1.bölüm

50 5 2
                                    

"Nisa" dedi. Sanki önemli bir şey bulmuşta söylemek için yarını bekleyememiş gibi.

"Efendim" dedi küçük kız.

"Sence mor mu yoksa siyah mı?" diye sordu. Bu soru karşısında duraksadı küçük Nisa. "Neden bu kadar alakasız şeyler soruyorsun?" diye sordu arkadaşı.

"Hiç sadece canım sıkıldı, konuşmak istedim." dedi suçlu bir sesle.

"Bu kadar boş konuşmak zorunda misin?" dedi. Küçük kız sinirlenmişti.

"Boş mu? Özür dilerim sadece konuşmak istemiştim" dedi.

Söyledikleri karşısında iç geçirdi Nisa. Küçük bedenine göre oldukça olgun bir sesle "uyu artık, sabah kalkamıyorsun" dedi.

Sırt üstü pozisyonunda olan küçük kız yan yattı. Sessizce iç geçirir gibi oldu "peki" dedi. Uyumak istiyordu ama uyuyamiyordu. Bir şeyler uyumasına engel oluyordu.

Bir süre karanlığın izin verdiği kadarıyla karşısındaki ranzada uyuyan küçük bedeni izledi. Ne kadar huzurlu görünüyordu. Peki ya kendisi, sanki dünyanın bütün yükü omuzlarındaydı. Sessiz bir çekiş.
Yatakta oturur pozisyona geçti.
"Neden uyuyamiyorum ben !"

"Sessiz ol gerizekalı!" Karanlığın içinden bir ses.

Aniden bağırmış olduğunu fark etti.
Gözleri yaptığının bilinciyle irileşti.
Elini ağzına götürdü ve sessiz bir şekilde "Özür dilerim" dedi.

Karanlığın içindeki ses birtakım homurtular çıkarır gibi oldu. Daha sonra ses kesildi.

Sessizce yatağında uzanmış olan küçük kız gözlerini sıkıca yumdu, artık uyumalıydı. Küçücük bedenindeki küçücük gözleri artık karanlığın hakimiyetindeydi.
Solukları ağırlaştı, artık uyku vakti gelmişti.

Küçük kız karanlığın içindeki diğer küçük bedenler gibi huzurlu bir şekilde uyuyordu.

////////////////////////////////////////////////////////////

Gece ilerledi, karanlık olan gökyüzüne inat parıldayan yıldızlar ve ay kocaman bir sessizliğe bürünmüştü. Artık kimse ayakta gezmiyordu, gezmemeliydi çünkü bu yasaktı.

Karanlığın içinden bir beden sessizce araladığı kapıdan içeriye süzüldü. Ses çıkmaması için büyük bir çaba sarf ediyordu. Odaya bakındı herkes uyuyordu. Avucunun içi gibi bildiği odayı gözü kapalı dolaşabilirdi. Oda, pencereden sızan ay ışığı dışında zifiri karanlıktı. Karanlık fısıldadı, bu hayra alamet değil. Karanlık ağlıyordu, bu doğru değil. Karanlık şahit oldukları karşısında utandı.

Küçük kız derin uykusundan uyanmak üzereydi, bu şekilde uyuyamazdı zaten. Üzerinde bir ağırlık hissetti ve beraberinde burnuna ulaşan iğrenç bir koku. Bu ne kokusu diye düşündü yarı uyanık yarı uyur bir vaziyette. Sahi ben mi kokuyordum yoksa biri altına mı kaçırmıştı? Sonra düşündü küçük kız Feraye altına kaçırdığında bu şekilde kokmuyordu. Bu ne kokusuydu?
Derken karnının üzerinde soğuk bir şey hissetti. O kadar soğuktu ki battaniyenin altından bile hissediliyordu. Demir bir çubuk diye düşündü, evet saatlerce karda bırakılmış demir bir çubuk.

Küçük kız gözlerini korkarak açtı. O an karartıyı gördü. Üzerine doğru eğilmiş olan o bedeni. Çığlık atmaya hazırlanırken koca soğuk el dudaklarını örttü. Yerinden kalkmaya çalıştı koca beden buna izin vermedi. Ağlamaya başladı ne olduğunu anlayamıyordu. Çok korkuyordu. Gözlerini yan tarafında uyuyan Nisaya dikmeye çalıştı belki o yardım edebilirdi ona. Koca beden ve dudağında ki el hareketlerini kısıtlıyordu. İmkanı yoktu kıpırdayamazdı.

Nolduğunu anlayamadığı bir şekilde havaya kaldırıldığını hissetti. Koca beden onu götüyordu. Küçük kız öleceğini düşündü. Çığlık atıyor ama sesi ona tekrar geri dönüyordu. Odadan savrulurcasına çıkmadan önce bir şey fark etti küçük kız, fark ettiği şey karanlığın içinde küçük bir bedenin uyanık olduğuydu. Sonrası küçücük bedenin koca kollarda çırpınmasıydı.

///////////////////////////////////////////////////////

O kadar çaresiz kalmıştı ki ne yapması gerktiğini bilmiyordu. Bir rüyada olabilecegini  düşündü evet rüyada olmak belkide onun tek hayalli olabilirdi. O  kadar çok istiyordu ki hayal olmasını ama acı gerçek onun için asla değişmeyecekti.
Yabancısı olmadığı bir yerdi burası, hatta gözlerini ilk açtığı, kendini ait hissetiği tek yer denilebilirdi ama hiçbir şekilde girmeye cesaret edemediği bir yerdi belkide. Kaderi ona, oraya girmemesi gerektiğini haykıyordu sanki.

Zifiri karanlık içinde tam olarak neresi olduğunu kestiremeyebilirdi ama yabancısı olmadığını biliyordu.  uzak bir mesafe sarf etmediğine adı kadar emindi aksi takdirde karanlık kişinin elini ağzıyla kapatıp uzak bir yere götürmesi mümkün değildi.

Karanlık giderek korkunçlaşmakla birlikte ürkütüçü olmuştu ne olduğuna anlam veremeyecek kadar küçüktü bilinci buna el vermiyordu. Bildiği, tek şey yatakhanedeki bir çift gözün feryadına koşmamasıydı.

Yerdeydim aslında neden yerde olduğumu bilmiyordum bedenim soğuk olan zeminde yanıyordu. Suçsuzdum ama neden kendimi suçlu hissediyor olabilirdim? Düşüncelerim bedenimde daha fazla acıtıyordu. Yavaşca, ay ışığının izin verdiği kadarıyla hasar tespiti yapmaya çalıştım, başımı bedenimin üzerinde gezdirdim.  Tam o sırda bedenimde, yerde kan lekeleri gördüm. Tam kurumuş sayılmazdı. Kendime nolduğunu bilmiyordum sadece acı hissediyordum.  Belki de içerden gelen bir sızı.

Kuşların sesi gelmekteydi duymayacak kadar sağırdım arkamda bir el, kimdi? belkide karanlıktı. Dönmeye cesaretim yoktu tanıdık bir sesti, tanımamayı istediğim bir ses. Bu feryadıma göz yuman bir ses, belkide dönmemeliydim .
Kalkmaya mecalim yoktu ama kalkmak zorundaydım neden zorunda olduğumu bilmiyordum.

O ses Nisa'nın  sesiydi, sesizlik devam etti.
Ellerimden tutacaktı belkide ama buna müsaade etmiyordum. ellerini uzatığı an geri çekiliyordum.  Sanki bacak aramdaki acının sebebi oydu.

Kolumu kavradı, var gücüyle beni kaldırmaya çalıştı. Beni banyoya götürdü, ellinde bir ölü gibi hareketsiz kalmıştım . Başımdan kaynar sular dökülmeden önce soğuk olan bedenime bir çift sıcak göz yaşı dökülmüştü.

Neden ağladığını belki yıllar sonra anlayacaktı  belki anlıyordu için ama yaşadıklarını tarifsizliği onu afallatmıştı. Değişen bir şey olmayacaktı Nisa onun için sessiz çığlına göz yuman ve kulaklarını gözlerini belkide tüm duyu organları kapatmış biri olarak kalacaktı.
Göz yaşlarından sonra başından ayak topuklarına ilerleyen suyun içinde  yerde süs bazlı şekilde akan  kan parçacıkları hiçbir zaman gözünün önünden gitmeyecekti. Sonsuza kadar yaşanılabilecek olsaydı eğer sonsuza kadar unutmazdı bu acıyı.

Güneş doğmak üzereydi ama küçük kız için değişen bir şey yoktu güneş sonsuza kadar batmıştı  onun için. O kendi karanlığında kalmıştı tavandan gözlerini bir saniye ayırmak mümkün değildi.
Küçük kız bir ses duydu. Ona seslenen kişi, feryadına kulak tıkan Nisa'ydı uyanmak istemedi halbuki hiç uyumamıştı.

Küçük kızın gözlerinin altı olabileceği kadar morarmış halkalarla doluydu fazlasıyla hırpalanmıştı.
Onu izleyen Nisa'nın gözleride kan çanağından farksızdı küçük kıza üzülmüştü.

"Küçük kız uyanmak zorundasın"dedi Nisa.
Küçük kızın bu hayatta bir zorunluluğu kalmış gibi değildi ama Nisa' yı dinledi ve kalktı yorgunluk, halsizlik bedenini esir almıştı.
Yemekhaneye inmek için giyinmesine yardımcı olmak istedi Nisa ama küçük kız buna izin vermedi.  Onun nazarında her şeyin sorumlusu oydu, belkide başına gelen talihsiz olay için bir kurban arıyordu. Bu hikayedeki asıl  kurban oyken günah keçisine hiç gerek yoktu halbuki.

Oturmak pek uzun sürmedi kahvaltı yapabilecek bir iştahı yoktu ( önceki günler yemekhaneye koşarak indiğini çok iyi anımsıyordu )onun için bitmeyen hayatında iz gibi çıkmayan bir gece vardı sadece.
Yatağına girip tekrar uyumak istedi küçük kız.  Istediği tek şey uyumaktı. Onu sonsuzluğa uğurlayacak bir uyku istiyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 02, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Tenebrea: Işıktan Yoksun HayatlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin