onun ölümüyle suçladın kendini! O 'ingiliz edebiyatı' okuyor diye seçmedin mi bu bölümü?! O sana hep Shakespeare okuyor diye Shakespeare seviyorsun sen?! Neyi gerçekten kendi isteğinle yaptın?! Ölen abine bağlı yaşıyorsun?! Anlamıyor musun?! Öldü o! Yok artık hayatında! Onsuz yaşamaya alış artık!" Jaehyeong'un her dediği kalbimi acıtırken göz yaşlarım durmadan akmaya başladı. Seo Hyun bana yaklaşmaya çalıştığında ona durmasını işaret ettim.
Koltuktan kalktıktan sonra Jaehyeong'un karşısına dikildim. "Bir şey mi söyleceksin? Söyle bakalım, kendini nasıl savunacaksın? Söylese-" Cümlesini tamamlamasına izin vermeden ona tokat attım. "İnsanın değer verdiği birisini tarafından bu kadar kırılıyor olması.." Elimin tersiyle göz yaşlarımı sildim. "İğrenç bir şey."
Koltuğun kenarında duran montumu alıp giydim. "Soo Yun, nereye? Ben de gele-"
"Seo Hyun, yalnız kalmak istiyorum." Daha fazla bir şey demeden evden çıktım.
&
Selaam~Nasılsınız? Umarım iyisinizdir~~
Soo Yun için bugünün anlamını öğrendiniz. Jaehyeong'un tepkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blue Rose ; Jaehyeong
Novela Juvenil"Mavi gülün anlamını biliyor musun, Jaehyeong?" Cevabını bilmediği biliyordum, sessizliği de bilmediğini onaylar niteliğindeydi. Sessizliğini korumaya devam ederken sözlerime devam ettim. "Anlamını bilmiyorsan bana bak, cevabını alacaksın." - Mini...