Gecenin zifiri karanlığında yürüyordu umursamazca; kederli olduğu her halinden belliydi. Ayın hafif aydınlığı olmasa yürümekte zorlanırdı bu tenha ve ıssız yolda. Adımlarına eşlik eden tuhaf sesler, sıradan insanlar için epey korkunç olabilirdi. Ama uzun zamandır kimsesiz olan bu orta yaşlardaki adam için artık değildi. Adımlarındaki umarsızlık aslında kafasında başlamıştı. Umursanacak ne kalmıştı ki; ne ailesi, ne dostu, ne de sevgilisi vardı.
Hayatındaki tek uğraşı, sevgisi, eğlencesi işiydi. Dün büyük bir tartışmanın ardından işinden de kovulmuştu. ‘Para düşkünü adi köpek’ diye geçirdi içinden. İşçilere verilen ikramiye sözü tutulmadığı için yönetim kuruluyla tartışmış, sonrasında küfürler havada uçuşmuştu. Dün akşamdan beri de ya içiyor ya uyuyordu. Sızıp kaldığı yerlerin sayısını dahi unutmuştu. Son ayılmasında eskiden yazdığı şiirinden bir bölüm geldi aklına:
“…
Karanlıkta kaybolasım var yine,
Koca şehir benimmiş gibi her sokağını gezmek geliyor içimden,
Kaybettiklerimin acısı şuramda bak …”
Bir süre dona kaldı öylece… Sonra, yıllar öncesinde yazdığı cümlelerin bugününe nasıl da uyduğunu düşündü. Yaktığı sigaranın dumanıyla soludu hayatı ve sigaranın bitimiyle dışarı attı kendini.
Dizelerde yazdığı gibi yaptı. Karanlıklarda tenha mahallelerde kaybolana dek dolandı. Koca şehri sokak sokak adımladı. Alkolün etkisi her geçtiğinde kaybettiklerinin acısını kalbinde hissetti. Ve her hissettiğinde yeniden içti. Lanetler okuyordu yanından geçen arabalara, öten kuşlara, gördüğü her köpeğe ve tanrıya. Tanrıya ettiği küfürle gitti yine geçmişe; aklına gençlik çağları geldi, inançlı biriydi. Belki dinin gereklerini tam olarak yerine getiremiyordu ama yine de inançlı biriydi. Hem de sağlam bir inancı vardı; zararlı olan her şeyden uzak dururdu: Sigara ve alkol içmez, zinaya bulaşmazdı. Babasıyla çalışır, fazla para harcamaz, bol bol bilgisayar oyunu oynar, şiir yazar ve tarihle ilgili dergiler okurdu. Ahlakına düşkündü. Tanıştığı her insanın takdirini toplar, sempatisini kazanırdı.
Ta ki o kızla tanışana kadar… Hayatının berbat olmasına, içkiye başlamasına, ailesiyle konuşmamasına, şehrinden vazgeçmesine, inancının zayıflamasına sebep olan o kızla! Aklına her geldiğinde en ağır küfürleri ona ediyor, onu hatırlayınca daha çok içiyor ama yine de o kızı deliler gibi seviyordu.
Ailesi kızı istemediğinde diretmişti genç adam. Annesi de babası da oldukça muhafazakâr insanlardı. Kızın alkol alması ve açık giyinmesi sorun oluyordu. Her ikisi de aile kültürlerine uygun olmadığını düşünüyor ve her fırsatta lafını yapıyorlardı. Uzun tartışmaların sonunda ceketini alıp çıktığı evden, aylar sonra cenaze haberi gelmişti: Tüm ailesini bir trafik kazasında kaybetmişti… Cenazelerine dahi gitmedi, nedenini kendi de bilmiyordu bu davranışının. Şimdi umarsızca dalgın dalgın yürüyordu, ölmek dahi boş geliyordu. Ölüm anlayışı da dini inancıyla beraber bitip gitmişti. Bir zamanlar ölümden korkmamasıyla övünürdü. “Hem ne olacak ki, eninde sonunda öleceğiz. Hem ölüm Tanrı’ya kavuşma değil mi ?” diye konuşurdu. Şimdi korkuyordu; karanlıktan, hastalıktan, yalnızlıktan ve en çok da ölümden. Yok, mu olacaktı? “Ah ulan fahişe! ” diye söyleniyordu sürekli…
En çok da yağmurda yürümeyi severdi; rahatlardı yağmur tanelerinin tenine değmesiyle, içi huzurla dolardı. Lakin işbirliği yapılmışçasına her şey ters gidiyordu bugün; gökyüzü de alabildiğine açıktı. Tökezleyen ayakları kesik kesik yanan bir sokak lambasının altında durdu ve gözleri karşı duvardaki yazıya takıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARA İNTİHAR
Mystery / Thrillergençliğinizi ve temiz benliğinizi sevin, sonra en kötüye yolculuğa çıkın ... maceranızı duymak isterim benim maceram burada efendim... aykırı bir kız, olağan üstü bir aşktan geriye kalan tüm acılar, yaralar ve bitap hallerim, geleceğimdeki en kötü k...