1.Kitap Kokuyordu Efendim

224 40 125
                                    

bu bölümü çok sevdiği bir yazar olan oğuz atay'ın ismini kullanmak istediğimde beni yazmaya teşvik eden ve yazmak için beni umutlandıran yürüyen patatesime ithaf ediyorum:
bucurzeze5 ' e ithaf ediyorum. umarım kızmaz. 🥰
~~~~~~~~~~~••••••••••~~~~~~~~~~
"bir adamın ya da kadının kokusu burnunuza kitap kokusu olarak ulaşıyor ve oradan ruhunuza ulaşıyorsa bilin ki; aşık olmuşsunuzdur."
~~~~~~~~~••••••••••••••••~~~~~~~~
otobüsten indiğim anda tarih kokan sokağın kokusunu derince içime çekiyorum. bu koku pek tabi burnumdan çok ruhuma akıyor, her defasında olduğu gibi tekrar yüreğime derin bir melal*** ile sarmalıyordu. gözlerim kolumdaki saate çarpınca bu sokakta inmenin benim için sorun yaşatabileceğini düşünüyorum. evet bu benim için basit bir düşünce olmaktan ileriye gitmiyor. bu sokaktan geçebildiğim tek anı da otobüsün sert camlarının arkasında kalarak bu kokudan ve histen kendimi mahrum ederek harcamak bana hiç akıllıca gelmiyor. bu kokunun ruhuma yeterince aktığını düşündüğüm anda koşmaya başlıyorum. iş başı yapmam gereken saatten tam üç dakika önce kendimi kitabevinin kapısında buluyorum. kitap okumayı sevdiğim kadar sevdirmeyi de sevdiğim için burada çalışmak benim için hiç de zor ve ızdırap verici bir durum teşkil etmiyor. hatta burada çalışmaya başlama hikayemi de göz önünde bulundurunca çoğu zaman keyif verici oluyor.
-bu tuhaf ve bir o kadar romantik olan hikayeyi sana anlatmadan geçmek istemiyorum sevgili okur. bu yüzden rica ediyorum beni dikkatle dinle: kitap eviminin sahibi oturduğum binadaki yaş almış bir hanımefendinin tanışığıydı. hatta bu yaş almış lakin sevecen çift birbirlerinin unutulmaz gençlik aşkıymış. tam bir yeşilçam klasiği olarak maddi sınıf farkı aralarına yılları sokmuş. o eve taşındığım günden beridir neredeyse her akşam o hanımefendiye gider, ikram ettiği o güzel fondanlar ile birlikte bu hikayeyi dinlerdim. hemen sonra birçok kişiye göre çılgınca gelebilecek bir fikir ile leyla hanımdan -bahsi geçen hanımefendi- ismi ila soy ismi ile kalmamış ailesini dahi öğrendiğim bu beyefendiyi aramaya karar verdim. sonunda bulduğum evin , hayır sarayın kapısından geri çevirilmiş -bu durum bir defa değil en azından bir altı defa gerçekleşmişti- neden geldiğimi belirtmek bir yana ismimi söylemek dahi benim için mümkün olmamıştı. lakin sevgili okur bunu yaparken bolca bilgi toplamış ve bahsi geçen beyefendinin şuanda bekar olduğunu öğrenmiştim. şuan kendime soruyorum eğer beyefendi evli olsaydı bu amacımdan vazgeçer miydim? geçemezdim sevgili okur zira her aşk hikayesi kendilerine bir sonun yazılması için ağlar durur. bu hikayenin sonunun mutlu bitip bitmemesiyle değil; bitmesiyleydi benim derdim. en sonunda bir hanımefendi nezaketi ile o eve giremeyeceğimi anlamış ben de eve gizlice girmeye karar vermiştim. evin dış kapısı daima açıktı lakin bir koruma vardı. birkaç gözlem sonucu korumaların belli bir saatte nöbet değiştirdiğini o arada hızlı olursam üç dakikalık bir sürem olduğunu fark ettim. plan bana gayet makul ve gerçekleştirilebilir görünmüştü lakin bir sorun vardı, benim haberdar olmadığım bir sorun: evin etrafı onlarca kamera ile çevriliymiş ve bu kameralar 7/24 izleniyormuş. ben bunu nereden bilebilirdim sevgili okur? Bu habersiz olduğum detay sebebiyle amiyane bir üslup ile anlatmak gerekirse; yaka paça yakalanmış ve neyseki bu 'bazı' 'popüler' kitaplarda yaşanan tuhaf ve olası olmayan olay başıma gelmemiş, kafama silah dayayarak kimin adamı olduğum sorulmamış sadece karakola götürülmüştüm. karakola götürüldükten hemen sonra bahsi geçen beyefendi de gelmişti. daha sonra ise bana, olayın bir hırsızlık vakası olup olmadığının araştırılması gerektiğini bu yüzden beni nezarethanede misafir edeceklerini belirtmişlerdi. nezarethanede yatmam demek sicilime işlenecek bir leke demekti ve bu benim için bir kabus dahası kariyerim için büyük bir sorun demekti sevgili okur. baş komisere -beyefendi saygın bir şahsiyet olduğundan dolayı olayla başkomiser ilgilenmekteydi- avukat tutma hakkım olup olmadığını, eğer varsa bir yakınımı arayarak bu işle ilgilenmek üzere buraya gelmesini rica etme imkanımın da var olup olmadığını sordum. her iki soruma da aldığım cevap olumlu olunca hemen verdikleri telefonuma bir can simidi edası ile sarılmış ve leyla hanımı aramıştım. elbette leyla hanıma tüm olayı anlatmamış sadece karakolda olduğumu ve arayacak başka hiç kimsem olmadığını söylemiştim. Başka hiçbir şey söylememe gerek kalmamıştı sevgili okur. "arayacak başka kimsem yoktu" dediğim anda telefon yüzüme kapatılmış ve en fazla on beş dakika sonra leyla hanım kapıda görünmüştü. leyla hanım yıllar önce hikmet beyin-bahsi geçen beyefendi- kendisine verdiği ve asla çıkarmadığı bronşunu giydiği ceketin sol yakasına takmış ve tam bir istanbul hanımefendisi edası ile baş komiserin odasına girmişti. leyla hanımın sadece gelip olayı dinleyeceğini düşünürken hırsızlık olayının -olayı kendisini getiren genç polisten öğrendiğini düşünüyorum- sabah gözü ile yapılamayacağını, bunun pek saçma bir düşünce olduğunu belirtmişti. tabi leyla hanım yan koltukta oturan hikmet beye bir an olsun bakmadan baş komiserle konuşurken sanmayın ki hikmet bey de konuşuyordu. hikmet bey adeta bir trans halinde önce sadece leyla hanımın yakasındaki bronşa bakmış daha sonra ise gözlerinde biriken yaşlar ile ayağa kalkarak baş komisere bakmıştı. baş komiser ise tek bir kelime dahi etmeden dışarı çıkmış, beni de çıkarmıştı. abartmıyorum en fazla bir dakika sonra içeriden leyla hanımın hıçkırıklarını duymuştum sevgili okur. daha sonra ise leyla hanım hikmet beyin koluna girmiş bir biçimde dışarı çıkmışlardı. tabiki hikmet beye hala şikayetçi olup olmadığını soran baş komisere hikmet beye zaman dahi vermeden leyla hanım şikayetçi olmadığını söylemiş ve hikmet beye de sadece onu onaylamak düşmüştü. sonraki günlerde de aramızda geçen iş ve kitap muhabbetlerinin de getirisi ile hikmet bey bana kitabevinde iş teklif etmişti. elbette durmamış, bu teklifi gayet nazik ancak istekli bir biçimde kabul etmiştim. lakin o sırada bir sorun vardı sevgili okur; leyla hanımın en fazla iki hafta sonra sade bir nikahla hikmet bey ile evlenerek onun evine-sarayına- taşınacak olması beni içinden çıkamadığım bir melal kasırgasına düşürmüştü. tabi ki bu yaşadığım kasırga pek uzun sürmemiş, hikmet beyin bana çok minnettar olduğu, benim olmamam durumunda asla kavuşamayacakları ve beni kızı kabul ettiğinden dolayı evlerinin evim olduğunu bilmem konusundaki babayani konuşması içine düştüğüm tüm melali alıp götürmüştü. şimdi diyeceksiniz ki bu sadece sözlerde mi kaldı? yok efendim! neredeyse her gün leyla hanımdan aldığım telefonlar ve kapının önüne kadar gönderilen arabalar ile evlerine adeta bir emrivaki ile gidiyordum. leyla hanımın evlerine yerleşmemi ve adeta onların bir kızı gibi yaşamamı istediğinin lakin benden çekindiği için bunu dile getiremediğinin pek tabi farkındaydım. bu durumu dile getirmekten itina ile kaçmakla birlikte, leyla hanımın ani bir cesaretle dile getirmesi durumunda ne cevap vereceğimi de bilmiyordum sevgili okur. bu benim için tuhaf ve mutluluk getiren olayı sana anlattığıma göre asıl olayımıza geri dönebilirim sevgili okur.-

Kitap Kokan Adam Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin